Bu kördüğüm nasıl çözülecek?
Döviz piyasalarında yaşanan eğilimler ve devamında yaşanan gelişmeler, bakış açılarını farklılaştırarak kafa karışıklığına yol açıyor. Gelişmekte olan ekonomiler başının çaresine bakmaya yoğunlaşırken, gelişmiş olanların endişesi büyüyor.
Amerikan dolarının diğer tüm paralara karşı güçlenmesi, algıların ayrışmasında belirleyici oluyor. Gelişmekte olanlar bu durumu riskten kaçınma eğiliminin sonucu olarak görüyor; rekabet gücü kaybı konusundaki endişeler ön plana çıkıyor ve kur savaşlarını tetikliyor. Gelişmişler ise, bu yaklaşımın güçlenerek belirleyici hale gelme olasılığından çok rahatsız oluyor. Niye böyle yapıyorsunuz, bu kafayla giderseniz hem kendinizi hem de bizi yakacaksınız demeye çalışıyorlar; fakat yanıt alamıyorlar!
Gelişmişlere göre yaşanan gelişmeler ve sebep-sonuç ilişkileri daha farklı kurgulanmalı! Aksi takdirde kırılganlık artacak ve gelişmeler kontrolden çıkacak! Onlara göre dolar riskten kaçınma eğilimi nedeniyle değil, ABD Ekonomisi toparlandığı için güçleniyor. Gelişmekte olanlar durumu kabullenmeli ve rekabet gücü kaybı yerine, artan enflasyon baskılarının kontrolden çıkmamasına odaklanmalı; kur savaşlarını tetikleyecek girişimlerden kaçınarak iç Pazar ağırlıklı yapısal dönüşüme odaklanmalı!
Bakış açılarındaki ayrışma iki farklı senaryoyu ön plana çıkartıyor. Eğer gelişmişlerin tavsiyesine uyulur ve kararlı bir şekilde gereği yapılır ise kırılganlık endişesi azalacak ve en azından zaman kazanılmış olacak; durgunlaşma eğilimi ivme kaybedecek ve kısa vadede yıkıcı panik atakların yaşanma olasılığı gerileyecek. Aksi olur da mevcut tercihler değişmez ise olumsuzluklar birbirini tetikleyecek ve yeni bir küresel krize doğru hızla yol alınacak; riskten kaçınma ve güvensizlik eğilimleri birbirini besleyerek güçlenecek.
Eğer dış satıma yönelik büyüme yapısı olan gelişmekte olan ekonomilerin mevcut tercihi değişmez ise, herkesin gerçeklerle yüzleşmeye ve kemerlerini bağlamaya hazırlanması gerekiyor. Kur savaşlarını başlatanın gelişmişler olması, güçlüyüm ve haklıyım diyerek yeni bir düzen konusunda uzlaşma çabasından kaçınmaları bu olasılığı güçlendiriyor. Avrupa ve Japonya ya ilişkin parasal genişleme beklentileri, gelişmekte olanları tercih değişikliğine itecek bir potansiyel taşımıyor. Gelişmiş Batı ile güçlenen Doğunun siyasi rekabetini görmezden gelmek, gerçekçi olunabilmesini engelliyor. Riskten kaçınma eğilimi ise hem Gelişmişlerin sonuç üzerinde belirleyici olma şansını azaltıyor, hem de Doğunun siyasi hesap ve ihtirasını keskinleştiriyor.
Batının öncelikle kendi çıkarlarını gözeten kısa vadeli bir hesap ve yönlendirme peşinde olduğunu görmemek, başta Uzak Doğu olmak üzere ihracat odaklı büyüyen gelişmekte olanları yönlendirmeye devam edebileceğini varsaymak ciddi bir hata olabilir. Bu yanlışa düşenler jeopolitik gelişmelerin geleceği konusunda da ciddi hesap hataları yapıyor olabilirler. ABD yetkilileri Dünya’nın yükünü daha fazla taşıyamayız diyerek tehdit ediyor, fakat Doğu’nun böyle bir talebi olmadığı nedense unutuluyor!
Bu aşamada sormak gerekiyor: Doğunun tercihleri ile şekillenen ve Batı’yı çok rahatsız eden terciler bilinçsiz tepkilerden mi, yoksa orta vadeli siyasi hesaplardan mı kaynaklanıyor? Bu çekişmede hangi taraf daha önce geri adım atmak zorunda kalabilir? Batı’nın çıkarları bilinçsiz tercih ve Doğu şıklarının işaretlenmesini gerektiriyor; bu durumu Doğu’nun bilmiyor olması ise pek mümkün görünmüyor!
Haberiniz olsun ve piyasalarındaki eğilimleri yakından izlemeye devam edin: bu çekişmenin kazananı Batı olur ise kurlarda oynaklık artabilir ve eğilim değişiklikleri yaşanabilir. Kimse geri adım sayılabilecek herhangi bir adım atmaz ise son aylardaki eğilimler daha da güçlenerek yıkıcı olmaya başlayabilir. Batının geri adımı ise her şeyin seri bir şekilde değişmesini hızlandırarak kırılganlığı daha önce görülmemiş seviyelere yükseltebilir!
Bu kördüğümün nasıl çözüleceğini bilmiyoruz, fakat etkili ve yetkili kesimlerin alarma geçtiğini ve ne kadar gizlemeye çalışsalar da korkudan uyuyamadıklarını sezebiliyoruz!