Bu kapasite kullanımından korkmalı mı?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Rakamları çoğu kez, bardağın boş tarafına mı baktığınıza, yoksa dolu tarafından mı değerlendirdiğinize göre çok farklı okuyabilirsiniz. Merkez Bankası'nın dün açıkladığı kapasite kullanımına ilişkin verilerde olduğu gibi…

Şubat ayındaki kapasite kullanım oranının yüzde 73 olarak gerçekleştiği açıklandı. Bardağın dolu tarafından bakarsak, geçen yılın aynı ayındaki yüzde 67.8'e göre hatırı sayılır bir artış var. Artış, 2009'a göre çok daha fazla… 2009'un Şubat ayındaki oran yüzde 60.9'du, dolayısıyla artış yaklaşık 12 puan.

Ya bardağın boş tarafını ön plana getirerek değerlendirirsek… Şubattaki oran, ocaktaki yüzde 74.6'nın bir miktar altında. Üstelik düşüş yalnızca ocak ayına göre de değil. 2007 ve 2008'in şubat aylarındaki yüzde 77.3 ve yüzde 78'e göre de önemli bir düşüş var.

Aynı eğilimleri mevsim etkisinden arındırılmış oranlarda da görebiliyoruz.

Kapasite kullanım oranında sağlıklı değerlendirme bir önceki ayla yapılan kıyaslama değil elbette. Bu yüzden önceki yılların aynı aylarıyla kıyaslamaya gitmek daha doğru sonuç verir. Bu şekilde bakarsak, karşımızda 2007 ve 2008'den kötü, 2009 ve 2010'dan iyi bir tablo var.

Şimdi önceki iki yıla bakarak sevinelim mi, yoksa daha önceki iki yıla bakarak üzülelim mi, hangisi daha doğru?

Bu sorunun yanıtı, nasıl bir sonuca varmak istediğinize bağlı tabii ki. Yani yine döndük dolaştık, yarısı dolu ya da yarısı boş bardağa geldik!

Ama altı çizilmesi gereken bazı gerçekler de yok değil tabii ki. 2009, kıyaslama için ölçü olmaktan uzak; çünkü kriz yılıydı. 2010'un ilk çeyreği, krizin etkilerinin halen sürmekte olduğu bir dönemdi; dolayısıyla geçen yılla yapılacak bir kıyaslama da bize gerçek tabloyu tam göstermeyebilir.

Bu yüzden, kriz öncesinin oranlarına bakmak ve değerlendirmeyi öyle yapmakta yarar var. Böyle bir değerlendirme de, bizim halen kriz öncesindeki kapasite kullanımına erişemediğimizi ortaya koyuyor.

Enflasyon kaygısı

Kapasite kullanım oranı sanayi üretiminin öncü göstergesi. Şubat ayının kapasite kullanımını kamuoyuyla dün paylaşan Merkez Bankası, belli ki bu konuda çok daha erken veri elde edebilecek durumdaydı; en azından gidişatı görebiliyordu. Görebiliyordu ki bir süredir ekonomiyi soğutabilmek adına önlem alıyor.

O zaman akıllara şu soru geliyor: "Yüzde 73'lük kapasite kullanım oranından korkmak mı gerekiyor?" Öyle ya, hala kriz düzeyinin 4-5 puan altında oluşan bir kapasite kullanım oranı ve bu kapasitenin yaratacağı üretim düzeyi bazı endişelere yol açıyor ki ekonomiyi soğutacak, iç talebi frenleyecek önlemler alınıyor.

Asıl kaygı duyulan, iç talebin çok artması ve bunun enflasyonu azdırması mı, yoksa 2010 yılının tümünde ve aralık ayında rekor düzeye erişen cari açık mı? Merkez Bankası açısından nihai kaygı enflasyon, ama alınan önlemler ister istemez dolaylı…

Merkez Bankası'nın temel amacı "fiyat istikrarını sağlamak". Bazen atılan adımlar, sanki bu temel amacın dışına çıkılıyormuş izlenimi verebiliyor. Ama unutmamak gerekiyor; Merkez Bankası'nın fiyat istikrarını bozacak gelişmelere karşı da hazırlıklı olma zorunluluğu var. Fiyat istikrarını bozabilecek olumsuzlukların başında da Türk parasının değerinde ortaya çıkabilecek aşırı dalgalanma geliyor. Cari açığın böylesine yüksek düzeylerde seyrediyor olmasından rahatsızlık duyulmasının ve açığın makul düzeylere çekilmeye çalışılmasının altında da Türk Lirası'nın değerinde ortaya çıkabilecek aşırı dalgalanmayı önleme çabası yatıyor. Bu çabayı, kurda bir hedef olduğu görüşüyle karıştırmamak gerek. Dalgalanmayı önlemek başka, kur hedefi koymak başka!

İşte yüzde 73'ü ve alınan önlemleri bu çerçevede okumakta yarar var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar