Britannica ile Ansiklopedi 2.0 Başlıyor

Furkan LÜLECİ
Furkan LÜLECİ [email protected]

Bir zamanlar kütüphanelerin baş köşesinde duran o ağır ciltleri hatırlıyor musunuz? Britannica, bilgiyi taş bir anıt gibi sunardı. Şimdi ise ansiklopedik bilgi, algoritmaların hafifliğinde uçuşuyor. Britannica, yapay zekâ destekli bir teknoloji şirketine dönüştü. Raflardaki kitaplardan dijital ekranlara geçiş yapmıştı, ama şimdi bambaşka bir seviyeye ulaşmayı hedefliyor: AI destekli eğitim platformları.

Bu değişimi yalnızca bir iş modeli güncellemesi olarak görmek hata olur. Britannica, bilgiyi nasıl öğrendiğimizi ve öğrettiğimizi yeniden şekillendiriyor. Örneğin, bir öğrencinin tarih dersi için araştırma yaptığını düşünün. Britannica artık sadece metinler sunmuyor; öğrenciye kişiselleştirilmiş bir yol haritası çiziyor, sorularını yanıtlıyor ve hatta anlamadığı kavramları farklı yöntemlerle açıklıyor. Eğitimde yapay zekânın bu kadar derin bir şekilde kullanılabileceği fikri, Britannica’yı bir kez daha “öncü” yapabilir.

Britannica'nın kökeni 18. yüzyıla dayanıyor

Halka arz değerlemesi 1 milyar dolar. Ama asıl önemli olan şu: Britannica gibi köklü bir kurum, yapay zekâ çağında ayakta kalabilmek için kendini yeniden tanımlıyor. Eğer bu dönüşüm başarılı olursa, yalnızca Britannica’nın değil, birçok geleneksel bilgi platformunun kaderi değişebilir.

Dijital hakların zaferi

Hepimizin cebinde bir WhatsApp hikayesi var. Aile gruplarından iş yazışmalarına kadar her şey burada. Ama WhatsApp’ın NSO Group’a karşı kazandığı zafer, platformun işlevselliğinden çok daha fazlasını temsil ediyor: Mahremiyetin korunmasını.

Pegasus casus yazılımının adını ilk duyduğumda, hemen kendi cihazımı düşündüm. “Ya benim mesajlarım da takip ediliyorsa?” hissi tüyler ürperticiydi. WhatsApp, 1.400 kullanıcının hedef alındığını ortaya çıkararak dijital güvenlik konusunda bir sınav verdi ve kazandı.

Mahkemenin kararını öğrenmek bir anlamda rahatlatıcıydı. Artık dijital dünyada büyük oyuncuların, kullanıcılarını koruma sorumluluğunu nasıl taşıdığını görebiliyoruz. Mart ayında açıklanacak tazminat miktarı belki maddi anlamda önemli olacak, ama bu zaferin asıl önemi şu: Teknoloji şirketleri, dijital haklarımız için mücadele etmeye devam ederse, belki de bir gün mahremiyet, lüks değil bir standart olacak.

Apple’ın kapı zili

Hava kararmış, anahtarlarınızı çantanızın dibinde arıyorsunuz. Tam o anda, kapı zili yüzünüzü tarıyor ve kapı açılıyor. Apple, Face ID teknolojisiyle çalışan bir akıllı kapı zili üzerinde çalışıyor. Üstelik bu sistem, yalnızca kapıyı açmakla kalmıyor; ev güvenliğini baştan tanımlıyor.

Yüz tanıma teknolojisi, artık telefonlarımızın ötesine geçiyor. Apple’ın geliştirdiği bu sistem, örneğin bir kargo teslimatçısının kapıya geldiğini tespit edip size bildirim gönderebilir. Ya da çocuğunuz okuldan döndüğünde, eve güvenle giriş yaptığını anında öğrenebilirsiniz. Pratik mi? Kesinlikle. Ama ya riskler?

Bir arkadaşım, kapı kamerasını hackleyen bir olaydan bahsetmişti. Kendi evinizin giriş noktası bile güvenli değilse, teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin, eksik kalıyor. Apple’ın bu tür sorulara nasıl yanıt vereceğini görmek için sabırsızlanıyorum. Bu teknolojiyle geleceğin kapısını aralarken, o kapının güvenliği her şeyden önce geliyor.

AB Apple’a meydan okuyor

Avrupa Birliği ve Apple arasında yeni bir gerilim yaşanıyor. AB diyor ki: “AirDrop ve AirPlay gibi özellikler, sadece iOS ekosisteminde kalmasın. Android kullanıcıları da faydalansın.” Apple ise bunun gizlilik ve güvenlik risklerini artıracağını savunuyor. Asıl mesele ise teknolojinin demokratikleşmesi.

AirDrop’un, örneğin bir Android telefona dosya gönderebilmesi fikri kulağa harika geliyor. Teknoloji kullanıcıları, kapalı ekosistemlerin sınırlarını aşmak istiyor. Ama Apple haklı olabilir mi? Daha açık bir sistem, gerçekten daha fazla risk yaratır mı?

AB’nin bu baskıları, yalnızca Apple’ı değil, tüm teknoloji şirketlerini etkileyecek. Çünkü mesele sadece Apple’ın ekosistemi değil; büyük teknoloji şirketlerinin, kullanıcıların tercihlerine nasıl yön verdiği. Belki de bu tür regülasyonlarla gelecekte, platformlar arasında daha sorunsuz bir geçiş mümkün olacak. Ama o zamana kadar, her cihazın kendi içinde “kilitli” dünyasında yaşamaya devam edeceğiz.

Gelecek “biz” miyiz?

Bu hikayelerin her birinin ortak bir noktası var: Teknoloji, yalnızca hayatlarımızı kolaylaştırmakla kalmıyor; bizi hem birey hem de toplum olarak yeni sorularla baş başa bırakıyor. Her yenilikle birlikte, eski alışkanlıklarımızı bırakmak zorundayız. Ama belki de gerçek soru şu: Gelecek, bizim için mi şekilleniyor yoksa biz, geleceğin kendisi mi oluyoruz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçimlerimizle oynuyorlar 07 Aralık 2024
Cesur markalar kazanacak 23 Kasım 2024
Çocuk oyunu değil 03 Kasım 2024