Bu sakinlik nelerin alameti olabilir?..
Son haftalarda finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler ve buna sebep olan beklentilerdeki farklılaşmalar genel durumun düzelmeye devam ettiğini teyit eden bir görüntü sergilemiyor. Bu yılın ilk yarısında eğilimler üzerinde belirleyici olan, AB ve Euro Bölgesi'ne ilişkin olumsuz beklentilerin azalıyor olmasına rağmen belirsizlik artıyor. Risk alma isteği azalıyor. ABD ekonomisine ilişkin olumsuzlukların küresel gündemde ön plana çıkması, G-20 içindeki dengelerin hızla değişme eğilimine girmesi, deflasyonist endişelerin yeniden güçlenmeye başlaması gibi faktörlerin etkili olmaya babşladığı dikkat çekiyor. Sonuçta sermaye hareketleri geçici bir canlanmanın ardından tekrar daralıyor ve küresel ticaret hacmini de etkileyecek gibi görünüyor. Piyasalar her yukarı harekette satış baskısı ile karşılaşıyor, aşağı zorlamalarda ise sert düşüşlere izin verilmiyor, geniş bant içinde geleceği belirsiz yatay hareketler ile gün kurtarılıyor; işlem hacimleri geriliyor, fakat fiyat oynaklığı pek azalmıyor. Evde yapılan hesapların çarşıya uymuyor olması beklentilerin ve bunlar kanalı ile geniş kitlelerin yönlendirilmesini, günün kurtarılmasını zorlaştırıyor.
Eğer AB'liler ABD'nin sözünü dinleseler büyüme ve iç talep artışına izin verseler, Euro'nun değer kaybına razı olup "carry trade" parası olmasına izin vererek parasal genişlemelerini yeni rekorlara taşısalar bugün daha farklı şeyler konuşuuyor olabilirdi. En azından ABD ceyhesinde işlerin umulduğu gibi gitmediği gerçeği gözlerden uzak kalabilir. G-20 içinde siyaseten denge değişimi yaşanmaz ve sermaye hareketleri ile küresel ticaret hacminde sıkıntı yaratabilecek bir olumsuzluk yaşamayabilirdi. Şimdi tüm spotlar ABD'ye döndü, doların değer kaybı yeniden sahne aldı, fakat sermaye piyasaları dikiş tutmuyor, kurtarma ve canlandırma paketlerinin kalıcı bir etki yaratmadığı açığa çıkıyor, asıl önemlisi küresel düzeyde yaptırım gücünün azalacağı ve itibar kaybının büyüyeceği yönündeki beklentiler güçleniyor. AB ve Euro Bölgesi'ne ilişkin sorunların küresel gündeme taşınması bir dizi olumsuzluğun yaşanmasını öteledi ama engelleyemedi.
Kredi krizini atlatmak adına ABD yönetimi bütçe açığı ve kamu borç yükünü yeni rekorlara taşıyarak kurtarma ve canlandırma paketlerini uygulamaya koydu, mali sektör ve sermaye piyasalarını kurtarmaya çalıştı. Bir anlamda doğru yapanı cezalandırıp, yanlış yapanı ödüllendirdi, onları da kredi müşterilerine karşı benzer şekilde davranmaya teşvik etti. Fakat ne kurtarılanlar ne de onların müşterileri ya bu durumu anlayamadı ya da bu gidişini sonu olmadığını görerek seçici olmaya çalıştı. Sonuçta kurtarma ve canlandırma paketleri umulan hareketliliği yaratamadı; tüketici güveni düzelmedi, yatırımlar artmadı ve istihdam artışı beklenen düzeylere ulaşamadı, işsizlik azalmadı. Kamu dengesinin bozulmuş olması ve Federal Reserve'nin itibar kaybı kalıcı oldu, beklentiler düzelmedi, sorunlar ağırlaştı. Olası yeni kurtarma ve canlandırma paketlerinin de pek işe yaramayacağı beklentisi güçlendi, sosyal ve siyasi maliyet büyüdü, güven bunalımının aşılması yeterli olamadı... Neden böyle oldu sorusuna yanıt alabilecek pek çok değişken öne sürülebilir fakat mevcut durum değişmez.
İster ABD içinde krediler anormal boyutlarda büyüsün ve devamında cari açık rekorlara imza atsın, ister ise riski çeşitlendirmek amacı ile deniz aşırı gelişmekte olan ekonomi riskleri artırılsın her ihtimalde doların değer kaybetmesi ve enflasyon baskısının büyümesi kaçınılmaz hale geliyor. Ayrıca seçici olma şansının tüketilmiş olması nedeniyle doğru yapanların cezalandırılması ve yanlış yapanların ödüllendirilmesi kaçınılmaz hale geliyor ve sorunlar ağırlaşıyor. Günü kurtarmak ve güven bunalımını aşmak adına yapılanlar bir süre sonra bumerang gibi geri dönüyor ve daha büyük açmazları kaçınılmaz hale getiriyor. Eğer dolara ve ABD ekonomisine yönelik güvensizliğin yerine aksi konabilse idi belki sonuç daha farklı olabilirdi; fakat olmuyor. Söylem ile eylem farklılaşarak birbirinden uzaklaşıyor, belirsizlik ve kırılganlık büyümeye devam ediyor. Zira küresel düzeyde dolar cinsi para arzı arttıkça doların değer kaybı ve enflasyon baskısı önlenemiyor, artmaz ise deflasyonist baskı kapıyı daha sert çalıyor. AB'nin, ABD'nin hazırladığı tuzağa düşmekten kaçınması ve bunda kararlı oluşun yarattığı kördüğüm çözülemiyor. ABD'nin AB'ye büyüme ve iç talep artışına odaklan telkinine rağmen IMF'nin Japonya4yı mali plan konusunda uyarması ilk bakışta garip bir çelişki gibi görünüyor. Eğer çelişki değil ise her şeyin değişmeye başladığı, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı ve sert düşüşe hazılıklı olmak gerektiği anlamına mı geliyor? Şimdilik bu son soruya yanıt veremiyoruz, fakat günü kurtarıp sorunları ağırlaştırarak sürdürülebilir olmayan bir rotada ilerlemenin çok zorlaştığını görüyor, eninde sonunda her şeyin değişmek durumunda olacağını biliyoruz. Gelecek geçmişten farklı olacak ve tersini iddia edenlerin itibar kaybı hızlanacak...
Doğru yapanları cezalandırıp, yanlış yapanları ödüllendirmek binilen dalı kesmektir, bu yalaşım ne olduğunu anlamayanları bir süre için sakinleştirebilir fakat gözden uzak tutulan sorunların ağırlaşmasını önleyemez...