Bu tüm sanayicilerin ortak sesi, kulak verin!
Okurum Metin Saraç mektubuna “Endüstri mühendisiyim, bir öğretmen çocuğuyum” diye başlıyor. 1990 yılında Eskişehir’e endüstri mühendisliği okumak için geldiğini belirten Saraç, her zaman aklında olan üretim sektöründe iş kurma idealini, hayalini üniversiteyi bitirdikten sonra 2001 yılında gerçekleştirdiğini ifade ediyor.
Eldeki tüm birikim ortaya konuluyor, dört ortak bir araya geliniyor ve 250 metrekarelik bir alanda üretime başlanıyor. Kuruluş aşamasında çalışan sayısı kaç mı, yalnızca bir!
Yola çıkıldığındaki dört ortakla ama artık çalışan sayısı 370’e ulaşmış bir şekilde Eskişehir ve Çerkezköy fabrikalarında beyaz eşya sektörü ağırlıklı olarak çalışma devam ediyor.
“Tabii ki bu noktaya gelmek kolay olmadı” diyen Saraç, kuruldukları ilk gün iki prensip kararı aldıklarını belirtiyor:
1-Çalışanlarımızın alacaklarını, her ne koşulda olursak olalım her ayın 1’inde ödeyeceğiz.
2-Devlete karşı sorumluluklarımızda aksama olmayacak, sigorta ve vergi gibi ödemeler zamanında yapılacak.
Saraç, bu iki prensibi 18 yıl boyunca bazen zorlanarak, bazen kredi bile alarak yerine getirdiklerini vurguluyor. Metin Saraç bunları niye yazdığıyla ilgili olarak da şöyle diyor:
“Şimdi bizim gibi binlerce kuruluş bu ve buna benzer prensipler ve sorumluluk anlayışı ile hareket ederken ülkemizi yöneten ve yönetmeye talip olan siyasetçilerin, ülkemizin çıkarları ve geleceği için popülist yaklaşımlardan uzak, stratejik, günlük telaşelerden arınmış vizyoner bir bakış açısı ile hareket ediyor olması ve hatta bu konuda kendilerini dünyayı, gelişimi, değişimi anlayacak şekilde yetiştirmeleri kaçınılmaz olmalıdır.
İşte bunlar olmadığı zaman bizler göstergeleri irdelemeye gayret ediyor, acaba önümüzdeki dönemde ne olacak diye tahminler yapmaya çalışıyor ve analizlerine güvendiğimiz yazarlardan, ekonomistlerden aldığımız bilgi ile pozisyon almaya uğraşıyoruz.”
Neler yapmalıyız?
İş aleminin, ekonominin en büyük düşmanının belirsizlik olduğunu vurgulayan Saraç “Bizler iş insanları olarak gelecek on yılımızı bir anlamda ipotek altına alıyor, yatırım yapıyoruz” diyor ve işte bu yüzden belirsizliğin ve geleceği net görememenin çok büyük sorun olduğunun altını çiziyor.
Saraç mektubunda Türkiye’nin ortalama olarak her beş-yedi yılda bir ekonomik krize girdiğine dikkat çekiyor ve her sıkıntılı dönemden sonra işletmelerin sermayesinin azaldığını, hatta kalmadığını, fakirleşmenin arttığını, alım gücünün düştüğünü ve işsizliğin tırmandığını hatırlatıyor.
Metin Saraç bir sanayici gözüyle yeni krizlere sürüklenmemek ve ekonominin iyiye gitmesi adına neler yapılması gerektiğine ve ihtiyaç duyulanlara ilişkin görüşlerini de sıralıyor:
- Herkese eşit mesafede duran bir hukuk sistemi oluşturulmalı. Bu iç ve dış yatımcı için olmazsa olmazdır.
- Vergi sistemi adil ve eşit olmalı.
- Sanayi, turizm ve tarıma özel bir önem verilmeli; sanayide bölgesel teşvik sisteminden vazgeçilmeli. Sanayide ithalatın önünü kesecek sektör/ ürün bazlı teşvik sistemi hayata geçirilmeli.
- Hemen her sektörde bir çok kalem ithalatımız var. Ticaret Bakanlığı bu kalemlerin stratejik olmayanlarını, ürün bazlı olarak belli periyotlarla detaylı olarak açıklarsa çoğu Türk sanayicisi, bu ürünleri imal etmeye başlar. Mevcut durumda ithal ürünlere belli kodlarla ve parça parça bazı yerlerden ulaşılabiliyor, ama o kod altında niteliği farklı olan ürün grupları da bulunduğu için bu bilgi çok şey ifade etmiyor.
- Eğitim sistemimiz maalesef istenilen kalitede öğrenci yetiştiremiyor. Her yere üniversite açarak niceliği ön plana getirmek yerine niteliğe önem vermeliyiz. Meslek liselerine pozitif ayrımcılık yapmalıyız. Aksi halde işsiz ve çoğunluğu niteliksiz üniversite mezunlarının sayısı artarken sanayide çalışacak nitelikli eleman bulmakta giderek daha çok zorlanacağız ve bu durum global rekabetçi piyasalarda sanayicinin elini daha da zayıflatacak.
- Üniversite-sanayi işbirliği maalesef istenilen düzeyde değil, bu noktada üniversitelerde bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Üniversitelerin teknik bölümlerinde akademik unvan almayı sağlayan puanlama sistemine sanayide mutlaka ama mutlaka başarılı proje yapma kriteri koymak gerekir.
- İşsizlik ücretinin insanlarımızı tembelleştirmesine izin vermemeliyiz. Bu desteği alanlar kamu hizmetlerinde belli sürelerde çalışabilirler. Örneğin vasıfsız bir birey işsizlik parası alıyorsa belediyelerin park ve bahçelerinde birkaç saat çalıştırılabilir.
Doğalgaz zammında okurumuz haklı çıktı
Bu köşede 8 Ağustos’ta doğalgaz zammının ağustos ayında yapılmasını manidar bulduğumuzu belirterek “Doğalgaz zammı, vatandaşın kullanımının en düşük olduğu ayda yapıldı, kullanımın artacağı kış aylarında fiyat endeksine herhangi bir yansıma olmayacak ama vatandaş zammı asıl o zaman hissedecek” demiştik.
Bir okurumuz görüşümüze kısmen katılmış ve bu zamma farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini belirtmişti. Bakın bu konuda köşemizde 9 Ağustos’ta neler yazmışız:
“Okurumuz, geçen yıl ağustos, eylül ve ekim aylarında sırasıyla yüzde 7.45, yüzde 7.95 ve yüzde 8.92 zam yapılmış olduğunu hatırlatarak, bu ağustosta yapılanın da zam serisinin ilk ayağı olabileceğini söyledi. Doğrusu bu hiç de yabana atılacak bir yaklaşım değil. İster misiniz önümüzdeki aylarda da doğalgaz zamları devam etsin. Tamam belki yüzde 15, yüzde 15 değil ama oran biraz aşağı çekilerek zamlar sürdürülebilir. Geçen yıl üç aydaki zamların toplamı yüzde 26’yı bulmuştu. Bu yıl ağustostaki yüzde 14.97 ile ‘yetinilir’ mi, pek emin değiliz...”
İşte bizi böyle düşünmeye yönelten okurumuz haklı çıktı. Doğalgaza ağustosun başında yapılan yüzde 14.97 zamdan sonra bu kez ağustosun sonunda yüzde 14.90 daha zam geldi.