Bu koşullarda ekonomi yazısı yazmak
Aslında gündemi yoğun bir haftaya başlıyoruz. Sizinle tartışabileceğim çok konu var. Örneğin, bu hafta tam anlamıyla merkez bankalarının haftası olacak. Daha Avrupa Merkez Bankası kararlarının mürekkebi kurumadan beş merkez bankasının politika kararlarını oluşturacakları toplantıları yapılacak. ABD Merkez Bankası’nın (FED) hafta ortasında yapacağı toplantı her zaman olduğu gibi temel ilgi alanı. FED’e ilaveten Japonya, İngiltere, İsviçre ve Norveç’in merkez bankaları da olağan toplantılarını yapacaklar. FED de dahil bu toplantılardan öyle kulvar değiştirtecek kararlar beklenmiyor. Dolayısıyla, FED hariç ötekilerin gündemde yer almaları dahi zor görünüyor. Gündemi yine FED işgal edecek anlayacağınız. Esas olarak FED’in faiz kararı merak ediliyor. Ama bu haftaki toplantıda faizin değiştirilme olasılığı düşük gibi görünüyor. Bu durumda FED’in önümüzdeki aylara ilişkin söylem ve imalarının doğru algılanıp, çözümlenmesi önem kazanıyor. Bu yazıda bütün bunları tartışabilirdik.
Gündemde ağırlıklı olarak yer alan ikinci konu yine bir merkez bankası ile ilgili. Avrupa Merkez Bankası (AMB) geçen haftaki toplantısında, faizler de dahil, önemli kararlar aldı. Elinde ne varsa ortalığa döktü sanki. Başkan Draghi’nin son cephanesini de kullandığı söyleniyor. AMB’nin bu son adımının özellikle ileriye dönük açılımlarını tartışmak da faydalı olabilirdi.
Siz de benim gibi son yılların merkez bankası sultasından sıkıldıysanız geçen haftadan sarkan, size de hoş gelebilecek cazip bir tartışma konusu daha var. Malum. gelişmekte olan ülkeler yıl başından sonraki kısa bir canlılık gösterisinin ardından koyu bir durgunluğa yöneldiler. Ufuk karardı, daha ikinci ayda neredeyse yılın tamamından vazgeçilecek bir noktaya gelindi. Önceki haftadan başlayarak bu ortamın değişeceğini ima eden bazı gelişmeler ortaya çıkmaya başladı. Petrol fiyatı en azından aşağıya doğru olan eğilimini kırdı. Emtia fiyatlarında hareketlenme işaretleri doğdu. Durgunlaşma ile birlikte gelişmekte olan ülkelerden kaçma eğilimine girmiş olan uluslararası sermaye hareketlerinin yönü değişti. Bu ülkelere sermaye gelmeye başladı. En önemlisi de FED’in faiz yükseltmekte aceleci davranmayacağının ortaya çıkması ile birlikte bu ülkelerin yakın dönem risklerinde bir gerileme oldu. Bütün bunlar karamsar iklimi önemli ölçüde gevşetti. Bizi de yakından ilgilendiren bu süreci tartışsaydık iyi olurdu.
Bugün bu tartışma konularından hiç birisine girmeyeceğim. Bazı günler vardır, konu boldur ama insanın canı hiçbir şey yazmak istemez. Benim için bugün onlardan birisi. Nedeni de belli. Hafta sonunda Ankara’da yapılan terör saldırısında son rakamlara göre 37 kişi hayatını kaybetti, 71 kişi de yaralandı. Bunlar sivil, çatışmadan uzak, işinde gücünde olan sivil insanlar. Bu pervasız saldırılar sanırım artık sabır ve tahammül sınırını aştı.
Bizim terörle tanışmamız yeni bir olay değil. Önceki dönemlerde de bu uğurda çok can verdik, çok kaynak heba ettik. Ama, son dönemde bu sürecin hızlandığı, yoğunlaştığı ve yayıldığı yönünde bir izlenimim var. Geçtiğimiz yılın ortasından bu yana terör saldırılarında 200 den fazla insanımız öldü, 500 de yaralımız var. En büyük hasarı veren beş terör saldırısını son üç yılda yaşadık. Ankara dünya ölçeğinde bile büyük olarak nitelenebilecek üç terör saldırısını peş peşe birkaç ay içinde yaşadı. Bu son saldırı daha çok sivil halkın yoğu olduğu bölgede yapıldı. Bundan yaklaşık bir ay önce, bu kez askeri kurumların yoğun olduğu bir bölgede, benzer bir saldırı oldu, 29 kişi öldü, 60 kişi de yaralandı. Geçen eylül ayında ise terör öğrencilerin şenlik havasında bir araya geldikleri bir ortamda saldırdı. Bu kez 103 can yitirdik. Resmi açıklamalara bakılırsa bu saldırılar tek bir odaktan gelmiyor. Son terör saldırılarının farklı örgütler tarafından yapıldığı açıklandı.
Son dönemde terörün böyle bir bilançosu var. Dikkat ederseniz bütün bilgiler terörün gittikçe hızlandığına, yoğunlaştığına ve yayıldığına işaret ediyor. Buna karşı bizim de daha hızlı, daha yoğun ve daha yaygın tepki verecek bir caydırıcı düzeneğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Biz bunları zaten yapıyoruz falan demenin bir manası yok. Terörün daha hızlı, daha yoğun daha yaygın bir konuma devinebilmiş olması bir yerlerde bir zafiyetimiz olduğunu gösteriyor.
Ben iktisatçıyım. Yazdığım yazılarda kendi bilgi alanımın dışına çıkmamaya özen gösteririm. Bu özeni gösteremeyeceğim, nerede duracağımı bilemeyeceğim durumlarda ise canım yazı yazmak istemez. Bu gün canımın yazı yazmak istememesi bundandır.