Bu ülkede ciddiyetsizlik doğal mı?
Bir olay
Bayağı şüphelenmeye başlamıştım. Bunlar define falan arıyorlar dedim. Çünkü kılık kıyafetleri hiç de düzgün olmayan bir grup insan gidip gelip caddeyi kazdılar. Asfaltı peynir gibi kesen bir makineleri vardı. İşte o makine benim define teorimi çürüttü. Herhalde gürültüsü ile yedi mahalleyi ayağa kaldıran bir makine ile define aramazlar dedim. Bu kez yeni teori peşine düştüm. Define değilse, aradıkları petrol olmalı diye düşündüm. Sonunda dayanamayıp sordum. "Doğalgaz. Askeriyenin oraya yeni yapılan binaya buradan doğalgaz çekiyoruz" dediler. Demek tahminlerimde doğru yolda idim. Gelen doğalgaz faturalarının miktarını düşününce tahmin ibresinin defineye daha yakın olduğuna kanaat getirdim.
Kaza kapata asfalt, peş peşe safrakesesi, mide, böbrek, bağırsak ameliyatı olmuş kişinin vücuduna döndü. Arabalarımızın üstünde kazı çamurlarından bir koruyucu tabaka oluştu. Ne zaman
gidip arabamı yıkatsam, bunu duymuş gibi gelip yolu yeniden kazdılar. Ama bir türlü olay çözülemedi.
Hafta sonu dinlenmemizi kıskanmış olacaklar; bu kez hafta sonu geldiler. Asfaltı daha bir gaddar kestiler. Barsak gibi borular çıktı meydana. Bu kez olay kökünden çözülecek dedim. Ama yanılmışım. Hastanın karnını tam kapatmadan, bağırsakları dışarda bırakarak gittiler. Ama "gittikleri gibi geleceklerdi".
Televizyonda "nevruz" olaylarının görüntüleri geçiyordu. Suriye’deki patlamalar, Afganistan’da düşen helikopterimiz derken gündem yüklü idi. Canım sıkıldı, pencereden caddeye, ameliyat masasındaki hastaya baktım. İki kişi bir şeyler yapıyordu. Birisi ortadaki boruya bir şeyler sarıyordu. Heyecanla aşağı inip kapı önündeki iki kişiye sordum "Hayır ola, ne yapıyorsunuz?". "Kaynak kontrolü yapıyoruz" dediler. Kaynak kontrolü için gün ışığının gitmesi mi gerekiyordu? İyice şüphelendim. Yukarı çıkıp heyecanla doğalgaz şirketini aradım. Telefona cevap veren kişi çok doğal davrandı; hiç telaşlanmadı. "Bu polisi ilgilendirir; 155’i arayın" dedi. "Ama olay, sizin olayınız. Ortada bırakılan borular doğalgaz boruları" diyecek oldum, telefondaki kişi pek oralı olmadı. Polisi aradım, polis hemen geldi. Bir şeylerin sarıldığı, ortadaki borulara baktılar. "Aman dokunma" diye birbirlerini ikaz ettiler. Boruya bir şeyler saran kişilerin eşkalini sordular ve teşekkür edip gittiler. Aradan yarım saat geçti. Kapı çalındı. Bu kez doğalgaz şirketinden iki kişi geldi. "Ne oldu?" dediler. Konuyu anlattım. "Eğer kaynak kontrolü demişlerse bizim şirkettendir" dediler ve gittiler. Demek bir bizim burada yapılan çalışmanın bir kaydına falan bakıp gelmemişlerdi. Anahtar kelime "Kaynak kontrolü" idi.
Bir yorum
Yukarıda size belki İstanbul’da ve dünyanın bir çok yerinde her gün olan bir basit olayı anlattım. Kapınızın önünün sürekli kazılması, çamur kalması, yaşanan karmaşa, iş makinalarının gürültüsü konularını geçersek en önemli sorun güvenlik ve güven çevresinde düğümlendi. Evet, korkmuştum. Ve doğalgaz ile uğraşanların verdiği görüntü, sergiledikleri tavır buna yardımcı olmuştu. Çünkü doğalgaz gibi tehlikeli, her an patlamaya ve yanmaya hazır bir madde ile uğraşanların daha profesyonel olmalarını bekliyor insan. Bana güven telkin edememişlerdi.
İstanbul’un orta yerinde kazı yapan insanların temsil ettikleri kurumu gösteren bir işaretleri olmalı. Böyle bir kurum kimliği giyimleri yok. Köy meydanından, ya da sabah amele pazarından toplanmış insanları andırıyorlar. İşin sorumlusu, yönetici kimdir belli değil. Ne yaptığını bilen, profesyonel, usta, teknik kişiler izlenimini alamıyorsunuz. Ortalıkta çevreye saygısız, gayri ciddi bir çalışma var. "Kılık kıyafete bakarak ön yargılı davranıyorsunuz" diyebilirsiniz. Ama "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz". Olay meydanda, günlerdir sorunu çözmediler.
Ortalık hâlâ mezbelelik. Bakalım bu hafta ne olacak? İnşallah haberi, gazetelerin birinci sayfalarından, "Büyük patlama" biçiminde değil de, bu sütundan alırsınız.