Burada ot çok, hayvancılık yok; Şurada hayvancılık var, ot yok… Orada don/sel riski çok, önlem yok…
Burada ot çok, hayvancılık yok…
Şurada hayvancılık var, ot yok…
* * *
Çoğunlukla “ot”, “saman” taşıyarak hayvancılık yapıyoruz…
Ot/yem fiyatından daha fazla parayı toplaması/paketlemesi, taşıması/navlunu için ödüyoruz…
Sonra:
“Maliyetler yüksek”, “Yabancı ile rekabet edemiyoruz”, “Enflasyonla mücadele!” diyoruz…
* * *
Örneğin:
Yemin hammaddelerini ithal ediyoruz…
Bölgelerde meralar, otlaklar oluşturmuyor, geliştirmiyoruz…
* * *
Aynı şekilde:
O sene mahsul çok; toplayan da, kâr ve dolayısıyla sürdürülebilirlik de yok…
Bu sene mahsul yok; üzüntü ve verimsizlik çok…
* * *
Aynı şekilde:
Don ve sel gibi afetlerde;
Marmara’nın, İç ve Doğu Anadolu’nun, Karadeniz’in “Yüksek Riskli” olduğunu bilenimiz çok;
Önlem alanımız/aldıranımız yok…
VELHASIL
Don, sel gibi afetlere karşı “önlem alan çiftçiler” ve “önlem aldıran ülkeler” (Fransa, İtalya örnekleri var), (bu konuda gişe rekoru kıran filmler de yaptılar) zararı düşürebiliyor…
Donu, seli doğaya/kadere bağlayıp, önlemin düşük maliyetine/zahmetine katlanamayanlar ise zarar büyütüyor…
* * *
Örneğin:
Ateş yakacak (en ilkel, en ucuz yöntem olan) varil düzeneğini dahi “kuralım”, ”kurduralım” veya “kuranı destekleyelim” diyemiyoruz…
Ve…
Afetler başa gelince çare arıyoruz…
Ve yine tartıştığımız/üzüldüğümüzle kalıyor; aynı yanlışı sürdürüyoruz…
* * *
Ve…
“Oluşan/oluşacak düşük arz, ve dolayısıyla yüksek fiyat, ve dolayısıyla yüksek döviz ihtiyacı ve dolayısıyla yüksek faiz için” suçlu aramaya başlıyoruz…