Bu sene 10'luk olduk!
Türkiye ekonomisinin 2011 yılı performansı için 10 üzerinden 10 veremeyiz ama neredeyse tüm önemli ekonomik göstergelerde 10'luk olmuş durumdayız.
Aralık ayı enflasyonu henüz açıklanmadı ancak başta Sn. Başçı olmak üzere tüm yorumcular tarafından enflasyonun %10'u geçeceği ve Mayıs ayına kadar da bu düzeyin üzerinde kalacağı ifade edilmekte. Merkez Bankası enflasyonun son dönemde yükselmesinden zerzevat fiyatlarını sorumlu tutmaktaydı (ah şu patlıcandan çektiğimiz), ama mevsimsel etkileri bir yana bırakarak işlenmemiş gıda fiyatlarındaki son 12 aylık artışa baktığımızda, bu oranın sadece %4.7 olduğunu görmekteyiz. Yani, yıllık bazda zerzevat değil enflasyonu artırmak, azaltıcı yönde etki yapmış durumda. Bu sene enflasyonun yükselmesinde 3 faktör özellikle etkili oldu: TL'nin ortalama %20 civarındaki değer kaybı, dolaylı vergi artışları ve petrol fiyatındaki yükseliş. (Neyse ki, Salı günkü toplantısında Sn. Başçı da bu durumu kabullendi.) Her ne kadar bu sene enflasyonu artıran faktörlerin 2012'de etkili olmasını beklemiyor isem de, enflasyonu %5.2 hedefine çekmenin de oldukça zor olacağını düşünüyorum. Normal şartlarda Avrupa'daki resesyon ortamının ve Çin'in daha yavaş büyümesinin petrol fiyatlarını düşürmesi beklenir(di). Ama Dünyamızda sorun eksik olmuyor. Şimdi de başımıza İran belası çıktı! Kurda ise Orta Vadeli Program'ın (zımni) sene sonu hedefi 1.705. Diğer bir ifadeyle seneyi 1.90 ile kapattığımızı varsayarsak 2012'de TL'nin %10 kadar değerlenmesi beklenmekte. Açıkçası cari açık baskısı devam ettiği sürece kurda bu oranda bir değerleme olmasını beklemiyorum. Velev ki oldu, bu sefer de bu sene devaluasyon nedeniyle az da olsa artırdığımız kur rekabetimizi çok kısa sürede kaybetmiş olacağız.
Bu sene milli hasıla artış hızımız belki %10 olmayacak ama ilk 9 ayın ortalama artışı %9.1 gibi beklentilerin oldukça üzerinde bir oran oldu. Ekim'de başlayan soğutma operasyonun etkilerini gecikmeli göreceğimiz için, son çeyrekte de, diğer çeyreklere göre daha düşük ama beklentilerin üzerinde bir büyüme hızı görmemiz olasılık dahilinde. Neticede 2011 büyüme hızı %8 civarında gerçekleşecek. Önümüzdeki sene ise işler oldukça karışık ve tahminler %1 ile %5 arasında değişmekte. Hükümetin hedefi, pardon tahmini ise %4. Hedef değil, tahmin diyorum çünkü 2012'deki büyüme hızını büyük ölçüde dışsal faktörler belirleyecek. Ayrıca Hükümetin geçmişteki hedef ve gerçekleşme oranlarına baktığımızda çok büyük sapmalar olduğunu görüyoruz. (Örneğin, 2011 büyüme hedefi %4.5 idi, gerçekleşme %8 olacak.)
OVP'de yurtiçi hasılamızın bu sene dolar bazında $ 766 milyar dolar olarak gerçekleşeceği öngörülüyor. Böylece cari açığımız da %10 barajını aşmış olacak! Bu sene değil oran olarak, mutlak olarak da cari açık bakımından Dünya 2.cisi oluyoruz. (Ekim itibarıyle $ 79 milyarla bizden bir gıdım önde olan resesyondaki İtalya'yı sene sonuna kadar rahat sollarız çünkü onların cari açığı ister istemez azalmakta.) Bu az buz küçümsenecek bir başarı değil. Demek ki, yabancı yatırımcılar Türkiye ekonomisinin geleceğinden o kadar eminler ki, açıkça "sürdürülebilir" olmayan bu duruma karşın, cari açığımızı finanse etmeye devam ediyorlar! İşin şakası bir yana, eğer ciddi bir resesyona girmek istemiyorsak 2012'de dış finansman bulmak için her türlü numarayı yapmak zorundayız. Avrupa krizdeyken ihracatımızı anlamlı bir oranda artırmamız ise çok zor. Öte yandan enerji açığımız dikkate alındığında ithalatımızın esnekliğinin de çok az olduğu görülmekte. Kısacası, büyümeden ciddi şekilde feragat etmeden aylık cari açığımızı 5-6 milyar doların altına düşürmemiz oldukça zor gözüküyor.
Faizlere gelirsek. Onlar da uzun bir aradan sonra %10'un üzerine çıkmış bulunuyor. Merkez Bankası'nın politika faizi olarak ilan ettiği haftalık repo faiz oranı olan %5.75 artık fazla bir anlam ifade etmiyor. Merkez fonlamayı iki kısma ayırarak bankaların ortalama fonlama maliyetlerini %8 civarına taşımış bulunuyor. Şimdi de her Cuma 3 milyar TL aylık repo ihalesi yaparak yeni bir faiz koridoru daha yaratacak. Tahvil faizlerinde gözlemlenen artışlar ise fonlama maliyetinin artmasının yanısıra yabancı yatırımcıların sene sonuna doğru TL'den çıkma isteğinden kaynaklanmakta. Enflasyonda görülen (geçici) artış ise faizlerin artışında en az etkisi olan faktör. Zaten, daha uzun vadeli enstrumanların faizlerinin daha düşük olması enflasyonun seyrinden çıkması konusunda piyasanın çok da endişeli olmadığını göstermekte. Sonuçta, gelişen şartlar altında faizlerdeki bu çıkışı makul karşılamak gerekiyor. 2012'de ise Merkez Bankası faizleri kurlar üzerindeki baskı ve ekonomik aktivitenin hızına göre belirlemeye devam edecek.
Bu sene 10'luk bir ekonomi olduk. Eğer 2012'de 5'lik bir ekonomi olmayı başarabilirsek, benden şimdiden tüm ekonomi yönetimine 10 puan!