Bu makinenin kafasını Japonlar üretiyor!
Geçen hafta harika bir seminere katıldım. İki dönem başkanlığını da üstlendiğim Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği (OMÜD) sektör temsilcilerinin bir araya geldiği, sektöre yönelik başta makineler olmak üzere çeşitli ham madde ve hizmetlerin tanıtıldığı güzel bir seminer oldu. Toplantıya giderken hem meslektaşlarımı görmek hem de sektörün büyümesini gözlemlemek istiyordum. Bu seminerden bana yazı konusu da çıkar diye düşünmüştüm. Şöyle ki…
Türkiye’de ekonominin durumunu öğrenmek, gidişat hakkında fikir sahibi olmak adına yıllardan beri iki rakama bakarım. Elektrik üretimi/tüketimi ve oluklu mukavva kullanımı. Bu iki sektörde büyüme varsa işler yolunda, yoksa sıkıntı var demektir.
Elektrik üretimi düşüşte
2022 yılında elektrik üretimi, dolayısıyla tüketimi, ilk 10 ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,3 oranında düşmüş görünüyor. Bu 10 ayın son altı ayında eksi veya sıfır, son dört ayında ise eksi tüketim ortaya çıkmış. Yani elektrik üretim ve tüketiminde göstergeler hiç de iç açıcı değil.
Oluklu mukavva üretiminde durumu soruyorum. Sektör temsilcileri bir küçülmenin varlığını kabul ediyor. Hele üçüncü çeyrekte ciddi oranda küçülme olduğunu söylüyorlar. Takip edenler bilir; gerek oluklu mukavva ve gerekse diğer ambalaj çeşitlerinin kullanımı, pandemi koşulları çerçevesinde son birkaç yılda ciddi olarak arttı. Bu küçülme, geçmiş büyümenin bir sindirimi olsun ve süreklilik göstermesin diye temenni ediyorum.
Ekonominin gidişatı ile ilgili benim son tahlil metodum ise otoyollardaki tırlar. Tır sayısı azalmışsa sanayi ile birlikte ticarette de durgunluk başlamış demek. Bu konuda şimdilik sıkıntı görünmüyor. Otoyollardaki tır sayılarındaki değişimi gözlemekte fayda var.
Seminerde bir makine temsilcisinin sunumu beni oldukça etkiledi. Zamanında analog (film kullanan) fotoğraf makineleri üretimi yapan bir Alman markasının hikayesi. Dijital makineler çıkınca firma da bu sektöre geçmiş. Sanayi için dijital baskı makineleri üretiyor. Birçok sektör gibi oluklu mukavva sektörü de bu tip makineleri kullanmaya başladı. Klasik baskı makinelerinden bu yöne doğru geçiş var.
Sunumu yapan Türk temsilci 100 metreden fazla boya sahip makinelerinden birini tanıtırken, küçük bir kısmı işaret etti, bu kısım makinenin kafası, bu kısmı Japonlar üretiyor dedi. Bu kısım toplam maliyetin yüzde 40’ını oluşturuyormuş. Tanınmış bir saat markası olan bu Japon şirketi, sadece bu şirkete değil benzeri makine üreticilerine de yekûn tutan bu beyni üretiyor.
Gerekli ham maddeleri çoğunlukla ithal ediyoruz
Japonlar işin beynini üretip makine bedelinin yüzde 40’ını alıyor. Mekanik ve elektrik aksamını ve geriye kalan yazılımlarını Avrupalılar üretiyor. Biz de bu makineleri satın alıp, ülke olarak ürettiğimiz birçok ürünü ambalajlayacak kutuların görsel baskısında kullanıp para kazanmaya çalışıyoruz. O ambalajlara koyduğumuz ürünleri üretirken, başta enerji olmak üzere gerekli ham maddeleri çoğunlukla ithal ediyoruz. Biz düşük karlar elde edip, bu karlar sermaye birikimimize yeterli katkıyı sağlayamadığından gerekli yatırımları da yapamıyoruz.
Bu sunumdan iki tane ders çıkarıyorum. Japon saat üreticisi ve Alman dijital baskı makinesi üreticisi iyi bir dönüşüm dersi vermişler. Ömrü azalan, bitmek üzere olan üretim alanlarında ısrar etmenin bir anlamı yok. Gelmekte olanı önceden görüp, rakiplerinizden önce gerekli tedbirleri alan bir şirket yeni sektörlerde yaşamaya devam ediyor. Bunu başaramayanlar kaybolup gidiyorlar. Cep telefonu üreticileri bunun en iyi örneği. Bir zamanların çok satan markalarını genç nesil bilmiyordur bile. Herkesten erken girmek ve erken çıkabilmek, gerekli değişiklikleri zamanında yapabilmek, girişimcilikte temel nokta bu olsa gerek.
İkinci ders ise yarattığınız katma değer. Japon üreticisi, makinenin beynini üretiyor. Hem kendi çok kazanıyor hem de çalışanları. Avrupalı makine üreticisi biraz daha az katma değer ile idare etse de O ve çalışanları yeteri kadar kazanıyor. Bizim gibi hem birçok makine ve teçhizatı ithal eden hem de ham madde fakiri olan ülkeler, düşük karlarla yollarına devam etmek zorunda kalıyorlar. Tabii ki çalışanları da…
Klişe bir söz olacak biliyorum! Araştırma geliştirme yatırımlarına büyük kaynak aktarmak, eğitim sistemimizi yeniden yapılandırmak, sanayicimizi doğru bir teşvik sistemi ile katma değeri yüksek sektörlere yönlendirmek, bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılının bizim yüzyılımız olmasını bekliyorsak, çok çalışmanın yanında doğru yönde de çalışmak zorundayız.