Bu çocuklar ne okusunlar?

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Bu çocuklar ne okusunlar?Ben üniversite imtihanlarına girdiğim yıllarda adaylardan girmek istedikleri fakülteleri birden ona sıralamaları istenirdi. Ben birinci sıraya İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nü yazmıştım. Annem bunu öğrenince “Oğlum Türkiye’nin en ünlü arkeoloğu kim?” diye sordu. Ben de bilmediğimi söyledim. O da “Celal Şahin” dedi. Rahmetli Celal Şahin müzikle mizahı birleştiren, sahnelerde, sonraları ekranlarda akordeonu ile insanları eğlendiren ‘stand-up’ komedinin ilklerindendi. Şahin’in arkeolog olduğunu bilmiyordum. Annem biliyormuş. Ben “Ama o komedyen” deyince annem “Onu da sen düşün” diyerek beni arkeolojiden geçimlik para kazanamayacağıma ikna etmişti. Ben de o sıra merkezi sistem olmayan ODTÜ’nün sınavlarına girmiş ve ilk sıraya İdari İlimler Fakültesini yazmıştım. O zamanlar Amme İdaresi denilen bölüme girerek memleketi kurtaracaktım. O da olmadı. Önce işletmecilik sonra yine ODTÜ Matematik Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Sonra yine işletmecilikte doktora yaptım. Annem ben Birleşmiş Milletlere katılıp diplomatik pasaport alana kadar ne işe yaradığımı anlamadığından “Oğlum üniversitede hoca” diyerek idare etti. Diplomatik pasaportumu gördükten sonra duyduğuma göre oğlum diplomat demeye başlamış.

Aslında arkeoloji olmayınca baba tarafım yedi sülale asker olduğu için Harp Okulunu istemiştim ama subay emeklisi babam o zamanlar tam bilemediğim nedenlerden “olmaz” deyip kestirip atmıştı. Nedenini şimdi anlıyorum. Onun anladığı anlamda askerlik kayboluyordu. Her neyse makbul okullar subaylık, doktorluk, mühendislik gibi konuların okutulduğu okullardı. O sıralar (1960’lı yılların başları) Türkiye’de şimdi moda olan bir sürü konu bilinmezken (söz gelimi yazılım uzmanlığı) üniversite okumak iyi kötü hayatını kazanacak bir iş bulma konusunda neredeyse garanti demekti. Dolayısıyla bir yerde “üniversite oku da ne okursan oku” gibi bir düşünceyle okula giderdik.

Bu nedenle benim ODTÜ FAS (Faculty of Administrative Sciences) veya Türkçe İİF’e (İdari İlimler Fakültesi) girmeme ailem son derecede memnun oldu. Sonraları İİF’nin adı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi yani İİBF oldu. Hangi fakültede okursanız okuyun YÖK felaketine rağmen bir süre daha üniversite mezunu olmak hayatını kazanmakla eş anlamlı, askerliğini yedek subay mı yoksa er olarak mı yapacağının kararı olarak kabul edildi.

Derken üretkenliğimiz sayesinde 1963 yılında 29 milyon olan nüfusumuz 1980’lerde 56 milyona 2000’li yıllarda da 67 milyona çıktı. Tahmin edebileceğiniz gibi bu nüfusun ciddi bir çoğunluğunu gençler oluşturuyordu. 2019 yılına geldik. Dört gençten biri işsiz. Arada sırada araba yıkattığım yerdeki kafenin garsonu da arkeoloji mezunu. Bir veriye göre İİBF'lere özellikle iktisat bölümlerine talep azalıyor ve sonuçta ekonomi bölümlerinde boş kontenjan sayısı artıyor. Yine bu verilere göre İİBF mezunu yaklaşık 300 bin kişi işsiz. İktisat ve Toplum Dergisi Haziran sayısını bu konuya ayıracak.

Konuştuğum her genç eğer üniversite çağındaysa “Okuyup ne yapacağım” diye hayıflanıyor, yok daha ileri yaşlardaysa “Hocam yurt dışına nasıl kapağı” atarım diye soruyor. Daha geçen gün bir çocuk idealinin Alman vatandaşı olmak istediğini söylemiş. Gazetelerde yazıyordu. Gençlerin ‘okumak’ arzusu pek kalmadığı gibi anlaşılan iktisat gibi bazı konularda okuma istekleri ise iyice azalmış vaziyette. Bu neden böyle oluyor?

Birinci neden çok basit. Çocukların genelde yüksek tahsil yapmak arzuları azalıyor çünkü yüksek tahsil artık hayatını kazandıracak bir iş garantisini bir tarafa bırakın tahsil yapanın herhangi bir iş bulacağı konusunda bir güvence vermiyor. Lisans dereceli yüz binlerce üniversite mezunu ya işsiz ya da eğitimleriyle alakasız hatta yakışmayan işler yapmaya mecbur oluyor. Eh! Erkekler için askerlik de artık sorun olmaktan neredeyse tamamen çıktı. Bu nedenlerden gençlerdeki tahsil ‘isteksizliğini’ anlaması kolay. Zaten ülkedeki ekonomik sorunların sonucu olan işsizlik konusunda kısa dönemde yapacak bir şey de yok. Ancak bu durumun başka ve daha temel nedenleri de var.

Üniversite rektör yardımcılarının “Bize cahil adam lazım” gibi anlaşılması zor kelamlar sarf ettiği günümüz Türkiye’sinde MESLEK-KARİYER, İLİM-ÇALIŞMA SAHASI, AYDIN-TAHSİLLİ AYRIMLARINI BİLİNÇLİ OLARAK YAPAN BİR EĞİTİM POLİTİKAMIZ HALA YOKTUR. Kariyer sahaları meslek olarak tanıtılır, çalışma sahaları bilimsel kisveye bürünür, aydın yetiştirmekle yükümlü kurumlar meslek okulu gibi davranırlar.

21. YY’da 20. YY’da olan mesleklerin neredeyse yarısının olmayacağını bile bile hala 19.YY’dan kalma eğitim modelleriyle hareket eden ülkeler arasında bulunan Türkiye bunun bedelini hem bugün hem de benim neslimin artık ortada olmayacağı önümüzdeki senelerde ödeyecektir. Ve ödemeye de başlamıştır.

Günümüzde bile insanların kendi kendilerine öğrenme olanaklarını inanılmaz boyutlara ulaştıran İnternet’in ileride neleri olanaklı kılacağını en azından benim havsalam pek almıyor. Yapay zeka ile donatılmış bir İnternet gençlere verilen eğitimi nasıl şekillendirecek düşünen var mı? Yoksa hala çocuklarımıza ezber vermeye, çocukların kendi kendilerine öğrenecekleri şeyleri anlatmaya devam mı edeceğiz? Yoksa onların kendi kendine öğrenmelerini yapılandıracak paradigmalar geliştirmelerine yardımcı olacak işler mi yapacağız? Bunu yapmadığımız için gençleri okuma hevesleri de kalmıyor. Gelelim bir ikinci meseleye: Eğitimin içeriği de tartışılmalı. Bir konuda eğitim vermek ne demek bunu düşünmemiz gerekir.
Her uğraş alanının bir teknik bilgi içeriği bulunur. Aşçılıktan oto tamirciliğine teknik içeriği olmayan bir meslek alanı ben bilmiyorum. Mağaza tezgahtarlığının, garsonluğun, doktorluğun, elektroniğin, kimi yoğun kimi göreceli olarak basit teknik içerikleri vardır. Bu konularda eğitim alanlar bu teknik içerikleri eğitimleri süresinde öğrenirler. Bazıları da çıraklık ve benzeri kurumlar aracılığı ile bu içeriği elde ederler. Patlıcan musakka nasıl yapılır bir aşçının yanında iki günde öğrenir onun gibi musakka yaparsınız. Veya kendi kendinize öğrenirsiniz. İnternette 228 Bin tarif var. Bazı teknik içerikler okuyarak öğrenilebilir, bazılarını hem okumak hem de biri yaparken izlemek gerekir, bazılarını ise kendiniz denemeden sırf okuyarak yapamazsınız. Söz gelimi tıp uğraş alanı hem okumak, hem seyretmek hem de pratik ister. Bu nedenle tıp fakültelerinden kadavra görmeden doktor mezun ediyorlar dedikodusu beni dehşete düşürüyor. Sözün kısası, bir kaç alan hariç uğraş alanlarının büyük bir çoğunluğunun teknik içeriklerini arzulu bir genç şu veya bu şekilde kendi kendine öğrenebilir edebilir. Eğitim sistemlerinin bu açıdan gözden geçirilmesi gerekir. Bu yapılmadığı için de bu kadar işsiz gence rağmen kurumlar ‘kalifiye’ personel bulamıyoruz diyerek şikayet ediyorlar.

Uğraş alanlarının büyük bir çoğunluğunun bir de ahlak içeriği vardır. Bu içerikleri hem bilmek hem de uymak gerekir. Malum bilmek bir şey uymak başka bir şey. ODTÜ’nün rahmetli hocalarından, benim de hocam, meslektaşım ve dostum olan Muhan Sosyal vefat ettiğinde arkasından “Ben soyut kavramları şimdi kiminle tartışacağım?” diye sormuştum. Onunla bu ‘konuyu tartışırken ‘yapamazsın’, ‘yapmamalısın’, ‘yapılmaması iyi olur’, ‘suçtur’, ‘yasaktır’, ‘ayıptır’ gibi kavramları tartışırdık. Uğraş alanlarının ‘yapamazsın’ diye tanımlanan etik kuralları genellikle yazılıdır. Ancak yapmamalısın, yapılmasa daha iyi, ayıp kapsamındaki etik kurallar ise genellikle yazılı değildir. Onları öğrenmek gayret bunlara uymak ise disiplin gerektirir. Söz gelimi aileden CHP’li olan eşimin kuzeni bir bakanlığın müsteşarıyken beraber geziye çıktığı rahmetli Bülent Ecevit’in uğradıkları bir şehirdeki parti binasına girmeyip kapıda bekleyerek “Ben devletin memuruyum parti binasında olmam sakıncalıdır” demesi, askerdeyken geçirdiğim ve beni bir kaç gün yarı komada bırakan trafik kazasından sonra annemin bir izin iste yalvarışlarına Harbiye’den sınıf arkadaşı ordu komutanına telefon etmeyip “Yakışık almaz. Komutanıyla halletsin” diyen rahmetli babamın uydukları etik kurallar ne yazılıdır ne de uyması zorunludur. Kurumlarımızın teknik bilgiden yoksun personelden şikayetleri yanı sıra ‘uğraşlarının etik standartlarına hakkıyla vakıf olmayan elemanlardan şikayetlerini de duyuyorum.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019