Bu son olsun - KKM!
Ekonomiyle ilgili karar alıcıların radikal bir karar almadan önce sormaları gereken çok temel bir soru var. “Dünyada 200’e yakın ülke var, bu uygulama bizden başka kimsenin aklına gelmemiş olamaz.
Onlar neden acaba böyle bir ürünü hayata geçirmiyorlar?” Şu basit soru sorulmuş olsaydı ya da kendi geçmişimizden biraz ders alınsaydı muhtemelen “Kur Korumalı Mevduat(KKM)” diye bir ürün hayatımızda olmazdı. Kendi tarihimizden diyorum çünkü benzer bir ürünü 70’li yıllarda dövize çevrilebilir mevduat(DÇM) adıyla kullandık ve bu uygulamadan kurtulmak ancak 80’li yılları buldu.
Finans ve ekonomi birbirleriyle yakın ilişki içerisinde olsa da apayrı kavramlar. Finans kabaca fon fazlası olanlarla fon açığı olanların karşılıklı para alışverişinde bulunduğu piyasa ve buradaki ürünleri tarifleyen bir kavram. Ekonomiyse çok daha karmaşık ve kapsamlı bir kavram. Klasik tanımla ekonomide kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların tatmin edilmesine çalışılır. Bunun da birçok alt kırılımı vardır; üretim, bölüşüm vs gibi.
Konumuzu çok dağıtmamak için detaya girmiyorum. Bana göre iyi işleyen ve iyi regüle edilmiş bir finansal sistemin ekonominin geneli için çok büyük faydaları vardır. Fakat bütün bir ekonomiyi bir şirket yönetir ya da yatırım danışmanlığı yapar gibi yönetmeye kalkarsanız sonuçları iyi olmuyor.
Maalesef KKM uygulamasında bu yapıldı. Hatta basiretli birinin kendi ya da şirketinin parası için bile yapmayacağı ölümcül bir hata yapıldı. Ölçülemeyecek bir kur riski devletin sırtına yüklendi ve mevduat sahiplerine bedava bir “opsiyon” sağlandı. Bunun bedeli de mevduatı olmayan ama vergi ödeyen toplumun diğer kesimlerinin sırtına yüklendi.
Bedava opsiyon
“Opsiyon” kelimesini günlük hayattaki anlamıyla değil finans literatüründeki anlamıyla kullandım. Konuya uzak olanlar için biraz açayım. Biz piyasayı spot ve vadeli piyasa olarak ikiye ayırıyoruz. Vadeli piyasa içerisinde de “Türev Ürünler” işlem görüyor. Adı üstünde vadeli piyasa, ortada bir vade ve sözleşme var. Sözleşmeyi bugün işlemi ileri bir vadede yapıyorsunuz.
Konumuz o olduğu için dolar üzerinden gidelim ve opsiyon ürünüyle ilerleyelim. A ve B kişileri olsun. A kişisi B’ye şunu diyor; “Ben 3 ay sonra senden 100.000 USD almayı düşünüyorum. Bugün kur 27.20 TL. Ama 3 ay sonra piyasada kurun ne olacağını bilmiyorum, bu riski taşımak istemiyorum. Şöyle bir anlaşma yapalım.
Bugün bir kur belirleyelim, diyelim ki bu da 28.50 TL olsun. Vade geldiğinde ben piyasada doların kaç olduğuna bakayım, eğer kur 28.50’nin üstündeyse 100.000 USD’yi senden alacağım ama eğer altındaysa gidip piyasadan alacağım, herhangi bir işlem yapmamız gerekmeyecek.” Ne güzel anlaşma değil mi? Zarar ihtimali sıfır. Aslında değil çünkü ben sadece ilk bacağını anlattım.
Bir de meselenin ikinci kısmı var. B kişisi haliyle bu anlaşmayı kabul etmiyor ve bunu ancak baştan bana bir miktar para verirsen kabul ederim diyor. Buna da opsiyon primi diyoruz. Eğer bahsettiğim gibi kur vade geldiğinde 28.50 TL’nin altında kalırsa A normal olarak bu opsiyonunu kullanmıyor ve prim de B’nin cebine kalıyor.
Yani biraz daha adil bir anlaşma haline getirmiş oluyoruz meseleyi. İşte KKM’de devlet mevduat sahibine içine faiz de katılmış bir opsiyon sunmuş oldu. Vade boyunca kurdaki artış KKM mevduat faizinin altnda kalırsa faizi alırsın ama üstüne çıkarsa aradaki farkı ben öderim dedi. Normalde bunun karşılığında bir prim alması lazım ama almadı.
Diğer taraftan da ölçemeyeceği bir riskin altına girdi. Çünkü kurun ne kadar yükseleceğini öngörmek mümkün değildi. Nitekim de kurda seçim sonrası yaşanan yükselişle KKM’nin faturası şiştikçe şişti. Bir özel şirkette böyle bir ölçüsüz risk alınmış olsaydı ve sonuçları böyle olsaydı bu kararları alanlara ne olacağını bir süre kurumsal hayatta yer almış birine sorarsanız size söyler.
İşte şimdi bu cendereden çıkmak için yeni yönetim çabalıyor. Acılı olacak olsa da bu yönde bir irade beyanının bulunması olumlu. Mehmet Akif Ersoy’un sözünü biraz modifiye edelim bitirirken; “Allah bir daha bu ülkeyi KKM’ye sarılmak zorunda bırakmasın!”