Bu göçebe ilkelliği ne zaman bitecek?
"Güzel yurdumun pis insanları"
Adam, işyerini süpürürken söyleniyordu, "Bunlar güzel yurdumun pis insanları" diyordu. Gerçekten de ortalık tam bir savaş alanı gibiydi. Önceki akşamdan kalan içki ve içecek kutuları, naylon torbalar, yemek artıkları etrafa yayılmıştı. Sigara izmaritleri her yerde idi. "Bu nasıl işyeri?" diye merak edenler olabilir. Yer, Kuzguncuk Parkı idi. "İşyeri" de, balıkçılık malzemesi satan ve kiraya veren kişinin kullandığı bankın çevresi idi. Kuzguncuk Parkı’ndaki bankların büyük bölümü böyle işyerleri tarafından paylaşılmıştır. Bir başka işyeri sahibi de süpürdüklerini denize boca ediyordu. Önceki akşam parka gelenler, parkı bir işgal ordusu gibi terk etmişti. Bir yakmadıkları kalmış diyecektim; ama onu da diyemiyordum. Belli ki, bir "etobur yaratık" grubu mangallarını bir bankın yanında yakmıştı. Bankın hepsini yakmayı becerememişlerdi; ama bankın bir kısmını yakmışlardı.
Oturma gruplarının önü çekirdek kabuğu ile dolu idi. "Çekirdeksiler", Boğaz’dan geçen gemilere bakarken çekirdeğini çıtırdatmış ve kabuğunu yere tükürmüştü. Bunu yapanlara, "Neden böyle yapıyorsun?" diyen sorsam, "Tren vardı da biz mi bakmadık?" diyebilirler diye düşündüm. Bence parklarda yenecek çekirdekler torba içinde satılmalıdır. Kişiler, boyunlarına takılan bu torba içinden yemeli ve kabuklarını da yine bu torba içine tükürmelidir.. Terk edilen çöplüğün içinde her tür yemek artığı ile bunların konulduğu torbalar ve kaplar vardı. İçecek konusunda hayli zengin bir seçim yapılmıştı. İçki gamında her tür alkollü ve alkolsüz içki vardı
Neden böyle?
Park gibi genel kullanım alanlarında yaşadığımız bu rezaletin nedenleri çeşitlidir. Birincisi, pisliktir. Bu yerleri böylesine hoyratça kullananlar temelde pis insanlardır. Hani böyle bir pislikle karşılaşıldığında çok sorulan bir soru vardır: "Acaba evinde olsa böyle yapar mı?" . Bu durumlarda benim cevabım "Evet"tir. Bu kategorideki insanlar, eminim ki, evlerinde de pistir. Evlerinde de onların yarattığı pisliği birileri ardından giderek toplamaktadır. Çünkü bu tür kişilerin ruhu pistir.
İkinci, ama daha tedirgin edici neden ise mülkiyet kavramına bakıştaki çarpıklıktır. Kişi, kamu malını kendi malı olarak görmemektedir. "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" işte bu felsefeyi dile getirmektedir. Parkı bu şekilde kullanan kişi, kendi malına zarar verdiğinin farkında değildir. Malına sahip çıkmamaktadır. Örneğin, parktaki pisliği denize süpüren kişi de denizi kendi malı gibi görmemektedir.
Sınır algısı sorunu
Bir kısım insanımızın sınır algılama sorunu vardır. "Neresinin kendisinin ve neresinin kendisinin değil" ayırımını yapmakta güçlük çekmektedir. Örneğin bir yanda, otoyolda giderken bulunduğu sol şeridi sahiplenir, başkasının oraya girmesine izin vermez. Öte yandan, aynı otoyola, sanki savaştaki düşmanına bomba atıyormuş gibi, çöpünü atar. Mahallede sokağa pisliği atarken, orasını kendi malı olarak görmez. Ama aynı sokaktaki başkasına ait bir evde olup bitenle sanki kendi eviymiş gibi ilgilenir.
Sonuç
Bu sorunun çözümü eğitime dayanmaktadır. Ama anaokulundan başlayacak bir eğitime. İnsanımıza temizliği, kamu malına sahip çıkmasını, başkalarının hakkına saygıyı öğretecek bir eğitime. Bu göçebe ilkelliğine son verecek bir eğitime.
NOT:İki hafta önce Topçular-Eskihisar hattında sigara içmeyi "Gebze Kaymakamlığı Gebze Toplum Sağlığı Merkezi" katkısı ile İDO’nun meşru hale getirdiğini yazmıştım. Bu konudaki yazımı Sağlık Bakanlığına yolladım. Şu ana kadar hiç bir tepki gelmedi. Bundan anlıyorum ki, İDO ve Gebze Kaymakamlığı Gebze Toplum Sağlığı Merkezi bu işi yalnız başına yapmamıştı. Demek ki, Sağlık Bakanlığının yaratıcı(!) bürokratları da yarım saatlik yolu "şehirlerarası" diye yorumlamaktadırlar. Bu anlayışla İstanbul’da çalışan gemilerde sigara içilme alanları oluşturulabilir kaygısını taşıyorum. Öyle ya, İstanbul’da "kıtalararası" bir seyahat söz konusudur (!)