Bu küçülme oranını aramayalım da!
Herhalde dün açıklanan 4. çeyrek büyüme rakamları kimse için sürpriz olmamıştır. Sanayi üretiminin ortalama yüzde 12 civarında küçüldüğü bir dönemde milli hasılanın da yüzde 6.2 oranında daralması gayet normal, hatta beklentilerden daha iyi bir gerçekleşmedir bile denilebilir. Her ne kadar her zaman olduğu gibi 4. çeyrek rakamlarıyla birlikte 2008 tüm sene rakamları da açıklandıysa da, 4. çeyrekte milli hasıla istatistiklerine yansımış olan krizin etkilerinin bulunduğumuz senenin en azından ilk 3 çeyreğinde ciddi şekilde devam etmesi beklendiği için tüm sene rakamlarının analiz değeri azalmış durumda. Sadece şunu söyleyebiliriz. Eğer TUİK 2008'in diğer çeyreklerinde revizyona gitmemiş olsaydı, tüm sene büyüme hızımız yüzde 1.1 değil, yüzde 0.7 olarak gerçekleşecekti!
Dördüncü çeyrek detaylarına bakarsak imalat sanayiinin bu dönemde milli hasılaya etkisinin yüzde -2.4 olduğu görülüyor. Ticaret, ulaştırma ve inşaat sektörlerinin etkileri ise sırasıyla yüzde -1.9, -1.0 ve -0.8. Milli hasılaya pozitif etki yapan sektörler ise tarım (yüzde 0.41) ve net mali aracılık hizmetleri (yüzde 0.45). Harcama tarafında ise, gene beklendiği gibi hanehalklarının tüketimi ve özel sektörün sermaye yatırımlarının milli hasılaya etkisi sırasıyla yüzde -3.2 ve yüzde -4.4 olmuş. Kamunun tüketim ve yatırım harcamalarının katkıları ise yüzde 0.8'er. Bu trendin 2009 yılında devam etmesi durumunda yüzde 5 civarında bir küçülme yaşanması işten bile değil. (İlk çeyrekte ise geçen senenin aynı döneminde yüzde 7.3 gibi yüksek bir büyüme hızı görülmesinin yaratacağı baz etkisiyle birlikte çift haneli bir küçülme bile görülebilir.)
Türkiye'de milli gelirin yüzde 68.4'ü hanehalklarının tüketiminden, yüzde 20.6'sı da özel sektörün yatırım harcamalarından oluşuyor. Kamunun tüketim ve kamu harcamalarının toplam payı ise yüzde 13.8. (Aradaki farkı ise net dış ticaret katkısı ve bir çeşit hata rakamı sayılabilecek "stok değişimi" kalemleri oluşturuyor.) Böyle bakıldığında sadece kamu harcamalarını artırarak 2009 senesinde büyüme oranında bir düzeltme sağlamanın oldukça zor olduğu görülüyor. Eğer kamu 2009'da bütçelendiği şekilde 2008 gerçekleşmesine göre yüzde 15 artışla 259 milyar civarında bir harcama yapsa bile milli gelire toplam katkısı yüzde 1'i geçmeyecektir. Şahsen açıklanan paketlerle birlikte belki harcama alanları değişse bile, miktar olarak harcamaların daha fazla artırılmasının bugünkü şartlar altında imkansız olduğunu düşünüyorum. Hızla daralan bir ekonomide kamunun gelirleri de aynı hızda azalmakta olduğu için, bütçe açığının planlananın çok çok üzerinde gerçekleşme olasılığı her geçen gün artmaktadır. Bu şartlar altında Hazine kısa zamanda iç borçlanma limitlerini de dolduracaktır.
Öte yandan, açıklanan dış ticaret rakamlarına göre şubat ayında dış ticaret açığı neredeyse kapanmış vaziyette. Bu ay cari denge de oldukça yüksek bir fazla verecektir. Geleneksel olarak cari açığın yüksek çıktığı kış aylarında bile böyle bir durum söz konusu ise, senenin genelinde oldukça düşük bir cari açık ortaya çıkacağı aşikardır. Fakat, bilindiği gibi, IMF ülkelere aslen ödemeler dengesi krizlerini önlemeye yönelik olarak borç vermektedir. Halbuki, bu sene Türkiye'nin ödemeler dengesi krizine girme ihtimali giderek azalmaktadır. Türkiye'nin problemi bıçak gibi kesilen dış talep neticesinde ekonominin ciddi bir resesyona girmiş bulunması ve kamunun bu resesyonun şiddetini hafifletecek mali ve parasal tedbirlerde yeterli imkanlarının olmamasıdır. Bu şartlar altında IMF'den iyi ve esnek koşullarda borç almanın önemi artmaktadır. Özellikle, alınacak kaynakların döviz rezervlerini makyaj olarak artırmak amacına yönelik değil de, reel harcamalar için kullanılması imkanının sağlanması şarttır.