Bu iş ciddi
Dış ticaretin mucidinin kim olduğu konusunda birçok görüş vardır. Görenleri şaşkına çeviren Urfa Göbeklitepe'deki taş devrinden kalma kalıntılardaki taş gereçlerin başka yörelerden geldiği biliniyor. Demek ki bundan 8-10 bin yıl öncesi oralarda birileri ithalat yapmış ve tabii birileri de ihracat.
Finikelilerin denizlere açılarak ticaret yaptıkları devir genellikle dış ticaretin başlangıcı olarak kabulenilir. Kimin başlattığı o kadarda önemli değil ama 11-15 yy. ve sonrası neler olduğunu hatırlamak üzerinde yaşadığımız coğrafya ve özellikle Türkiye açısından önemli. Güney Amerika ve Güney-Güney Doğu Asya'yı hariç tutarsanız, geriye kalan Dünya'yı etkileyen en önemli olay İpek Yolu'dur. Asya'nın baharat ve ipek gibi Avrupa tarafından istenen malların kervanlar, Yemenli ve Omanlı tüccarlar tarafından Akdeniz havzasına taşınması ve buradan Avrupa pazarlarına aktarılması özellikle İtalyan şehir devletlerini uluslararası güçler haline getirdi. Akdeniz'in bu altın çağı İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethiyle son buldu. Ticaret yolları tıkanan Avrupa diğer denizlere açıldı. Keşifler çağı başladı. Güney Amerika'dan altın ve gümüş, Güney ve Güney Doğu Asya'dan gelen mallarla zenginleşen Avrupa, önce Rönesans'ı peşinden de sanayi devrimini finanse ederek kalkındı. Akdeniz eski önemini bir yerde kaybetti. Osmanlı hem Rönesans'ı hem de sanayi devrimini ıskaladı. Biz de “Osmanlı Devleti neden çöktü?” diye sora sora, tartışa tartışa 21. yüzyıla girdik. Derken Çarlık Rusyası'nın bittiğini, Ruslar'ın Akdeniz'e inme tehlikesinin kalmadığını sanan Avrupa'nın Osmanlı'yı bitirdiği Birinci Dünya savaşı geldi. Savaştan inanılmaz bir başarı öyküsüyle doğan Türkiye, 2. Dünya Savaşı'na kadar kendini sıfırdan inşa etmekle uğraştı. Ne dış ticaretle uğraşacak hali vardı ne de olup biteni değiştirecek gücü. İkinci Dünya savaşı enerji konusunu gündeme oturttu. O kadar ki Hitler Bakü petrol yataklarını Stalingrad'a tercih ettiği için Stalingrad'daki 6. Ordu'suna yardım göndermedi ve onlar harcadı. İkinci Dünya Savaşı'ndan çok güçlü bir Sovyetler Birliği doğdu. Rusların Akdeniz'e yeniden inecekleri ciddi bir olasılık haline gelince özellikle Doğu Akdeniz yeniden öneme bindi. Artık konu ipek ve baharat değil, soğuk savaştı. O da bitti. Geldik 21. yüzyıla.
Bu yüzyılda Akdeniz'in kuzeyi Yunanistan dahil olmak üzere Avrupa Birliği oldu, güneyi ise alt üst. Benim çocukluğumdan bu yana aday adayı, aday filan olan Türkiye hariç Güney ve Güneydoğu Akdeniz İsrail'in güvenliği dışında petrol nakli yolları gibi mülâhazalarla ABD ve AB'nin ilgisini çekti.
Önümüzdeki yıllarda çok değişik bir senaryo, özellikle Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmesi gereken bir senaryo oynanıyor. ABD'nin petrol bağımlılığı giderek azalıyor. Tahminler bir süre sonra kendi kendine yeteceği yönünde. Avrupa ise şu anda Rusya doğal gazına bağımlı. Bağımlı ama Cezayir, Malta, Mısır ve Kıbrıs'da bulunan zengin doğal gaz yatakları dengeleri alt üst edecek düzeyde. AB'nin Cezayir'de alel acele ticaret anlaşmaları imzalaması, Kıbrıs hassasiyeti, Mısır ilgisi v.s. bu açılardan izlenmeli. Osmanlı'nın Akdeniz'de olup biteni değerlendirecek ne yapısı vardı ne devlet idaresi.
Türkiye'nin ise Osmanlılarda olmayan bir avantajı var. Güney ve güneydoğunun en güçlü ve dinamik özel sektörlerinden birine sahip. Onlara büyük görevler düşüyor. Bu fırsatı da değerlendiremezsek ileride kötü devlet yönetimi suçlamalarına birde özel sektör kınamaları eklenecektir. Rönesans ve sanayi devriminde uyuyan bu topraklarda yaşayanların bugünkü gelişmeleri iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Sağlıcakla kalın.