Bu defa kısa sürdü
Piyasalar bu haftaya iyi başlamadı. Bir süredir boğa piyasası formatında yol alan finansal piyasalarda hava karardı, nefes darlığı baş gösterdi. Boğa adeta tökezledi. Bulaşıcı ve yaygın olan piyasa tökezlemelerinde çoğu kez başı ünlü Wall Street çeker. Bu kez de öyle oldu. Wall Street bir kez daha yol gösterici işlevini gördü. Bono-tahvil piyasasında başlayan getiri kaybı hisse senedi piyasasına da yayıldı. Sonuçta ABD borsasında sağlık göstergesi olarak algılanan “Standard&Poor’s 500” endeksi pazartesi günü yüzde 4 geriledi. Burada başlayan olumsuz hava küresel piyasalara da yayıldı. Avrupa ve Asya piyasaları da benzer tepkiler verdiler. Bir anlamda korku bacayı sardı.
İlk adımda bayağı güçlü biçimde ortaya çıkan korkunun ana kaynağı hafızalarda henüz izi silinmemiş olan son küresel krizdi. Bugün yeniden devreye girdiği gözlenen bu kriz korkusunu anlayıp, içselleştirmek için 2007'de ilk adımları atılan, 2008'de bütün ağırlığı ile ekonomileri etkisi altına alan büyük krize bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum. Malum küreselleşme ile birlikte piyasa ekonomilerinin kriz üretkenliği bayağı arttı. 2007 yılına yaklaşırken özellikle yeni gelişen ekonomilerde genellikle “türbülans” olarak nitelenen görece küçük çaplı, dolayısıyla bulaşıcılığı düşük dozda olan krizler yaşandı. Sistemin merkezinde yer alan gelişmiş büyük ekonomiler adeta krizden muafmış gibi yol alıyorlardı. Bu sisteme güveni besledi. Risk algısı gevşedi. Finansal kararlara olağandan fazla iyimserlik egemen oldu. Bu koşullar o tarihte olumlu iktisadi iklimi ve büyümeyi devem ettirmek amacıyla devreye sokulmuş olan gevşek para politikası ile birleşince, sistemde “pervasız risk alma” eğilimi doğdu. Bu koşullar mali varlıklarda balon oluşmasını besledi. Özellikle ABD emlak piyasasında emlak fiyatlarında gözlenen tırmanma adeta zilleri çalmaya başladı. Sonuçta beklenen oldu. 2007 sonbaharında ABD emlak piyasasında başlayan türbülans, hızla öteki alanlara da bulaşınca iş büyüdü ve piyasa sisteminin tam ortasında yeşeren dört dörtlük bir kriz tüm küreyi kuşattı.
Gelmekte olan bir krizin tüm öncülleri ortaya çıkmış olmasına rağmen kimsenin bunu görmemiş ya da işaretleri ciddiye almamış olması büyük krizin önemli özelliklerinden birisidir.
Gerçekten ne ekonomi-finans alanında iş yapan bilim insanları ne finansal piyasalarda yol gösterici işlevini üstlenmiş olan profesyonel iş insanları ne de fiilen eli taşın altında olan işadamları krizin gelişini göremediler ya da görmek istemediler. O tarihlerde piyasa ekonomisine olan güvenin abartılı boyutlara çıkmış olması ve uçuk bir takım finans öğretilerinin etkinlik kazanmasının bu “total körlük” de etkili olduğu söylenebilir. Sonuçta 1930’ların ünlü “iktisadi krizi” ile boy ölçüşebilecek bir “ küresel kriz” dünyayı adeta esir aldı.
Bugünün dünyasında da o günkü koşullara benzer unsurlar var. Örneğin, bugün de parasal gevşeklik ön plandadır. Merkez Bankaları ekonomilerin yeterli büyüme temposuna ulaşmadığı düşüncesiyle parasal sıkılaştırmada tembel davranıyorlar. Dolayısıyla faiz oranları hala görece düşük düzeydedir. Ekonomilerin büyümeye başlamasıyla birlikte risk algısı görece daha gevşek bir noktaya gerilemiş, risk iştahı artmıştır. Bu koşullarda risk almakta ihtiyatlı olma isteği gittikçe körelmektedir. Bütün bunlar finansal fiyatlarda balonlaşmayı uyarmaktadır. Kısacası, sanki 2007 ortasına geri dönülecekmiş gibi bir izlenim var. Kendi adıma bu dönüşün bugün için söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Bunun önemli bir nedeni, küresel krizin “piyasa ekonomilerinde artık kriz olmaz” inancını kırmış olmasıdır. Bundan hem ekonomiyi yönetenler hem de ekonomideki karar birimleri ders çıkartmış gibi görünüyorlar. Son piyasa karışıklığının üç gün sürmüş olması buna işaret ediyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde iktisat politikası hataları büyük olasılıkla asgari düzeye inecektir. Bundan sonrasının temel risk kaynağı siyasi karar hataları olacaktır diye düşünüyorum.