Bulaşıcılık etkisi
Sermaye hareketlerinin önündeki engellerin 1980’li yıllarda kaldırılması sonrası, sermaye sahiplerinin açgözlülüğü, küreselleşme olarak adlandırılan sihirli sözcüğün arkasına gizlenerek ülkeleri zehirlemeye başladı. İlk zehirlenenler de gelişmekte olan ülkeler ya da moda terimi ile yükselen ülkeler/ekonomiler oldu.
Türkiye sermaye hareketlerine kapılarını 32 sayılı kararla 1989 da açtı. O günden bu yana çeşitli şekillerde krizler yaşadı. Ancak şimdi en büyük krizle karşı karşıya. Türkiye aslında 2014 yılından bu yana krizin içinde idi. Ancak devleti yönetenler de, anlı şanlı özel sektör temsilcilerimiz, maneviyatı yüksek ancak tüketme heveslisi sıradan yurttaşlarımız harcama tutkuları nedeni ile bu olguyu görmezden geldiler. Bir anlamda “gittiği yere kadar” dediler. Bu süreçte ülkeyi yönetenler, CEO’lar, inşaat müteahhitleri, özelleştirmeden pay alanlar ve dahi diğer irili, ufaklı oligarklar, Midas’ın berberi rolünü oynadılar. Midas’ın kulaklarının uzun olduğunu söz de kimse bilmiyordu, çünkü onlar gerçeği sadece kuyulara söylüyorlardı. Krizin su yüzüne çıkması biraz gecikmiş olsa da, 2018’i buldu. Bu arada kriz için için yanmaya devam etti. Bundan dolayı şimdi karşı karşıya kaldığımız yangının büyüklüğü de arttı.
Finansal Zehirlenme
Ülkeler ne kadar dışa açık ise, finansal krizlerde o kadar derin olmaktadır. Türkiye şimdi böyle bir krizi Brezilya, Arjantin, hatta Hindistan ile birlikte yaşıyor. Yani Türkiye hastalığını bulaştırdı. Hemen her kriz de ikiz kardeş gibi hareket eden Arjantin ve Türkiye’de ise, durum adeta çığırından çıkmış durumda. Bu iki ülke neden şimdi öne çıkıyor? Yanıt için bazı verileri aşağıda grafiğe yerleştirdim.
Şimdi de yanıtı verelim:
-Her iki ülkenin de bütçe dengesi zayıf,
-Cari açık düzeyleri yüksek,
-Kamu, özel sektör ve hanehalkı borçlanma oranları yüksek,
-Kamu harcamalarının yatırım etkinliği zayıf kaldı. Örnek verelim: Brezilya’da dünya kupası maçlarının oynandığı statlar da şimdi inek otlatılıyor, Türkiye’de de şehir hastaneleri, köprülerin yatırım verimliliği düşük, hatta hiç yok.
-Tüm bunların etkisi ile enflasyon oranı yüksek. Enflasyon oranının yüksek olmasının nedeni ile ulusal paraları Lira ve Peso bu yıl hızla değer yitirdi. Arjantin faiz oranını yüzde 60 yükselttiği halde döviz kuru aşağıya doğru bir salınım kazanmadı.
-En önemli ortak yan ise, bu iki ülkede de kurumsal yapı eksik, ekonomi kuralsız politikalarla idare ediliyor.
Hiç mi bu iki ülke arasında fark yok? Elbette var. En önemlisi. Arjantin halkı krizin sorumlusu olarak devleti yönetenleri ve sermaye sınıfını görürken, halkımız krizi dış güçlere bağlıyor.