BRIC'in B'si Brezilya Türkiye'nin "ikizi" mi?
Brezilya ve Türkiye son yıllarda Gelişmekte Olan Ülkeler içersinde sık sık birlikte anılan iki ülke. "İKİZ" benzetmesi yapanlar da var. Büyüklüklerimiz farklı olsa da, son on yıldaki gelişmelerimizde paralellikler var. Son dönemde parlaklığını bazı sorunlar nedeniyle kaybeden Brezilya'da Başkan Rousseff 50 milyar dolarlık 5 yıllık bir yatırım planını hayata geçiriyor. O nedenle ülkelerimiz arasındaki benzerlikleri ve Başkan Rousseff'in yapmak istediklerini aktaracağım...
Son on yılda Türkiye ve Brezilya gelişmekte olan ülkeler arasında benzerlik taşıdıkları iddiasıyla sık sık birbirinin "İkizi" olarak isimlendirilen ülkeler oldu. Bunda iki ülkenin Uluslararası Para Fonu ile ilişkilerindeki benzerlik etkin rol oynadı.
Türkiye ve Brezilya ekonomik krizler sonrası IMF'in en borçlu ülkeleri olurken, krizler sonrası birer yıl arayla güçlü hükümetlerle uygulamaya başladıkları programlarla düze çıktılar. IMF'ten borç alan değil IMF'e borç veren ülkeler olma özelliğini kazandılar. Türkiye 2001 krizi sonrası, Brezilya yaşadığı 2002 krizi sonrası iktidar değişikliklerine uğradılar. Brezilya, 2005'te IMF'e borcunun tamamını ödedikten sonra 2009'da 10 milyar dolar kaynak aktardı. IMF borcunu azaltan Türkiye'de IMF'e 5 milyar dolar kaynak aktaracağını açıkladı.
Bu benzerlik iki ülkenin "İkiz" olarak anılmalarına yol açsa da, ülkelerin büyüklükleri ve üretim yapıları arasında büyük farklılıklar var. Brezilya'nın 8 milyar 572 bin metrekarelik toprak büyüklüğü bizim on katımız, 198 milyonluk nüfusu ise iki katımızdan fazla, 2 trilyon dolar seviyesindeki GSYİH büyüklüğü bizim 2 katımızın üzerinde. Biz dış ticaret açığı yaşarken Brezilya'nın 30 milyar dolarlık dış ticaret fazlası söz konusu.
Buna karşılık hızla büyüyen dış ticaret hacmi, 10 bin 487 bin dolarlık kişi başına milli geliri, son yıllarda yüzde 5'ler seviyesindeki büyümesi Brezilya'nın bizimle paralellik taşıyan göstergeleri.
Brezilya, son yıllarda bizim de içinde yer almamız gerektiği öne sürülen BRIC'in B harfini oluşturan üyesi olarak dünyanın ilgi odağındaki ülkelerden biri. Bu açıdan da bizle benzerlik taşıyor.
Brezilya'da önemli başarılara imza atan Lula, başkanlık dönemini 2010 seçimlerinde aday olmayarak bitirirken yerine Dilma Rousseff'i önerdi. Dr. Rousseff ikinci turda yüzde 56 oy aldı ve 1 Ocak 2011'de başkanlık koltuğuna oturdu. Yeni başkanın döneminde ülke kriz dışında tutulup düşük de olsa büyümesini sürdürdü. İhracatta birim fiyatını arttırıp, işsizlik oranını yüzde 2'nin altında tutma başarısını gösterdi.
Ancak bu başarılara karşın, ülkede yatırımlarda bazı sorunlar yaşanıyor, ulaştırma alt yapısında yetersizlikler var, krediler pahalı ve Brezilya Real'i değerlenmiş durumda. Bu yılın üçüncü çeyreğinde beklentilerin çok altında binde 6 büyüyen ülkenin yıllık büyümesi de yüzde 9 seviyesinde.
Bu olumsuzluktan kurtulmak ve canlanmayı sağlamak için Rousseff bir yandan faizleri yüzde 5.2 düşürerek yüzde 7.2 seviyesine getirdi. Ayrıca, Brezilya'da 1997'den bu yana yabancılara açık olan petrol aramalarında net kamu payı yüzde 10 iken, bu payı 30 Kasım'da alınan kararla yüzde 15'e yükseltti. Bu artan payın eğitime ayrılacağını açıkladı.
Bu gelişmeler sonrasında Brezilya'ya dökük olumsuz değerlendirmeler gündeme gelmeye başladı. Batılı finans çevreleri Brezilya'nın bu ve benzeri kararlarını "Kumanda ekonomisi" olarak niteliyorlar.
Eleştiriler karşısında Başkan Rousseff 5 yılık 50 milyar dolarlık yeni bir yatırım programını içeren önlemler dizisini hayata geçireceğini açıkladı. Bunun ilk adımında 14 bin kilometrelik demiryolu ve karayolu özelleştirmesi yer alıyor. Bunu liman özelleştirmeleri, sanayi teşvikleri, enerji maliyetlerinin düşürülmesi gibi konulardaki adımlar izleyecek. Mayıs ayında ekonominin canlanması için yapılacaklar konusunda iş dünyasıyla yapılan toplantılar sonrasında bu kararlar hayata geçirilmeye başlandı. Bununla 2010 yılının 7.5'luk büyümesinin yeniden yakalanması düşünülüyor.
Brezilya'daki gelişmelerden tam olarak "İkizi" olmasak da bizim de çıkaracak derslerimiz olmalıdır.