Bugün faiz indirimi, yarın yatırım, diğer gün üretim!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

TÜİK mayıs ayının sanayi üretimini açıkladı ya; sanayi üretimi arındırılmamış endekse dayalı hesaplamayla geçen yıla göre yalnızca yüzde 1.5 arttı ya ve bu artış son yedi ayın en düşük artışı ya; koro başladı yine, “Merkez Bankası faizi yüklü oranda indirmeli ki üretim artsın” diye... 

Sanırsınız ki, Merkez Bankası haftaya faizi şöyle üç puan-beş puan birden düşürse, sanayici ertesi hafta, hatta elini çabuk tutanlar ertesi gün yatırıma başlayacak, e yatırım dediğiniz de nedir ki, birkaç hafta içinde de üretim başlayacak, böylece TÜİK’in bir sonraki açıklamasında çok daha yüksek artış oranları görebileceğiz. 

Eğer mantık üç aşağı beş yukarı böyle değilse, mayıs ayındaki üretim artış hızının düşük olması niye eleştiriliyor ki? Ya da şu mu söylenmek isteniyor acaba; “Geçmişte de faizler çok yüksek tutuldu, o yüzden yatırım yapılamadı, buna bağlı olarak da üretim artışı düşük seyrediyor”... Varsayalım ki bu görüş doğru, o zaman ocak ayında yüzde 7.1 olan, şubat, mart ve nisan aylarında yüzde 4.5 dolayında seyreden üretim artışlarını nasıl izah edeceğiz. 

Tüketim artmasın, hanehalkı borçluluğu artmasın diye tüketime sınırlama üstüne sınırlama getirenler bu hükümetin değil de başka ülkenin ekonomi yönetimi miydi? Kredi kartlarına taksit sınırlaması getirenler kimlerdi? Ya kredi kartı almaya sınır getirenler? 
Birincisi; mayıs ayındaki üretim artışı hızının yüzde 1.5’te kalmasını, inandırıcı gerekçe yaratamayıp Merkez Bankası’nın ocak ayı sonundaki yüklü faiz artışına bağlamak, doğrusu ciddi bir maharet ister ve bu mahareti sergileyenler de hiç az değil doğrusu. 
İkincisi; Merkez Bankası önümüzdeki aylarda faizi hızla aşağı çekince yatırımların patlayacağını öngörmek de bayağı sağlam bir hayal gücü gerektirir. 

Sorun bakalım işadamlarına, ama yatırım düşünen işadamlarına, yatırım için şu iki senaryodan hangisini tercih ederler: “Üç-beş ay düşük seyredecek faizi mi, yoksa görece yüksek olmakla birlikte uzun süre istikrarlı ve enfl asyondan çok farklı olmayacak düzeyde seyredecek faizi mi?” 

Faiz çok mu yüksek ki? 

Faiz konusu tek yönlü değil elbette. Faiz, paranın kirası. Her kiracı düşük ödeme yapmak; her para sahibi de daha çok kira almak ister. 

TÜİK’in dün açıkladığı finansal yatırım araçlarının getirisine ilişkin verinin sanayi üretimi verisiyle aynı güne denk gelmesi de isabetli oldu aslında. Bu isabet, sanayi üretimi verisinin, faiz tartışmasını ucundan kıyısından yeniden alevlendirmesinden kaynaklanıyor. 
Türkiye’de parasını kiraya verenler, enfl asyon karşısında yenik düşüyor. Parasını bankaya emanet edenler, son bir yılda reel olarak yüzde 4’e yakın kayba uğramışlar. Üstelik bu hesaplama brüt faiz üzerinden yapılıyor. Faizden elde edilen stopaj düşüldüğünde net getiri daha da azalıyor, yani reel kayıp daha da büyüyor. 

Bir yıl önce bankaya 100 lira yatırmışsınız, şimdi onun değeri 96 lira bile değil. Zarardasınız! Sonra birileri çıkıp diyor ki, “Faiz daha da düşsün”. 

Faiz daha da düşerse kaybınızın biraz daha büyüyeceğini görüp kaygılanıyorsunuz. Elinizde avucunuzda üç kuruş birikim var, kötü günler için sakladığınız. 

Bir gün birileri çıkıp diyor ki, “Çok para harcıyorsunuz, harcamayın; kredi kartı kullanmayın, taksitli alışverişler sınırlansın” ve bu yönde adımlar geliyor. 
Tam bu açıklamayı hazmetmeye çalışırken, bu kez, “Alışveriş olmadan ekonomi gelişir mi” diye çıkışanlar olduğunu görüyorsunuz. 

Paranızı bankada tutsanız, enflasyon kadar bile faiz vermiyorlar. 

Paranızı, gözünüzü karartıp harcamak isteseniz, alışverişe sınırlama getiriyorlar; taksit sayısıydı, kredi kartı limitiydi gibi. 

Sonra da son haftalarda sürekli olarak “Faiz çok yüksek, daha da düşmeli” şeklindeki görüşleri dinliyorsunuz; elinizdeki paranın daha da pul olacağı kaygısıyla...

3-310.jpg

2-390.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar