Bu başarı öykülerine ‘çok’ ihtiyacımız var!
Biraz gündemi değiştirip sözü üretime getirmek ve TOFAŞ’ın 45 yıllık birikiminin bir sis çanı gibi bize bugün nasıl yol gösterdiğini paylaşmak istiyorum.
Malum gündem yoğun...
Yoğun ne kelime; bomba gibi... Operasyonlar, komplolar, kumpaslar, ayakkabı kutuları... Amerika, İsrail, İran... Paralel devlet, küresel suikast tartışmaları...
Son günlerde yaşananların, ekonomi üzerinde bir risk ve belirsizlik yarattığı da çok açık...
Söyleyeceğim iki şey var:
Birincisi, bu süreci aşmak için, Türkiye’de oyunun kurallarına göre oynandığını ve o kuralların da demokratik kurallar olduğuna hem içeride ikna olmamız ve hem de dışarıyı ikna etmemiz lazım...
İkna etmenin ötesinde, bu süreci ancak demokrasinin düzeyini yükselterek aşarsak anlamlı...
O çerçevede, bir yandan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları incelenmeli, sorgulanmalı ve yargılanmalı...
Ve bunu yapacak mekanizmanın önü herhangi bir gerekçe ile kesilmemeli...
Diğer yandan devlet içinde kendi gündemleri olan başına buyruk yapılar varsa onlarla da mücadele edilmeli...
İkincisi, bugün gündemin tepesine oturan konuların hepsi önemli, hepsi konuşulup tartışılmalı ama Türkiye’yi felç de etmemeli... Gazeteler, televizyonlar, twitter vs... Hepsi tek bir gündeme hapsoldu kaldı... Bol bol rant üzerine konuşuyoruz. Dikkat edin, çıkan kavgalar bile bunun üzerine. Ekonomiyi, özellikle de üretimi konuşmaz olduk...
Son olayların patlak verdiği gün Bursa’daydık...
Biliyorsunuz, Bursa, Türkiye otomotiv endüstrisinin motoru. TİM ve TÜİK rakamlarına göre Türkiye geçen yıl 151 milyar dolar ihracat yaptı...
Bunun 21.3 milyar doları tek başına otomotiv sektöründen geldi... Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin kayıtlarına göre, otomotiv ihracatında ise Bursa’nın payı tek başına yüzde 37’nin üzerine çıktı...
Otomotiv sektörü Türkiye için önemli. Dünya için de öyle...
Büyük yatırımların önemli bir bölümü hala otomotiv sektörüne yapılıyor. Dünya otomotiv sektörünün 2 trilyon euro bir cirosu var. Dolar bazında söylersek yaklaşık 3 trilyon dolar. Neredeyse tek başına dünyanın 6’ncı büyük ekonomisine eş değer bir büyüklük...
Bursa’da Tofaş’ı ziyaret ettik
Dr. Rüştü Bozkurt ile birlikte...
Tofaş, Türkiye’nin en büyük 10 sanayi kuruluşundan biri...
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın “İlk 250” araştırmasında Oyak Renault ile birlikte her zaman en ön sıralarda yer alır. Nasıl Bursa, Türkiye otomotiv sektörünün motoruysa, Tofaş da Bursa’nın öyle. Bursa fabrikasının temelleri atıldığında yıl 1968’di. Türkiye’nin üretim kalelerinden biri haline gelen o fabrikada bugüne dek 4 milyon 200 binden fazla araç üretildi... Ve bugün üretilenlerin yarısından fazlası dünyanın 80 ülkesine Bursa’dan ihraç ediliyor...
O fabrikada, o fabrikanın mimarlarından biriyle buluştuk.. Bugün aynı zamanda Tofaş’ın CEO’su olan Kamil Başaran, 30 yıldır o fabrikanın bir mühendisi.
TED Ankara Kolejli...
Makine mühendisliği eğitimi Ankara ve Cologne’da...
Ürün geliştirmeden satın almaya birçok farklı alanda görev yaptıktan sonra, Koç Holding’in Tofaş’taki ortağı Fiat’ın dikkatini çekmiş...
2004’te bu dünya devinin Uluslararası Organizasyonu’na atanmış. İtalya’da Tedarikçi Geliştirme ve Maliyet Yönetimi Direktörü olarak görev yapmış. Şubat 2012’den bu yana, Tofaş Türk Otomobil Fabrikası AŞ’de CEO olarak görev yapıyor...
Çok kısa süre önce Tofaş’ın Bursa fabrikası, “Altın Fabrika” olarak ilan edildi...
WCM tarafından...
O nedir derseniz; İngilizce World Class Manufacturing sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma...Dünya Klasında Üretim Programı...
Fabrikanın tüm kalite, maliyet yönetimi, teslimat gibi süreçlerini kapsayan bir program. Tanımı Avrupalı ve Japon uzmanlar birlikte yapmış. Fiat Auto’nun da içinde bulunduğu uluslararası çok sayıda şirketin üretimdeki rekabet gücünü dünya standardında en üst seviyeye yükseltmeyi hedefliyor..
Tofaş, 2009 yılında WCM’de ‘Gümüş Fabrika’ seviyesine yükselen ilk Fiat fabrikası olmuştu...
“Bu bir gelişim yolculuğu” diyor Kamil Başaran, “Ve bu yolda sadece fabrikamızın standartları değil, çalışanlarımız da gelişiyor. Üretim hatlarımızdaki binlerce arkadaşımızın yetkinlikleri çok yüksek seviyeye ulaştı...”
“Nasıl” diye soruyoruz...
“Her arkadaşımız, kendi işini o alanın yöneticisi gibi ele alabilecek yetkinlikte” diye yanıtlıyor sorumuzu ve ekledi: “İşini geliştirmek için öneriler üretiyor, bunların hayata geçmesinde aktif rol alıyor. Bunu geleceğimiz için çok önemsiyoruz...”
Tofaş, gelecek ile ilgili dikkatimizi çeken bir adım
daha atmış...
Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı kapsamında başlatılan Robo-Partner Projesi’nin koordinatörlüğünü üstlenmiş...
Projeyle, ‘geleceğin fabrikaları’nda robotların montaj hattında insanlarla birlikte kullanım olanaklarının artırılmasını amaçlanıyor.
Böylece, işler daha kolay hale gelecek, üretim bandında daha fazla engelli ve kadın çalışan istihdam edilebilecek...
Sekiz ülkeden 14 kuruluşun iş birliğiyle hayata geçirilecek ve 42 ay sürecek projenin 8 milyon euroluk bütçesini de Tofaş yönetiyor.
Kısa süre önce TÜBİTAK’ın da katılımıyla ilk toplantı yapıldı ve çalışmalar başladı...
Fabrikayı gezmeye Kamil Başaran’ın 30’lu yaşlarında genç bir mühendis iken kurduğu 3. Kalıp bölümü ile başladık...
Tofaş’ın tüm ürün hatları yeni baştan ele alınmış...
Her birim bir kar merkezi olarak değerlendiriliyor Tofaş’ta...
Doblo’nun üretildiği hattın önüne geldiğimizde, “Biz değişimi Doblo ile yarattık” dedi Başaran, “Çünkü Doblo ile işin içine Ar-Ge girdi. Doblo ile müşteri ihtiyaçları öne çıktı. Doblo ile yan sanayiye can verdik...”
Sözlerini biraz açmasını istedik Tofaş CEO’sundan...
“Raf projeleri” diye tanımlıyor Başaran, ‘müşteri ihtiyaçlarından kopuk’ üretimi...
Ve artık bu konuda sona gelindiğini söylüyor. “Çünkü” diyor, “raftan alıp indirdiğiniz hiçbir proje dışarıda değişen müşteri profiline uyum sağlayamıyor. Bizim de raftan çekip ürettiğimiz projeler oldu, geçmişte. Tempra gibi... Ama gördük ki yanlış. Bu işin tek çözüm yolu, değişimi pazarda yakalayıp, ürünlerinizle o değişime hitap edebilmekten geçiyor. Örneğin Doblo... Türkiye’nin ihtiyaçları göz önüne alınarak tasarlandı. Tofaş’ta, bizimle kol kola çalışan Bursalı yan sanayicimizde hayat buldu. Kuş serisinden sonra, Türk otomotiv sanayinin değişim noktası oldu. Bu anlamda Doblo, küllerinden doğmuş yiğittir!”
Doblo, bugün Türkiye’nin önemli ihraç kalemlerinden biri. Ticari araç segmentinin bu güçlü oyuncusu ile Tofaş şimdi yeni bir atılım hazırlığında. Avrupa pazarındaki daralma malum. Doblo, Kuzey Amerika yolcusu.. 360 milyon dolarlık ek yatırımla 2014’ün ikinci yarısında üretime başlanacak... 2021 yılına kadar yaklaşık 175 bin Doblo’nun Kanada dahil Kuzey Amerika’ya ihraç edilmesi hedefleniyor...
Doblo Amerika projesi yaklaşık 200 milyon dolar doğrudan yerli malzeme satın alma hacmi yaratacak. Ama belki de çok daha önemlisi, Başaran’ın sözleriyle, “Dünyanın halen en büyük pazarında, Tofaş ve tedarikçilerinin ABD pazarını, müşterisini tanımak, bu pazarın gereklerine uygun ürün tasarlamak ve üretmek açısından da çok önemli...”
“Yan sanayi olmadan tam sanayi olmaz” denir ya...
Bir sektörde yan sanayinin gelişkinliği rekabet gücü bakımından son derece kritik...
Özellikle de yan sanayinin ‘co-design’ yetkinliği çok önemli...
Co-design ana üreticinin işini kolaylaştırmakla kalmıyor, inovasyona, işe yeni akıl katılmasına zemin hazırlıyor. Ana üretici, esas olarak ürününde kullanacağı alt parçanın nasıl olması gerektiğini belirliyor. İşin ondan sonrasını o alt parçayı üretecek olan düşünüyor. Siz temel özellikleri belirliyorsunuz, yan sanayici bu özellikleri sağlayacak gerekli tasarımı yapıyor. Hatta sizin talebinizin de üstüne çıkacak şekilde geliştirebiliyor. Bir zaman sonra, ana üreticiye sormaksızın parça üzerinde değişikliklere gidebiliyor.
Tofaş bugün bir araç üzerindeki ana parça gruplarının yaklaşık yüzde 40’ını tedarikçileriyle birlikte co-design olarak tasarlıyor. Uygulamaya ilk başladığı 2000’li yılların başında co-design tedarikçi sayısı 20 iken şimdi 60’a çıkmış durumda...
“Türkiye’de yan sanayi ile birlikte ilk co-design çalışmasını biz başlattık. 2000’lerin başında Doblo projesiyle, Palio ve Albea ile başladı. Linea ve MCV projeleriyle devam etti. Bunun büyük faydasını gördük. İtalya’da yeni modeller üzerine yaptığımız görüşmelerde projelere yatırıma yan sanayicimiz ikna etti” diyor Başaran ve ekliyor:
“Biz tarihimizde hiçbir zaman yan sanayicimize ‘git şunla evlen de gel’ demedik. Gelişmelerini istedik. Ar-Ge’mizi açtık, mühendisleri Tofaş’ta çalıştı. Birlikte çalıştık...”
Ziyaretimizdeki son durak “Tofaş’ın geleceği” oldu...
Bir başka ifadeyle; Ar-Ge bölümü...
Ya da Başaran’ın deyişiyle, “Tofaş’ın bankası...”
İçeriye girince ‘elektrikli Doblo’ sizi karşılıyor... Son birkaç yıldır, Ar-Ge personelinin yaratıcılığını kamçılamak için bir çalışma sürdürülüyor Tofaş’ta... Adı “Benim Projem...” Şimdiden 12 patent çıkarmış bu projeyi ve yürütülen çalışmaları sizinle bir başka yazıda paylaşalım...
Dünyada hangi ligde oynayacağız?
Dünya ekonomisi futbol gibi...
Tek bir ligden oluşmuyor...
Ve her ligde oynamanın bazı kuralları var...
Ama en alt ligde oynasanız bile, uluslararası fiyat ve kalite standartlarını tutturacaksınız...
Ürettiğiniz parçayı zamanında teslim edeceksiniz...
İyi bir tedarikçi olmak kolay değil...
Ama siz bu ligden bir üst lige çıkmak istiyorsanız, teknolojik düzeyinizi ilerletmeniz gerekir...
Yoksa, ne kadar başarılı olursanız olun, zinciri yöneten şirketin koşullarını kabullenmekten başka bir şansınız yok...
Bu durumda, gelişmekte yavaş kalacağınız gibi, ülkenizin kalkınmasına katkınız da sınırlı olur...
Çünkü, çok iyi bildiğiniz gibi, tedarik zincirinde ürün ve sürüm ile ilgili kararlar ana firma tarafından veriliyor. Yan sanayi firmaları ise çok uluslu şirkete bağımlı olarak çalışıyor.
Böyle bir yapıda küçük firmanın ana şirketten daha hızlı büyümesi çok zor...
Bugünkü dünya ekonomisinde ikinci lige çıkabilmeniz için tedarikten değer zincirine atlamanız lazım...
Bu ligde işler biraz daha kapsamlı, daha sofistike...
Basit bir “yap-sat” modeli yeterli olmuyor...
Hatta, bu ligde ürününüzün son kullanıcıya ulaştırılmasına dek her aşamasında olmanız yetmiyor. Satış sonrası servisi de kapsamalısınız. Bu ligde üretimle servis iç içe...
Çünkü bu ligin kuralı tüketiciye en az maliyetle en yüksek yararı sağlamak...
Bu ligde de firmalar arasında belli ölçüde bağımlılıklar var...
Ama bağımlılıktan çok işbirliği öne çıkıyor... Pazar ve tüketiciler ile ilgili bilgi ve kavrayış sahibi olmak önemli rol oynuyor... Tabii, değer zincirinde yer alan firmaların ülkelerinin ekonomik büyümesine katkıları çok daha yüksek olabiliyor...
Tedarik ve değer zincirinin Şampiyonlar Ligi’nde ise çok uluslu şirketler ve dünya markaları var...
Zincirin ürettiği toplam zenginlikten aslan payını işte merkezdeki bu şirketler alıyor. Hele ki, zincirin diğer halkaları zayıfsa. Bir üst lige sıçramaktan çok, birbirlerini aşağıya çekmek için yarışıyorsa... Sistem merkezdeki büyük yapının lehine işliyor...
“Dünyanın en verimli pres hattına sahip olmak...”
“Altın fabrika düzeyine erişmek...”
“En hızlı ilerleyen fabrika olmak”...
Konuşması kolay, yapması zor...
Önemli bir AB projesinde ilk defa Türkiye’den bir şirketin liderlik etmesi de...
Tofaş zor elde edilen bir eşiğe ulaştı…
Dünya değer zincirinde güçlü bir halka oldu...
Bugün, Chrysler’i de tamamen bünyesine katan Fiat’ın dünyadaki 3 stratejik üretim ve Ar-Ge merkezinden biri…
Yaklaşık 7 milyarlık cirosunun 200 milyon dolarını Ar-Ge harcamalarına ayrıyor…
Yaklaşık yüzde 3…
Hedef ise 3’ün üstüne çıkıp, kısa sürede yüzde 4’ü bulmak…
Daha fazla ürün geliştirilmeli ki, “gelecek yakalanabilsin”…
Tofaş CEO’su Kamil Başaran, bu çerçevede yeni geliştirdikleri binek otomobili projesini de anlattı:
“520 milyon dolarlık bir yatırım. Tofaş Ar-Ge’sinin ürünü olacak. Ve yan sanayimizin taşıdığı tüm yetkinliklerle beraber geliştireceğimiz bir ürün olacak bu. Hafif ticari araçta pazar nispeten azaldı. Binek araçta Tofaş Linea ile başarılı. Ancak pazar ve rekabet koşullarını dikkate alarak, ileride sürdürülebilirliği açısından bir desteğe ihtiyacı olduğunu düşündük...”
Hiçbir şey sıfırdan başlamıyor…
Montaj dönemi, ‘kuş’ serisi, dünya standartlarında üretim... Tabii bu aşamalar öyle benim birer satırla anlattığı gibi geçilmedi…
Bugün co-design aşamasına ulaşan, Bursa’nın ileri görüşlü eşrafıyla el ele yan sanayi geliştirilmesi başlı başına bir inceleme konusu…
Tofaş’ın 45 yıllık tarihi, bir anlamda Türk sanayi tarihi...
O tarihten de görüyoruz ki, üretimde önemli bir aşamaya geldi...
Yenilikleri izledik, uyarladık, geliştirdik…
Sadece en iyi vidayı sıkmakla kalmadık…
Dört vida ile yapılan işi üç vida ile en az dört
vida kullandığımız kadar sağlam yapmayı da becerdik…
Geçen gün gazeteniz DÜNYA’da Emil Edip Öymen yazdı...
“2023’e 8 yıl 11 ay kaldı” diye...
Yapılması gerekenleri net biçimde ortaya koyduğu için lafı uzatmayacağım…
Velev ki, 10 kalmış olsun...
10 büyük ekonomiden biri olmayı hedefleyen Türkiye’nin şirketleri hangi ligde, nasıl oynayacak?
Bu soruların yanıtlanmasında, dünyada en üst ligde oynamamızı sağlayacak şekilde Tofaş’ın 45 yıllık birikimlerinin çok değerli olduğunu düşünüyorum...
Biraz da bu gündemlerin üzerine düşünmemiz ve düşmemiz gerekmiyor mu?