BRIC ve MIST içinde en farklı Türkiye

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

"BRIC ve MIST sınıflandırmaları, iki grup arasındaki incelikleri yok ediyor. Brezilya ve Meksika arasındaki benzerlikler, Çin ve Rusya arasındaki benzerliklerden daha fazla.  Çin, büyüme modeli olarak, Brezilya veya Hindistan'dan çok, Endonezya ve Güney Kore'ye benziyor. BRIC ve MIST arasındaki en büyük farkı Türkiye yaratıyor"

Goldman Sachs ekonomistlerinden Jim O'Neill 2001 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'in dahil olduğu hızlı büyüme kaydeden gelişen ekonomileri "BRIC" ülkeleri olarak tanımladı. O'Neill şimdi de Meksika, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye'nin oluşturduğu gelişen ekonomileri "MIST" ülkeleri olarak tanımlıyor.  DÜNYA'nın sorularını yanıtlayan Dünya Bankası Baş Ekonomisti ve Kalkınma Ekonomileri Başkan Yardımcısı Justin Yifu Lin'e göre, bu tür kısaltmalar sadece yatırımcılar için önemli. Kalkınma politikaları açısından bakıldığında ise, her ülke kendine ait bir yol belirliyor. 

"BRIC ve MIST sınıflandırmaları, iki grup arasındaki incelikleri yok ediyor. Sonuçta, büyüme özellikleri ve ekonomilerinin yapısı açısından Brezilya ve Meksika arasındaki benzerlikler, Çin ve Rusya arasındaki benzerliklerden daha fazla. Öte yandan, Çin, tarihi büyüme modeli açısından, Brezilya veya Hindistan'dan çok, Endonezya ve Güney Kore'ye benzerlik gösteriyor" diyen Dünya Bankası Baş Ekonomisti Lin, "BRIC ve MIST arasındaki en büyük farkı Türkiye yaratıyor" diyor. Lin bu görüşünün nedenlerini ise şöyle anlatıyor: "Türkiye'nin küresel ekonomik krizi atlatması bölgedeki ülkelerden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşti. 2011'in Haziran ayında gerçekleşecek genel seçimleri bir yana bırakacak olursak, Türkiye'nin enerji, vergi, istihdam piyasaları ve yatırım ortamına yönelik daha fazla yapısal reform gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu kapsamda yeni Ticaret Kanunu, iş dünyasına yönelik düzenleyici çerçevenin modernleşmesi ve büyüme beklentilerinin artırılması açısından son derece kritik bir adım oldu. Türkiye, sağlam bir vergi ve borç yönetimine; istikrarlı bir para ve döviz kuru politikasına sahip olduğunu ortaya koydu. Tüm bu veriler Türkiye'nin orta vadede büyüme potansiyelini artırmasına; genç ve girişimci nüfusu için sürdürülebilir yüksek yaşam standatları oluşturmasına yol açacak.  Bu arada, kadınlar ve gençler arasındaki yüksek işsizlik ve bölgesel fakirlik önemli sorunlar olmaya devam ediyor."

İyimser olun, pragmatik olun, çok çalışın

"Ben küçük bir çocukken, Tayvan çok fakir bir ülkeydi . 1970'lerde ise, dört Asya Kaplanı'ndan birisi oldu. 1979 yılında Çin'e geldiğimde, Çin, Afrika'daki bir çok ülkeden daha fakirdi.  Çin, bugün dünyanın en dinamik yükselen pazar ekonomisi. İyimser olun, pragmatik olun, çok çalışın. Her ülke kendi kaderini değiştirme fırsatına sahip" yorumlarında bulunan Lin, ülkelerin birbirlerinden ders alabileceklerini söylüyor.

Lin'in dikkat çektiği önemli bir konu da, pragmatizme ve doğal kaynakların kullanımına dayanan Çin yaklaşımı: "Gelişen ekonomilerin, emlak ve hisse senedi balonlarına dikkat etmeleri gerekiyor. Bu balonların patlaması, finans sektörü üzerindeki yıkıcı etkiler bırakabiliyor. Gelişmiş ülkelerin ise, verimliliği ön plana çıkarıp darboğazı ortadan kaldıran altyapı yatırımlarını başarı ile gerçekleştiren Çin ve Kore'den ders almaları gerekli. Bu yaklaşım kısa vadede istihdam yaratıp, büyümeyi desteklerken; uzun vadede özel sektörün büyüme potansiyelini genişletiyor. Konfüçyus'un dediği gibi; 'İki insanla birlikte yürüyorsan, başarılı olandan ilham alabilir, başarısız olanla aynı hataları yapmazsın.' Dünya genelinde bütün ülkelerin farklı sorunları var. Fakat her sorunun bir çözümü de vardır. Çin'in yaklaşımı, pragmatizm ile bu sorunları belirlemek ve sorunların üstesinden gelebilmek için ulusal kaynakları harekete geçirmeye dayanıyor. Ben küçük bir çocukken, Tayvan çok fakir bir ülkeydi . 1970'lerde ise, dört Asya Kaplanı'ndan birisi oldu. 1979 yılında Çin'e geldiğimde, Çin, Afrika'daki bir çok ülkeden daha fakirdi.  Çin, bugün dünyanın en dinamik yükselen pazar ekonomisi. İyimser olun, pragmatik olun, çok çalışın. Her ülke kendi kaderini değiştirme fırsatına sahip."

Çok kutuplu dünya, daha dengeli güç dağılımı

Dünya Bankası'nın ocak ortasında yayımladığı raporda,  "dünya ekonomisinin kriz sonrası toparlanma aşamasına göre daha yavaş bir seyir izlediği, ancak gelişmekte olan ülkelerin küresel büyümenin hemen hemen yarısını oluşturmasıyla, bu yıl ve gelecek yıl hala sağlam bir büyüme görüleceği" yer aldı. Dünya Bankası, 2010 yılında yüzde 3.9 genişleyen küresel GSYIH'nın, bu yıl yüzde 3.3 düzeyine gerileyeceğini öngörüyor. 2012 yılında beklenen büyüme ise yüzde 3.6. 2010?da yüzde 7 oranında büyüyen gelişmekte olan ülkelerin, bu yıl yüzde 6, 2012?de de yüzde 6.1 oranında büyümesi bekleniyor. Yüksek gelirli ülkelerde beklenen büyüme ise 2011 yılında yüzde 2.4, 2012'de ise yüzde 2.7 oranında. Yani gelişen ekonomiler, gelişmiş ekonomileri geride bırakacak.

"Yaşadığımız değişim sadece ekonomik gücün batıdan doğuya geçmesinden ibaret değil. Çok kutuplu büyüme yaşanan bir dünyada, küresel ekonomik gücün de daha dengeli bir şekilde dağılımına şahit oluyoruz" diyen Justin Yifu Lin'e göre, bu çok kutuplu dünyada, gelişen ülkelerin etkisi daha fazla olacak; verimliliğin  artması ve gelişen ekonomilerden gelen büyük iç talep, küresel düzeyde yaşanacak şoklara karşı daha fazla esneklik sağlayacak; gelişen piyasaların küresel finans yönetimindeki rolü artacak ve en az gelişmiş ülkelere de bu durumdan olumlu etkilenecek."

Artan gıda fiyatları risk oluşturuyor

"Çok kutuplu dünyada, büyümenin motoru gelişen ülkeler olacak" diyen Justin Yifu Lin, küresel ekonominin önündeki temel riskleri ise şöyle sıralıyor:  "Yüksek gelirli ülkelerin büyük bir bölümünde ve gelişen Avrupa ile Orta Asya ülkelerinde, ekonomik kalkınma yüksek işsizlik oranlarını düşürecek kadar güçlü olmadı. Bu bölgelerde, bankacılık sektörünün yeniden yapılanması ve yüksek tüketici borçları öncelikli gündem maddeleri olmaya devam ediyor. Gelişen ülkelerde iç talepte izlenen güçlü büyümenin, küresel ekonomik kalkınmanın temelini oluşturacağını tahmin ediyoruz. Küresel büyümeye yönelik temel riskler yüksek gelirli ülkelerde odaklanıyor. Bu riskler özellikle ekonomik büyüme sırasında oluşan dengesizliklerden kaynaklanıyor: Bunlar, özel yatırımın önünde engel oluşturan aşırı kapasite; yüksek kamu borçları; aşırı düşük faiz oranlarının hız kazandırdığı büyük ve belirsiz sermaye akışları ve bunların döviz kurları, emtia fiyatları üzerinde yarattığı istikrarsızlıklar olarak ön plana çıkıyor. Bir diğer endişe ise artan gıda fiyatları. Yaptığımız hesaplar doğrultusunda, artan gıda fiyatları geçtiğimiz haziran ayından bu yana gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık 44 milyon kişinin aşırı fakirleşmesine neden oldu."

Kalkınma için başarılı sanayi politikaları gerekli

Başarılı sanayi politikasının bir ülkenin kalkınma düzeyi ile yakından ilgili olduğunu söyleyen Lin, "Sanayi politikasının başarılı olması, hükümet desteğinin, ülkenin mukayeseli üstünlüğe sahip olan sanayilerinin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesini hedeflemesine bağlı" diyor.  Mukayeseli üstünlüğe sahip sanayileri, "ülkenin kişi başı gelir seviyesinin iki katına çıkmayı başaran sanayiler" olarak tanımlayan Lin, bu sanayilere vergi teşvikleri uygulaması; yatırımlara finansman desteği sağlaması; dövize ulaşımlarının kolaylaştırması; yeni ve rekabetçi ürünlerin geliştirilmesine destek sağlaması gerektiğini vurguluyor. 

"Çin, ekonomik kalkınma sürecinde sanayilerin çalışması için inisyatif alması gereken bir özel sektöre ihtiyaç duyulduğunu anladı. Fakat sanayilerin başarılı bir şekilde çalışabilmesi için, iyileştirilmiş altyapıya ihtiyaç var. Hükümetin bu hizmetleri doğrudan sağlaması veya özel sektörün verimli bir şekilde çalışabilmesi için, kamu-özel sektör arasındaki yatırımları koordine etmesi gerekiyor" diyen Lin, Çin'in dinamik ekonomik büyümesinin sadece hükümetten, piyasadan veya özel sektörden değil, tüm bunların beraber çalışmasından kaynaklandığını da ekliyor.

Krizin büyük petrol üreticilerine sıçraması Avrupa'yı etkiler

"Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanan siyasi durum, bölgedeki büyük petrol üreticilerine de sıçrarsa, bunun küresel yansımaları olacaktır. Küresel petrol arzının yüzde 2'sinin gerçekleştirildiği Suveyş Kanalı ve Sumed boru hattının kapanması petrol sevkiyatlarını çok fazla etkilemez, fakat Avrupa'yı yakından etkiler, çünkü Avrupa'nın dizel, benzin ve hanehalkı yakıt tüketiminin yüzde 25-50'si bu kanaldan sağlanıyor."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar