Bu reçeteye ilaç dayanmaz!
Bizim DÜNYA'nın "90 maddelik kriz reçetesi" manşetini okuduktan (21 Kasım), Milliyet'in geniş haberini de gördükten sonra (22 Kasım) iki kişiyle konuştum. İlki yıllarını ekonomi yönetiminde geçirmiş, nice krizlere tanıklık etmiş, görev yapmış tecrübeli bir "tekno-bürokrat". Diğeri de, öyle ağızdan dolma, sonradan olma değil, bilgi ve emek birikimiyle birlikte "saçlarını" sanayicilikte ağartmış bir işadamı.
Her ikisine de sordum: 90 maddelik kriz reçetesi hakkında ne düşünüyor sunuz? Bürokrat, "Böyle kapsamlı bir reçeteyi eksiksiz gerçekleştirebilmek için, Türkiye'nin siyasi ve bürokrasi şartlarında yıllar gerekir" dedi. İşadamı ise düşüncesini şu cümleye sığdırdı: "Kardeşim, bu reçeteye ne ilaç ne de eczane dayanır!" Ben de yazının başlığını bu cümleden çıkardım.
Çıkardım, çünkü aynı fikirdeyim. İki sebeple: Bu bir "reçete" değil, "endazesi" fazlasıyla kaçırılmış; iç tutarlılığı, olabilirliği pek düşünülmemiş bir "sınırsız" istekler listesi. İkincisi, listede sıralanan, okuyanı da deyim yerindeyse "sersemleten" sınırsız istekler, kimse kusura kalmasın, ateşi durmadan körüklenen kriz kazanından "çorba kepçelemeye" benziyor.
Bu bir reçete değil. Sebebi açık: Reçete, sözcük anlamı ve içeriğiyle teşhisi doğru konulmuş "hastalığı"" hızla kontrol altına alarak "sağaltım" sürecini başlatacak "tedavinin" ilk adımı. Hasta için amacı ve süresi belli bir referans. Doktor için de bir tedavi haritası.
Krizi tanımlamadan…
Bu 90 madde söylenildiği gibi geniş katılımlı "beyin fırtınası" ürünü bir krizi tedavi reçetesiyse, o "fırtınadan" çıkması gereken fikir ve öneriler bunlar olmamalıydı. Çünkü "beyin fırtınaları" çerçevesi çizilmiş, çok açık tanımlanmış, amacı vurgulanmış konular, sorunlar üzerinde estirilir ki, eskilerin deyişiyle "bârika-i hakikat müdavele-i efkârdan doğsun". Yani, gerçeğin şimşekleri fikirlerin çarpışmasıyla çaksın!
Ve, çakan şimşekler tanımlanmış sorunu aydınlatsın, niteliğiyle uyumlu çözüm yolları bulunsun. "Beyin fırtınası"nda çakan 90 madde tek tek incelendiğinde "fırtına" var fakat bugünün "küresel mali-reel krizini" kendine özgü niteliği, Türkiye'yi "ilk vurucu" etkileri ve "acil çözüm formülleriyle" kavrayan bir "fikir çarpışmasından" eser yok.
Bu düşünceyi dile getirirken, 90 maddede sıralanan istek ve önerileri önemsiz ve gereksiz buluyor değilim. Bunların hepsi ekonominin sermaye cephesinde yaşanan sorunlar. Yüzlerce defa dile getirilmiş, çözümü istenmiş ama Milliyet'teki bilgiye göre ola ola altı tanesi hükümetten cevap bulabilmiş sorunlar.
Yazanlar inanıyor mu?
Herhangi bir soruna yaklaşımda iki yöntem vardır: Ya, doğru tanımlanmış bir sorunu, hele kriz gibi acil çözüm gerektiriyorsa, hızla çözecek yöntemlerle ele alıp çözümlerini belirlemek ve icra sürecine sokmak.
Ya da "beyin fırtınası paketinde" görüldüğü gibi "kök sorunu" her biri en azından orta veya uzun vade gerektiren; üstelik "kök sorunla" doğrudan ilgisi bulunmayan, bir kısmının haklılığı da çok tartışılır farklı sorunların karmaşasında boğmak…
90 maddelik çözüm paketi, bugün Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu krizden beklenen "ilk taarruzu" bertaraf edecek "yığınak düzenlemesini" içermiyor. "Düşmanın" gücünü "kurmay özeniyle" hesaplamıyor. Kamu ve özel sektörün elindeki "kuvvetleri" sağlam bir cephe düzeninde doğru konuşlandırmıyor. Savaş alanının "topoğrafik" özelliklerini dikkate almıyor.
Şimdi iki soru: Böylesine dağınık bir, yayvan, ana hedefleri belirsiz bir istekler listesi, bugünün krizinde derde deva olabilir mi? Tüm iyi niyetle olabilir desek bile, her biri ayrı ayrı siyasi, idari, mali, parasal ve mutlaka yasal, idari karar ve düzenlemeleri gerektiren 90 madde kısa sürede ele alınıp sonuçlandırılabilir mi? Özür dilerim duyamadım, cevap var mı?!