Bu enflasyon gidişatı daha yüksek faizi gerektiriyor
Eylül ayında enflasyon bir kez daha yüzde 3.5 olan beklentilerin çok üstünde yüzde 6.3 gelerek, yıllık bazda yüzde 24.5’in üzerine tırmandı. Açıkçası, uzun zamandır enflasyon riskine değinen ve (devalüasyondan enflasyona) geçişkenlik oranının tahmin edilenin üzerinde olduğunu iddia eden biri olarak gelen rakamların beni çok şaşırttığı söylenemez.
Bu ayki enflasyonun yaklaşık yarısı gıda ve ulaştırmadan kaynaklanmakta. Bu iki harcama grubunun son 12 aylık enflasyonu ise sırasıyla yüzde 27.7 ve 36.6. Ki, ulaştırma ile ilgili 5 aydır eşel mobil sistemi uygulandığı için, pompa fiyatı artış oranları düşük tutulmuş olmasına rağmen bu kadar yüksek bir artış söz konusu. (Ağustos ortasında pompa fiyatlarına yüzde 9 kadar bir düzeltme yapıldı ancak, gerek kur artışı, gerekse de dünya petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle bu oran çok düşük kaldı.)
Bugünden sene sonuna baktığımızda, enflasyon ile ilgili risklerin devam ettiğini söyleyebiliriz. Belki, kurlardaki göreceli stabilizasyon, tekrar yüzde 6’nın üzerinde bir enflasyon görmemizi engelleyecek, ancak kurlar bu seviyede kalmaya devam etse bile sene sonuna kadar kalan 3 ayda da enflasyonun geçen senenin hayli üzerinde gerçekleşeceği de muhakkak. Bir defa, Ekim ayı başında doğalgaz ve elektriğe yapılan ek zamlar (Temmuz’dan beri bu 2 ürünün fiyatlarında yüzde 30 oranında artış söz konusu) Ekim ayı ve sonrasında enflasyona ciddi şekilde etki yapacaktır. Öte yandan, bu ay çekirdek enflasyon verileri de kötü geldi. En çok takip edilen “B” ve “C” endeksleri manşet enflasyonun da üzerinde artarak ileriye dönük olarak oldukça olumsuz sinyal verdi.
Kalan 3 ayda TÜFE’nin daha da yukarılara tırmanması kaçınılmaz. Geçen senenin son 3 ayında aylık enflasyon oranları son 10 senelik trendin çok da üzerinde gelmemişti. Bu sene ise, son 3 ayda çok daha yüksek rakamlar görebiliriz. (Bir de beklenmedik şekilde artan petrol fiyatları ve bu durumun pompa fiyatlarına yansıtılması konusu var, tabii.) Her halukarda, sene sonunda enflasyonun yüzde 27’nin altında kalması mucize olacaktır.
Hal böyle iken, Merkez Bankası’nın para politikasını vakit kaybetmeden daha da sıkılaştırması gerektiğini düşünüyorum. Kur hareketlerinde bugünlerde oynaklık durulduğu için, Merkez politika faizini doğrudan artırmadan, bir süre için “borç verme” ve GLP kanallarını kullanarak ortalama fonlama faizlerini yüksek götürebilir.
TL faizlerin aşırı yüksekliğinden yakınıldığı bugünkü ortamda ek bir sıkılaştırma siyaseten zor gözükebilir. Ancak böyle bir hareket MB’nin özerkliğini ve enflasyonla savaşma konusunda kararlılığını bir kez daha ispatlayacağı için piyasalar tarafından pozitif algılanacaktır. Ayrıca, unutmayalım ki, her ne kadar yüksek TL faizler TL borçlanmayı pahalı hale getirse de, Türkiye özelinde talep tarafındaki 3 faktör yüksek TL faizlerinin ekonomik aktiviteyi daraltıcı etkisini azaltıyor: Birincisi, bizatihi hızlanan enflasyonun tüketici talebini öne çeken (böylece de geçici de olsa artıran) etkisi. İkincisi, yüksek kur seviyesinin yüksek TL faizlere nazaran şirketler açısından daha riskli olması. Üçüncüsü de, bugün itibarıyle Türk halkının tasarruflarının (yastık altı döviz-altın ve yurtdışındaki mevduatlar dahil) yüzde 60’dan fazlasının zaten dövizli varlıklarda tutulmakta olması. Tabii, yüksek TL faizin nette döviz girişlerini artırarak piyasalarda sağlayacağı dengelenme de cabası.