Bu yıl Google’ın işi daha da zor
2018, Google için güzel bir yıl değildi. Öyle anlaşılıyor ki, 2019 da öyle olacak. Bu hafta 50 Amerikan eyaletinin adalet bakanları hep birlikte ve aynı anda Google hakkında bir inceleme başlattıklarını açıkladılar: Anti-tröst incelemesi. Daha geçen gün. Ne oluyor derken, Juncker komisyonunun rekabet komiseri Margrethe Vestager’in , von der Leyer Komisyonu’nda hem rekabet komiseri görevini sürdüreceği, hem de Komisyon Başkan Yardımcısı olacağı açıklandı. Google için kötü haberler.
Vestager, 2014 yılından beri sürdürdüğü rekabet komiserliği sırasında teknoloji devlerinin korkulu rüyası olmuştu. Google, 2017 yılından bu yana Avrupa Komisyonu tarafından önce 2,420 milyon, sonra 4,340 milyon ve en son da 1,490 milyon Euro tutarında bir dizi cezaya çarptırılmıştı. Yaklaşık 8 milyon Euro. 2018 yılının Google şakası şöyleydi hatta: “Google bu yıl tüm dünyada ödediği vergiden daha fazla ceza ödeyecek.”. Şimdi Vestager rekabet komiserliği yanı sıra, Başkan Yardımcısı olarak dijitalizasyon sürecinden de sorumlu olacak. Teknoloji devleri ile artık daha da yakından ilgilenecek demek bu.
Amerika’da başlayan anti-tröst incelemesi ise, Google’ın bir arama motoru olarak derlediği verileri kullanarak, dijital reklamcılık alanında kendisine avantaj sağlayıp sağlamadığı ile ilgili. Nedir? Bir piyasadaki (internet arama motoru) hakim durumunu kullanarak bir başka piyasada (dijital reklam platformu) kendisine rekabet avantajı sağlayıp sağlamadığına ilişkin bir inceleme.
Şimdi hemen “Hadi canım öyle miymiş?” diye dalga geçmeyin görünen köy kılavuz istemez kabilinden. Google vasıtasıyla bir yere seyahat etmek için kısa bir araştırma yaptığınızda internette, hemen “Filanca yere en ucuz nasıl uçarsınız?” diye bir reklam mesajı almamış olanınız var mı? Yoktur sanırım. Ya da Amazon’dan herhangi bir mal sipariş edip, sonra “Bir de bunu denediniz mi?” diye mesaj almayanınız var mı? Ya da ne bileyim Facebook’ta bir şey paylaşıp da “Ya bunu gördünüz mü?” diye mesaj almayan. İşte böyle bir şey. Yoktan bir piyasa yaratıyorsunuz, hizmeti bedavaya veriyorsunuz, o hizmetle kişisel verileri derliyorsunuz ama sonra sunduğunuz hizmet nedeniyle derlediğiniz verilerle başka bir alanda para kazanıyorsunuz. Büyük teknoloji şirketlerinin hepsinin iş modeli bu aslında.
2023 yılı piyasa beklentilerine göre dijital reklamcılık piyasasının büyüklüğünün 520 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu yıl itibariyle piyasanın büyüklüğü 294 milyar dolar. Peki, dijital reklam platformu alanında piyasanın en büyüğü kim? Tahminleri alayım ilk üç için lütfen. Google, Facebook ve de Amazon.
2023 itibariyle de piyasanın dörtte üçünü bu üç teknoloji devinin kontrol etmeye devam etmesi bekleniyor. Rakamları da vereyim piyasa payları ile ilgili: 230 milyar, 110 milyar ve 40 milyar dolar. Şimdi böyle bakınca. Bu teknoloji devlerinin asıl faaliyetleri nedeniyle elde ettikleri veriye dayalı olarak hakimiyetlerini pekiştirdikleri tek bir piyasa açısından bile bakınca, ortadaki rakamlar, Avrupa Komisyonu’nun cezalarını komik bırakıyor doğrusu.
Ne dersiniz? Zor bir inceleme olmayacak herhalde diye mi düşünüyorsunuz. Siz öyle sanın.
Google hakkında başlatılan inceleme konusunda konuşan eyalet başsavcılarının açıklamalarına bakınca insanın kafasında bir şüphe belirmiyor değil doğrusu. Açıklamalarda bir piyasadaki hakimiyeti kullanarak başka bir piyasada da hakimiyet kurmanın tüketicileri olumsuz etkileyip etkilemediğinin incelenmesine atıf yapılıyordu benim izlediğim. Bu, günümüzde doğru bir başlangıç noktası değil inceleme için. Gelin görün ki; 9 Eylül tarihli Anti-tröst düzenlemesinin kurgusu böyle. Veri derlemenin para kazanma kaynağı olduğu bu yeni dünyada rekabet kısıtı hadisesine yaklaşımımızı değiştirmemiz gerekiyor. Veri yönetişimi bu yüzyılın en önemli meselesi. Veri yönetişimi bir nevi, verinin sahibi kim sorunu esasen.
AB düzenlemeleri kişisel verilerin ilgili kişinin özel mülkiyetinde olduğuna vurgu yapıyor. Dolayısıyla Kişisel verilerinizin kullanımı için önce sizden izin alınması gerekiyor. Buradan bir para kazanılacaksa, paranın size aktarılması gerekiyor. Amerika’da ise, veriler, ilgili şirketin esas faaliyetini yürütürken bulduğu bir tür gömü ya da petrol yatağı, bir nevi dışsal kazanç olarak değerlendiriliyor. Çin’de ise veriler devletin mülkiyetinde kabul ediliyor.
Dijitalizasyon hayatlarımızı değiştirir, para kazanma yollarını çeşitlendirirken, 2019 yılı veri yönetişimi konusunda önemli bir yıl olmaya aday gibi görünüyor. Türkiye’de de artık verinin sahibi kim sorusu üzerinde daha ciddi bir biçimde düşünmeye başlamamızda fayda var zannediyorum. Verilerin sınırları aşmasını engellemek, şirketlerin sınırları aşmasını engellemek gibi geliyor bana doğrusu. Bu çağda pek manasız. Aynı okullar olmadan milli eğitimi, parlamento olmadan memleketi ne güzel yönetirdim demek gibi bir şey. Manasız. Yasaklamak, “milli güvenlik hassasiyeti” göstermenin tek yolu değil. Genellikle ne yapacağını bilmemenin, hadise karşısında far yemiş tavşan gibi çaresiz kalakalmanın göstergesi bana sorarsanız.