Bu kış sert geçecek
Dünyanın her yerinde ekonomi çok tatsız. Türkiye’de hem kendi iç politikalarından hem de global politikalardan kaynaklı bu ekonomik sıkıntılardan nasibini alan ülkelerden bir tanesi. Hayat pahalılığı, geçim zorluğu, artan maliyetler günlük hayatı çok olumsuz anlamda etkilemeye başladı. Bu gelişmeler yaşanırken siyasi ortam sakin olur, gerginlikten uzak olur o zaman en azından bir umut belirir. Oysa ki, Türkiye çok kısa bir zaman sonra yerel seçimlere gidiyor. Millet İttifakı’nın en büyük partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nde üst üste kaybedilen seçimler sonrası içe dönük tenkitler başladı. Cumhuriyet Halk Partisi’nde yoğun bir iç muhakeme var. Liderlik noktasında rekabet başladı. Bütün bu gerginlik süreci ile yerel seçimlere giden Cumhuriyet Halk Partisi’nde belki de en büyük sıkıntı geçtiğimiz seçimde ortaklık yaptığı İYİ Parti’den geldi. İYİ Parti’nin yerel seçimde büyük şehirlerde aday çıkaracağını açıklaması, AK Parti’yi, muhtemeldir ki, bir dönem aradan sonra tekrar büyük şehirlerde avantajlı hale getirebilir. Kısacası, Türkiye bu ekonomik dar boğazdan geçerken, yaklaşan seçim süreci ve iç siyasette yaşanan gerginlikler tabloyu daha da iç karartıcı bir hale büründürüyor.
Pekâlâ Türkiye’de hal böyleyken, dünyada çok mu farklı? Amerika Birleşik Devletleri tarihinde belki de en istenmeyen iki başkanın mücadelesine sahne olacak. Donald Trump’ın seçilmesi halinde, hapishaneden ülke yöneten bir başkan ile karşılaşabiliriz. Joe Biden seçilirse, yaşı itibariyle döneminin sonunu görüp göremeyeceği bile soru işareti. Enflasyon almış başını gitmiş. Sosyal politikalar eriyor. Halinden şikayetçi bir Amerikan halkı var.
Latin Amerika’da durum farklı mı? Ekonomik şartlardan dolayı bütün ülkeler karmakarışık durumdalar. En iyi örnek Arjantin. Bir adam çıkıyor para birimi, merkez bankası, sosyal politikalar ve güvenlik politikaları ile ilgili birbirinden marjinal sözler söylüyor ve seçimlerde en ön sıralarda ilerliyor. Sağcı desen değil, solcu desen değil. Kavramlar ve ideolojiler birbirine girmiş.
Afrika’da darbe üzerine darbe oluyor. Geleneksel Fransız ve İngiliz etkisi yıllar içerisinde Amerikan ve Rus hakimiyetine dönüşmüşken, şimdi de etkinliğin Çin’e geçmeye başladığını görüyoruz. Bu siyasi güç mücadelesi kendini Afrika ülkelerinde darbeler silsilesini etkileyen bir faktör olarak ortaya koyuyor.
Avrupa yıllar sonra yeniden kendini tarif etme ihtiyacı hissediyor. Önce Brexit ardından pandeminin yarattığı şoklar, Avrupa ekonomilerini ciddi bir dar boğaza çekti. Karar almadaki zorlukları bürokrasiye ciddi anlamda gömülmüş, karar alma mekanizmaları kurallar kanunlar ve belgeler içerisinde kaybolmuş tavır alamaz tepki veremez bir Avrupa Birliği koyuyor gözlerimizin önüne. Almanya gibi bir lokomotifin yaşadığı büyüme sıkıntıları ekonomik daralması başta Çin dünyanın birçok ülkesinde pazar kaybetmeye başlaması Avrupa Birliği’nin geleceği açısından endişe uyandırıyor. Ukrayna Savaşı’nın akabinde yaşanan göçmen krizi başta Almanya birçok Avrupa ülkesinin üzerine ek yükler getirdi. Göçmen meselesi sadece Ukrayna’dan gelenlerle sınırlı değil. Afrika’dan Güney Avrupa’ya gelen birçok Afrikalı sığınmacı da cabası. Bir de enerji krizi sürecin üzerine eklendiğin de dünyanın en büyük pazarlarından biri alarm veriyor. Ukrayna Rusya arasında yaşanan savaş sadece iki ülke arasındaki bölgesel bir sorun değil, gıda güvenliği dediğinizde son dönemde sorun buradan başlıyor. Tahıl fiyatlarının aşırı artması, tahıl koridoru anlaşması ile fiyatların stabilize olması, anlaşma uzamayınca bir kez daha tahıl meselesinin ve gıda güvenliğinin dünya için ciddi bir tehdit olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. İnsanların dünyada ucuz gıdaya, ucuz enerjiye ulaşması gitgide zorlaşıyor. Bu savaş sürecinin devamı dünyayı daha birçok probleme doğru iteceği kesin.
Ortadoğu’da gelenekselleşmiş İsrail Filistin meselesi, Suudi Arabistan-İran gerginliği, Şii-Sünni çatışması, yerini yeni ittifaklara ve yeni sorunlara bırakıyor. Petrolün geleceğine dair endişeler Arap ülkelerin birçoğunu yeni arayışlara, yeni yatırımlara ve yeni ittifaklara doğru itiyor.
Çin çok hızlanan bir büyüme süreci içerisinde. Artık hem ham madde hem de ürünlerini satmak için kendi iç pazarı yeterli olmuyor. Bu nedenle dünyaya siyasi olarak da çok daha fazla açılmak zorunda olan bir Çin ile karşı karşıyayız. Amerika’nın; Kuzey Kore, İran ve Rusya’ya olan nükleer tepkisi, İsrail ve Filistin arasında tekrar artan gerginliklerin ulaştığı boyutlar, dünyanın her yerindeki ekonomik dengeleri ve demografileri değiştirme noktasına doğru giden göçmen meselesi, dünyanın genelinde artan ırkçılık olayları ve daha niceleri.
Benim jenerasyonum, Soğuk Savaş’ın sonlarına denk gelmiştik. Bazen düşünüyorum acaba dünya o keskin hatları olan günlerden daha da belirsiz bir süreç mi yaşıyor diye. Artık iki kutup yok, sadece iki süper güç de yok. Ya o taraftasın ya bu tarafta deyip, kendini konumlandıracağın askeri ve ekonomik ittifaklar da yok.
Artık ittifaklar bölgesel... Bir yerde çıkarlarının uyduğu ülke ile diğer coğrafyada mücadele halinde olabiliyorsun. Kısacası, belirsizlikler içerisinde bizi bekleyen onlarca bölgesel ve küresel kriz onlarca büyük tehdit var. Bu kış gerçekten sert geçecek. Küresel bir ekonomik istikrar yakalanmadığı takdirde, ülkelerin pazarlarını genişletmek için diğer ülkelerin haklarına saldırdığı müddetçe bu dar boğazdan kolay kolay çıkamayız.