Bu kriz kimlerin krizi?

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

Bugüne kadar kriz konusunda yazmakta olabildiğince direndiysem, sözüm olmadığı anlamında değildi. Sadece insanların bu krizi nasıl algıladıklarını, ne gibi seçenekler ürettiklerini anlamaya çalışıyordum. Krizin benim görebildiğim özeti şudur: Çok yüksek ve yüksek gelir grubundakiler krizden kişisel yaşam standartları açısından hemen hemen hiç etkilenmediler. Kriz onların yaşamına sadece kârdan zarar, iş boyutlarının küçülmesi olarak aksetti. Buna karşılık orta ve düşük gelir düzeyine sahip olanlar krizden ciddi olarak etkilendi, yaşam standartlarında derin bir bozulmayla yüzleşmek zorunda kaldılar. Krizin kış şartlarına rastlaması ve ısınma giderlerinin doğalgaza yapılmış olan zam nedeniyle katlanması, yaşam standardı kaybının en önemli gerekçesini oluşturmakta. Zira bugün için küçük bir evin aylık ısınma maliyeti 200-300 YTL ek gider anlamına gelmekte. Maaşlı çalışan kesimde gelir artışı olmadığından, özellikle bu grup yaşam standartlarında ciddi bozulmayla karşı karşıya. İşsizlik sorunuyla karşılaşan daha düşük gelirli kesim giderlerin azaltılması konusundaki çözümü küçük kentlere geri dönmekte buluyor olsa da, kış döneminde taşınmak ayrı bir sorun.

"Esnaf" olarak adlandırdığımız küçük boy işletmeler kapanma noktasında, zira artan harcamalar nedeniyle mal eksiğini yerine koyamamaktalar. Bugünlerde bakkalların raflarının boşaldığını görürseniz, satışların iyi olmasından değil, mal alınamıyor olmasından kaynaklandığını bilin. Krizin nisan ayına doğru daha fazla derinleşmesi olasılığını göz ardı etmeyin, zira şimdilik kredi kartlarıyla günü kurtaran kesim birkaç ay içerisinde gerçek etkiyi hissetmeye başlayacaktır. Dahası bu yazdıklarım tahmin ya da varsayımlara değil, gözlemlere dayanmaktadır.

Peki içinde bulunduğumuz bu durumdan nasıl çıkacağız, asıl mesele krizi aşmaya yönelik senaryolar üretmekte. İşin paradoksal boyutu, tavuk-yumurta hikayesi; kriz ekonomik döngüyü (iş) kırmakta, ama bu kırılmadan da ancak iş döngüsünün sürdürülmesiyle çıkılabilir. Dolayısıyla giderler olabildiğince azaltılacak, ancak işlemler sürdürülecek. O halde çıkış senaryosunun aktörleri düşük gelir düzeyine sahip kesim değil, orta ve büyük boy işletmeler. Ana hedef işsizliğin büyümemesi, ikinci hedef ise en azından küçülmenin önlenmesi; ama temel hedef ne olursa olsun ekonomik çarkın döndürülmesi.

Şimdi gelelim genel ilkeye, "her sorun, kendisine alternatif çözümleri de beraberinde yaratır". Lakin çözümün "çözüm" olarak algılanması için fedakarlıkların herkes tarafından paylaşılması gerekir. Bu noktada sizi İkinci Dünya Savaşı koşullarının Türkiye'sine götürmek isterim. Büyük ölçekli savaşlar, savaşa katılmayanlar için de kriz ortamı yaratır. Durum o zaman için de yeterince ağırdı. Yaşı yeten bir kuşak hatırlayacaktır, ekmek karneye bağlanmıştı. Bununla birlikte, komşuları anlatırlar, devlet yönetimindekilerin evine giren ekmek de, vatandaşa verilenden farklı değildi, hakkına ne düşüyorsa o kadar. Kriz yönetiminin temel ilkesi "krizin herkesin ortak krizi olduğunun anlatılmasıdır". Zira krizin kendisi zaten psikolojik bir algı halidir, algının ortak olduğu ve paylaşıldığı herkese iyice benimsetilmelidir.

Öyle ya da böyle, eğilmeden, eğrilmeden, doğru yoldan sapmadan sürdürmemiz gereken bir yaşamımız var. Krizi aşmanın en büyük zorluğu da sanırım bu noktada yatıyor. Doğru, gemisini yürüten kaptandır, ama kaptan gemiyi tek başına yürütemez. Dahası, isyan çıkan bir gemide kaptanı kimse dinlemez.

Sağlıklı, mutlu ve krizsiz bir yeni yıl diliyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar