Bu seçim sistemi adil mi?
Amerika’da bugün seçim günü. Akıllarda onlarca yüzlerce soru. Seçimi kim kazanacak, Türk-Amerikan ilişkileri için hangisi daha iyi, dünya siyasetini seçilen kişi nasıl etkileyecek gibi bir sürü soru ile gbürakeçen bir seçim dönemi oldu.
Seçim sürecinde defalarca bu konular üzerine konuştuk. Ama bugünkü yazımda istiyorum ki; her seçim sonrası dünyada ve Amerika’da, Amerikan seçimlerine dair sorulan çok net bir soru olur “Bu seçim sistemi demokratik mi?” Bu sorunun sorulmasının en önemli sebebi; Amerikan seçim sisteminin karmaşık yapısı ve dolaylı seçim sistemidir.
Küçük eyaletleri yok saymak…
Yıllar önce Amerika İngilizlere karşı bağımsızlık savaşını verdikten sonra, başarısız bir devlet kurma girişiminde bulundu. ‘The Articles of Confederation’ dönemi diye tabir ettiğimiz bu dönem, erklerinin bazıları eksik bir devlet denemesiydi.
Daha sonra Amerika’yı kuracak olan 13 eyalet bir anayasa oluşturup, bir devlet kurmak için temsilcileri ile bir araya geldiler. O zamanlar o 13 eyaletin en önemlileri hem nüfus hem ekonomik hem de siyasi olarak güç sahibi dört büyük eyaleti Virginia liderliğinde, North Carolina, South Carolina ve Georgia’ydı. Doğal olarak nasıl bir yasama organımız olsun konusu açıldığında ilk teklifi en güçlü devlet olan Virginia yaptı.
Virginia Planı diye tarihe geçen bu teklif, iki meclis olmasını ön görüyordu. Birinci meclis; her eyalet nüfusuna göre temsil edilecek, ikinci meclisi ise birinci meclis seçecekti. Buradan da net anlaşılacağı gibi Virginia planının hayata geçmesi demek ve sadece nüfus çoğunluğuna göre meclis oluşturmak demek, küçük eyaletleri yok saymak ve güçsüz bırakmak anlamına geliyordu.
Bunun üzerine küçük eyaletlerin temsilcisi konumunda olan New Jersey başka bir planla ortaya çıktı. New Jersey Planı’na göre tek bir meclis olmalı ve bütün eyaletler eşit temsil edilmeliydi. Bu plana baktığınız zaman da her eyaletin eşit temsil edilmesi, halkı yok saymak anlamına geliyordu. Çıkan tartışmalar ve anlaşmazlıklarla neredeyse anayasa kurultayı ülkeyi kuramadan dağılacaktı.
Tam bu esnada Connecticut Delegesi Ronald Sherman ortaya bir teklif attı. Yeni devletin iki meclisi olmalı, birincisi; nüfusa göre oluşmalı, ikincisi ise eyaletlerin büyüklüğü fark etmemişçesine eşit temsil edilmeliydi. Tarihe Sherman Uzlaşması ya da Connecticut Uzlaşması olarak geçen bu plan, bugünkü Amerikan yasamasını oluşturdu. Nüfusa göre seçilen meclis bugünkü Temsilciler Meclisi, her eyaletten iki senatör ile eşit temsil edilen meclis ise bugünkü Senatoyu oluşturdu.
Ülkenin iç dinamikleriyle ilgili
Bu hikâyeyi anlatmamın tabi ki temel bir sebebi var. Her ülke anayasasını, sistemini kurgularken; kendine uygun, yaşadığı olaylarla beslenmiş bir şekilde oluşturduğunda verimli, sağlıklı ve mantıklı bir şey çıkıyor ortaya. Her ülkenin sisteminin demokratik ya da adaletli olup olmaması o ülkenin kendi iç dinamikleri ve tarihi ile ilgili bir olaydır. Az evvel bahsettiğim gibi Amerika’da çift meclis olmasının bir sebebi var.
Federal devletin sorumluluğu
Aynı şey Türkiye’de olduğunda (1960-1980 arası oldu) aynı etkiyi, aynı verimliliği göstermez. Seçim sistemi de böyledir. Eğer Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye gibi bir üniter devletmişçesine, halkın çoğunluğunun oyuyla başkanını seçerse o zaman başkan ve devlet aynı Türkiye’de olduğu gibi direkt halka mesuldür.
Unutmamak gerekir ki; Amerika’da başkanın ve federal devletin sorumluluğu, vatandaşlara olduğu kadar eyaletleredir de. Ne halk eyalete ezdirilir ne eyalet halka. Bu seçim sistemi, eyalet ve popülasyon dengesini sağlamak üzere inşa edilmiş bir sistemdir. Her seçimden sonra demokratik mi diye konuşulsa da kati süratle değişmesi uzunca bir müddet hem mümkün değil hem de Amerika açısından sağlıklı değildir.