Bu ülke sizinle gurur duyuyor

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

SPOR ANALİZİ / Cem Top cem.top@dunya.com Almanya ile oynadığımız yarı final maçının bitiş düdüğüyle aklıma turnuvaya hiç de iyi bir başlangıç yapamadığımız o ilk maçtan sonra kaleme aldığım yazının son cümleleri geldi. Ne yazmıştık: "Kazanmak, kaybetmek ya da gruptan çıkıp çıkmamak değil mesele. Siz orada performansınızla kendinizi alkışlatın, elenseniz dahi bu halk sizi hava limanında alkışlarla karşılar." Millilerimiz Portekiz maçı sonrası tam da bunu yaptı. Gönülden, hırsla ve inançla mücadele edip oyunu en yetenekli oldukları hücum bölgesinde oynamaya gayret eden takımımız bir anda Fatih Terim önderliğinde Avrupa futbolunun yükselen yıldızı oldu. Turnuva takımı Almanya önünde alınmış 3-2'lik mağlubiyet kimseyi üzmemeli çünkü Dünya Kupası'nda 7 kez, Avrupa şampiyonalarında 5 kez final oynamış kısacası bu tür maçları ezberine almış bir ülkenin takımını sahada canından bezdiren ay-yıldızlılar alınlarına kondurulacak 70 milyon öpücüğü çoktan hak ettiler bile. Peki, bu turnuvada takımımızın bıraktığı izler nelerdi? Bunları iki ana başlık altında toplamak mümkün. Birincisi ve en önemlisi ay-yıldızlılarımız, 1994 Dünya Kupası'yla filizlenen ve o tarihten bu yana her geçen yıl dozajı artan paranoid defansif tedbirler silsilesinin futbolseverlerde cinnet boyutuna erişmesini engelledi. Bunu da turnuvanın bir diğer flaş takımı Rusya ile birlikte başardı. Yerkürenin çok değişik bölgelerinden taraflı tarafsız milyonlarca futbolseverin Türkiye'ye yağdırdığı övgülerin hepsi ay-yıldız sevdasından mı kaynaklanıyor sanıyorsunuz? Elbette hayır. Euro 2004'te Yunanistan'ı, 2006 Dünya Kupası'nda İtalya'yı izledikten sonra iyiden iyiye futboldan ümidini kesen kitleler, bugün gelinen noktada açık seçik belli ediyorlar ki artık futbol izlemek istiyorlar. Artık Türkiye gibi, Rusya gibi takımları seyretmek istiyorlar. Dörtlü defansın arkasına Antzas'ı koyarak Catenaccio'ya bu turnuvada da sarılan Yunanistan'ı, 0-0'lık maçlarla finale yürüyeceğini zanneden İtalya'yı elinin tersiyle itip cesurca hücum yapan Türkiye ve Rusya'yı tercih etmek de gerçek futbolseverin en doğal hakkı. Bu anlamda millilerimiz turnuvadaki çizgisiyle futbolun global anlamdaki rotasına yeni bir yön verdiler. Turnuvadaki performansımızın bir diğer yansıması da şüphesiz ülke futbolunda olacak. Almanya maçıyla birlikte gördük ki, yarı finale (Fatih Terim'in eleştirilen kadrosu bile olsa) 23 kişi hazırlanabilseydik final biletini almamız hatta Avrupa Şampiyonu bile olmamız mümkündü. Performansımızla buna hem kendimiz inandık hem de tüm Avrupa'yı inandırmayı başardık. Kazandığımız özgüvenin Avrupa kupalarında mücadele eden kulüplerimize pozitif anlamda yansıyacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'nin sergilediği performansı yakalamak ve daha da yukarılara taşımak bu özgüvenle mümkün olabilir. Dahası ülkemizin Avrupa'nın ilk dördünde kendisine yer bulması hem kadrodaki oyuncularımıza hem de teknik direktör Fatih Terim'e dev kulüplerin kapılarını açabilir. Bu da hem alttan gelen futbolculara örnek teşkil etmesi hem de daha geniş bir aday kadro anlamına gelmesi bakımından önemli. Anlayacağınız Euro 2008'de oynadığı futbolla göz dolduran takımımızdan pozitif bir ivme çıkarmak ve bu yolla ülke futbolunu kulüp seviyesinde de daha yukarılara taşımak mümkün. Almanya maçı özelinde bir analiz yapacak olursak; karşılaşmada rakibin silahlarını başarıyla susturup, güçlü yanlarımızı sahaya yansıtabildiğimizi görüyoruz. Karşılaşma öncesinde Alman takımına karşı topu ayağımızda tutmamız gerektiğini ve rakibin en zayıf bölgesinin Mertesacker-Metzelder ikilisinin oynadığı tandem olduğunu yazmıştık. Bu ikilinin hamle zamanlamasında çektiği sıkıntıyı değerlendirmenin en kestirme yolu ön direk-arka direk organizasyonlarıyla pozisyon takipçiliğiydi. Gerek ilk golde Uğur Boral'ın hamlesiyle gerekse de ikinci golde Semih'in fırsatçılığıyla görüldü ki, saptamalarımızda yanılmamışız. Fizik bakımdan inanılmaz güçlü Alman futbolcular karşılarında çabuk ayaklar bulduklarında amatör futbolculara dönüşüyorlar. Portekiz'in başaramayıp millilerimizin yaptığı ise, rakip ataklarda ilk toplara basmak oldu. Portekiz'li futbolcular Alman oyuncuların ayağından top almaya çalışıp bu anlamda fizik mücadeleye girince ezilmişlerdi. Milli takımımız ise Ayhan, Hamit, Aurelio, Uğur ve Sabri gibi oyuncularla bol bol pas arası yapıp Podolski, Schweinsteiger, Ballack üçlüsü arasındaki bağlantıyı kesti. Böylelikle oyunda uzun müddet diri kalmayı da başardık. Peki, bunca olumlu düşünceye rağmen neden elendik? Aslında cevap futbolu ne kadar profesyonelce yaşadığınızda yatıyor. Volkan'ın Koller'i ittiği ana filmi geri sarabilme imkânımız olsa ve o kırmızı kartı tarih sahnesinden silebilsek; Klose ve Klasnic'ten yediğimiz golleri ağlarımızda görür müydük? Yeri gelmişken söyleyelim Rüştü'nün maç sonrası yaptığı "Milli Takımı bırakıyorum." açıklamasını çok doğru buluyorum. Sadece yaptığı bu iki bariz hatadan dolayı değil Volkan'ın yanına en az Volkan kadar iyi bir kaleci bulmamız ve bunun yolunu açmamız gerektiği için. Neticede istesek bile 2010'da Rüştü'nün bu kadroda yer alması çok mümkün görünmüyor. Turnuvada bizi devamlı eksik oynatan sarı kart cezalarına da değinmek şart. Her ne kadar Almanya önündeki cansiperane mücadelesini takdir etsek de Mehmet Topal'ın yediğimiz ilk goldeki zamanlama hatası klasik Schweinsteiger golüne çanak tuttu. Özetle, maçta Almanya'nın kaleyi bulan üç topunun da ağlarımızla buluşması biraz da bizim hatamız. Normal şartlar altında finale yükselen takım Türkiye olmalıydı. Son bir not da turnuvada oynanan futbolla ilgili verelim. Hatırlayacaksınız, turnuvanın başlamasından günler önce "Euro 2008'in modası 4-3-3 mü olacak?" başlıklı bir yazı yazmıştık. Sorduğumuz soruya cevabı yine biz verelim. Evet, Euro 2008'e damgasını vuran taktik düşünce "defansif 4-3-3" oldu. Ne mutlu bize ki, bu baskın düşüncenin bayraktarlarından biri Fatih Terim. Daha geniş anlamda 4-3-2-1 şeklinde açılabileceğimiz bu taktiği; Almanya karşısında ortada Aurelio, Ayhan ve Hamit ile kanatlarda Uğur ve Kazım ile ileri uçta da Semih ile oynadık, başarılı da olduk. İlginçtir, turnuvanın bir başka flaş takımı Rusya da zaman zaman ileri ucunda Pavlyuchenko, kanatlarda Arshavin ve Sychev ile bu düşünceyi sahaya yansıtıyor. Fatih Terim "3-5-2'yi tersten oynayan bir takım hayal ediyorum" diyerek aslında bugün izlediğimiz takımın sinyallerini vermişti. Portekiz'in isminden korkup tali yollara sapmasa turnuvanın daha ilk gününden konuşulan bir ekip olabilirdik. Ne diyelim, kısmette Viyana'nın kapısından bir kez daha dönmek varmış. Ayrıca İngilizler'in efsane golcüsü Gary Lineker'i de Almanya hakkında yaptığı tespitten dolayı kutlamak gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016