Bu yaralar nasıl sarılacak?
Son yaşadığımız deprem felaketi düşünce gücümüzü neredeyse tüketti. Başka konulara odaklanamıyoruz. Odaklanmayalım da!.. En çok bu konuyu konuşalım, konuşalım ki unutmayalım. Depremin üzerinden neredeyse 20 günden daha uzun bir süre geçmiş olmasına ragmen, halen başını sokacak yeri olmayan vatandaşların varlığı üzücü.
Bir yandan yaşadığımız son deprem felaketinin etkilerini konuşurken; konu, ister istemez dönüp dolaşıp İstanbul depremine geliyor. Mevcut yapı stoğu, kentsel dönüşememe sorunu, nüfus ve iş hayatının merkezinin İstanbul’da konumlanması, tedirginlik yaratıyor.
Deprem anında bireylerin nasıl davranacağı çokça konuşuluyor olsa da tek başına bu bilinç deprem hasarını azaltmak için yeterli mi? Zemine göre inşaat izni verilmesi ya da bina kalitesinin denetlenmesi de önceliğimiz değil mi? Peki toplanma alanları? İstanbul’da boş alan neredeyse kalmadı. Yüksek katlı inşaatlar devam ediyor.
İstanbul, Finans Merkezi oldu. Olsun, iyi fikir… Öte yandan, finans merkezi bölgesindeki altyapı, bu kalabalığı kaldırabilecek mi? Ya da finans merkezi dediğimiz kavram, sadece yüksek ve lüks bina yatırımı mı? Bu başka bir yazı konusu olsun. Peki ekonomik göstergeler neye işaret etmekte? 6 Şubat sabahına depremle uyanmış olsak da, çeşitli yapısal makro sorunlarını daha öncesinde de konuşuyorduk.
Depremle beraber ek kaynak ihtiyacı da gündeme gelmiş oldu. Öncelikle en hızlı şekilde çözülmesi gereken sorun barınma. Bakanlığın açıklamalarına göre, ilk etapta 450 bin konutun inşaasına başlanacak. Elbette bu maliyetler bir şekilde karşılanacak ve barınma sorunu çözülecektir. Ancak konu bir inşaat projesi olmanın çok ötesinde, bir bölgesel kalkınma projesidir. Bölge, şehirlerin hafızalarına uygun şekilde tasarlanmalı ve cazibe merkezleri haline getirilmelidir.
AB fonları ve kalknıma ajansları bölge kalknması için destekte bulunabilir
Bölgedeki önemli sanayi tesislerinin ve OSB’lerin düşük kapasite de olsa yaralarını sarmak için çalışmaya başladığını biliyoruz. Ne de olsa onlar Anadolu Kaplanları!.. Öte yandan hasar görmeyen ya da hafif hasarlı olan bu tesislerde çarklar dönse bile, iş gücü kaybı son derece yüksek.
Bölgede istihdam edilen kesim önemli kayıplara maruz kaldı. Bu bölgede yaşayan iş gücünün gelir elde etmesine olanak sağlayacak ortamının normalleştirilmesi gerekir. Şimdilerde bölge halkı can, barınma ve yaşam derdinde.
Yakın zamanda, esnaf ve tüm şirketler yeniden para kazanmanın yollarının peşine düşecek. O aşamada likidite döngüsünün de kırıldığını göreceğiz. Alacağını tahsil edemeyen, borcunu da ödeyemeyecek. İşletme sermayesi yönetimi çok daha önemli bir sorun olmaya başlayacak.
Finansa erişim ihtiyacı çok daha kuvvetli olarak gündeme gelecek. İşte tam da bu noktada, finansal piyasalar mekanizmasının etkin ve hızlı şekilde yeni modellerle işlemesi gerekiyor. Bölgedeki tasarım ve inşaat projeleri için yeşil bono finansman opsiyonu düşünülebilir. AB Fonları ve Kalkınma Ajansları bölgenin yeniden bir cazibe merkezi haline getirilmesi için destekler sunabilir.
Deprem bölgesinin kalkınması için toplanan bağışlar olsa da, devlet mekanizması için önemli ek bir maliyet ihtiyacı doğuracağı kesin. Bölgeden elde edilecek vergiler, bir süre için alınmayacaktır. Bu, devlet için önemli bir kaynak kaybı demek. Normal koşullarda olsa, ek vergi fikri gündeme gelirdi ama bu yıl seçim nedenli bunu öngörmüyorum. MB faizleri 50 baz puan indirdi.
Toplantı notlarında, yaşanan deprem felaketinin kısa vadede zorlayıcı olsa da orta vadede ekonomik performans üzerinde kalıcı bir etki yaratmayacağı görüşü dile getirilmiş. Bu karar, bölge şirketlerine kullandırılacak krediler için daha ucuz kredi maliyetine dönüşür mü zaman gösterecek. Depremler ya da bunun gibi doğal afetler çoğunlukla arz yönlü bir şok yaratır.
Özellikle depremin gerçekleştiği bölgedeki tarım ve hayvancılık kaybının, önümüzdeki kısa vadede gıda enflasyonuna olumsuz etkisini hissedeceğiz. Buna negatif reel faiz de eklendiğinde, biz yılın kalan kısmında da hayat pahalılığını konuşmaya devam edeceğiz…