Bu katliam, yeni bir Türkiye demektir
Cumartesi sabahı Ankara’da barış mitinginde patlayan bomba, Türkiye için yeni bir tarihi dönemeçtir. 128 kişinin canını alan, 500 dolayında insanın yaralanmasına yol açan bu şok, Türkiye’nin içine sürüklendiği politik zeminin belirleyici aktörlerinin ne kadar insafsız, ne kadar izansız, ne kadar çılgın, ne kadar acımasız olduklarını gösterdi.
Mevcut sistem, böyle bir katliamı kaldıramaz. Hangi mihrak tarafından tezgahlanırsa tezgahlansın, böylesine katliamın amacı da zaten sistemi, istediği farklı bir kanala yönelterek değiştirmek olabilir.
Böylesine acımasız bir katliam, Türkiye’nin yanlış politikalarla en kırılgan hale geldiği koşullarda gerçekleşiyor.
Bu kırılganlığın bir ayağında dış politika var. İktidarın Ortadoğu ve Suriye politikası, başarısız olmakla kalmadı, Türkiye’yi bölgede yeni denklemler oluşurken oyunun dışında bıraktı.
Ayrıca Suriye’deki taşeron örgütlerle girişilen sorunlu ilişkiler, Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çekti. Bölgedeki en izansız şiddet örgütü IŞİD’in içimizde cirit atıyor olması, izlenen yanlış politikaların bir ürünü.
Kırılganlığın ikinci ayağında, gerçekten var olduğunu bile tam anlayamadan çözüm sürecinin tersine dönmesi var. Sadece görüşmelerin sürmesinden ibaret de olsa çözüm umudu Türkiye’ye bir rahat nefes aldırmıştı. Masanın devrilmesinin Türkiye’yi nasıl bir ortama sürüklediği ortada. Siyasi çözüm umudunun tahrip olması, Kürt yurttaşların duygusal ve siyasi bağlılıklarını yok ederek savaş ortamını körükleyeceği açık bir gerçek.
Kırılganlığın üçüncü ayağında toplumdaki kutuplaşma var. Gezi olaylarından itibaren Erdoğan iktidarı, belirgin bir kutuplaştırma politikası yürütüyor. Kutuplaştırma politikası, yükselen itiraz ve muhalefet seslerinin iktidarın toplumsal desteğinin azaltmasını frenlemeye hizmet edebilir.
Ama öte yandan toplumda çatışmaya daha açık bir atmosfer ve toplumun diğer yarısında bir dışlanmışlık tepkisi de yaratıyor.
Kırılganlığın dördüncü ayağında ekonomi var. Sıcak paranın politik istismarına dayalı hormonlu büyüme politikaları, geldiğimiz noktada tıkanmış durumda.
Ekonomi düşük büyüme, yüksek enfl asyon ve yüksek cari açık cenderesine sıkıştı. Ekonomi, krizin eşiğinde bıçak sırtında gidiyor. İç ve dış politik sorunlar, ekonominin risklerini daha da artırıyor.
Böyle bir toplumsal, siyasi ve ekonomik zeminde tezgahlanan bu katliam, Türkiye’de mevcut sistemde radikal değişiklikleri zorlayacak önemde bir olaydır. Akla ilk gelecek senaryolar da bir iç savaş ortamına sürüklemek, askeri bir darbenin yolunu açmak ya da sivil bir darbeyi dayatmak olabilir.
Türkiye’nin sürüklenme tehlikesi olan bu karanlık senaryoları tersine çevirmek için parlamento içindeki ve dışındaki siyasi yapılar, sendikalar, meslek örgütleri, sivil örgütlenmelerin uyanık ve kararlı olmaları gereken bir sürece girmiş bulunuyoruz.
7 Haziran seçim sonuçları aslında bu yönde umut veren bir sonuç ortaya koymuştu. Sandıktan çıkan sonuç, çözüm sürecinin daha sağlıklı ve Meclis çatısı altında yürümesi, batağa saplanan Suriye politikasının terk edilmesi, kutuplaşmayı azaltacak bir siyasi atmosferin oluşturulması için bir imkan ve umut yaratmıştı. Ancak seçim sonuçları yok sayıldı, Anayasa gibi Meclis de fiilen buzdolabına kaldırıldı ve tam tersi bir yola girildi. Bu gün yaşananların önemli bir nedeni de girilen bu yol.
Türkiye’nin önündeki karanlık senaryolara karşı 1 Kasım seçimlerinde daha güçlü bir barış ve demokrasi mesajının çıkması, Ankara katliamının ardından daha büyük önem taşıyor.