Brezilya ve Kolombiya, Venezuela sınırını neden tahkim ediyor?

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Brezilya ve Kolombiya, Nisan 2018’de yapılacak Venezuela Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Nikolas Maduro’nun yeniden seçilebilme olasılığını dikkate alarak önlem almaya başladılar. Brezilya ve Kolombiya, Venezuela’nın Maduro yönetiminde, kendilerine doğrudan bir şey yapacağını filan düşünmüyorlar. Maduro’nun kendi milletine çektirdiklerinin başlatacağı düzensiz göçten ürküyorlar yalnızca. Maduro’nun gitmesinden umudu kesen Venezuelalıların kitleler halinde ülkeyi terk etmesi ihtimali herkesi rahatsız ediyor. Bir Venezuelalı dostumun bir süre önce söylediği gibi, “19 yıldır devam eden Chavista rejiminin kadroları, şerefli bir çıkış yolu bulamadıkları için koltuktan kalkamıyorlar.” Yüzde 50 ye 50 bölünmüş Venezuela’da, “onlar gitmiyorsa, biz gidelim bari” havası kendiliğinden yaygınlaşıyor.

Bu durum, Venezuela’nın siyasi meselelerini bölgesel ve küresel bir mesele haline getiriyor. Brezilya ve Kolombiya, bu çerçevede, sınır güvenliği için yeni kadrolar tahsis ediyor, sınır boyundaki güvenlik birimlerini tahkim ediyor. Brezilya, mevcut mültecileri, ülkenin iç bölgelerine doğru yerleştirmek üzere tedbir almaya başladığını açıkladı geçenlerde. Kolombiya daha önce hiç karşılaşılmayan bu durum karşısında tedbir geliştirmeye çalışıyor. Venezuela tarih yazıyor. Venezuelalılar açlıktan kaçıyor.

Venezuelalı mültecilerin sayısının, 2018’de Suriyeli mültecilerin sayısını aşmasından korkuluyor

Bu yıl Ocak ayında yayımlanan bir çalışma, Venezuelalı mültecilerin sayısının şimdiden 4,1 milyonu bulduğunu gösterdi. Yalnızca Kolombiya’dakilerin sayısı 700 bine yaklaştı. Bu ne demek? Suriye iç savaşı 2011 yılında başladı. Suriye içinde yerinden edilen milyonları bir kenara bırakırsak, canını kurtarmak için, son yedi yılda ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin sayısı 5,5 milyonu geçti. Bunların 3,5 milyonu da Türkiye’de.

Venezuela’da yaklaşan seçimlerde, Nikolas Maduro seçimleri yeniden kazanırsa, Venezuelalıların daha hızlı bir biçimde ülkelerini terk etmeye başlamalarından endişe ediliyor. 2018 yılında, Venezuelalı mültecilerin sayısının, Suriyeli mültecilerin sayısını geçmesi bekleniyor.

Venezuelalılar açlıktan kaçıyor

Venezuela’yı terk edenlerin yüzde 63’ü ekonomik nedenlerle, karınlarını doyurabilmek için ülkelerinden kaçmak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Yalnızca yüzde 29, siyasi nedenlerle ülkesini terk ettiğini söylüyor. Yapılan çalışmalar, Venezuelalıların yüzde 75’inin, bu krizin başından beri, yeterli günlük kaloriyi alamadıkları için, yaklaşık 10 kilo kaybettiklerini söylüyor. Açlık ve kamu hizmetlerindeki aksamalar nedeniyle yaklaşık 1 milyon çocuk artık okula da gidemiyor.

Peki, neden böyle oluyor? Venezuelalılar, yaşamak için gerekli kaloriyi alacak gelire neden sahip olamıyor? MIT Billion Prices Project’e göre, Venezuela’da Ocak 2018’de aylık enflasyon yüzde 117,6 oldu. Bu durumda, yıllık enflasyonun yüzde 1 milyonu aştığını söylemek mümkün. Manasız yani. Benzer bir biçimde, döviz kurundaki aşınmanın oranı da yüzde 700 bin civarında. Dolar artık o kadar pahalı, Venezuela bolivarı ile karşılaştırıldığında.

Venezuelalılar günlük 1400 kalorilik ihtiyaçlarının ancak çok küçük bir bölümünü karşılayabiliyorlar mevcut gelirleriyle. Üniversitede görevli bir araştırmacı geçenlerde “İki işte birden günde 17 saat çalışıyorum ama ailemi besleyecek gıdayı alamıyorum.” diyordu. O vakit ne yapıyorlar? Venezuela’dan kaçıyorlar. Bir planları olduğu, ceplerinde paraları olduğu için değil. Yalnızca bundan böyle Venezuela’da hayatlarını idame ettirebilmelerinin mümkün olmadığını düşündükleri için.

Suriye, Myanmar ve Venezuela’nın ortak özelliği nedir?

İnsanlar Suriye, Myanmar ve Venezuela’dan kaçıyor. Suriyeliler iç savaştan kaçıyorlar. Ortada silahlı çeteler var, kim daha çok para verirse oraya geçiyorlar. Parasını veriyorsunuz, o gün Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) katılıyorlar, daha çoğunu veriyorsunuz, akşamına IŞİD'çi oluyorlar. İnsanlar, kontrolsüz çetelerden korkuyor ve kaçıyorlar. Canlarını kurtarmak için.

Myanmar’dan Rohingya halkı ya da Arakan yerlileri kaçıyor. Yüzde 70’i Müslüman, yüzde 30’u Hindu olan Arakan yerlileri Myanmar ordusunun etnik temizlik operasyonlarından kaçıyor. Dün zaten vatandaşlık hakları yoktu, bugün artık yaşama hakları da ellerinden alınıyor. Rohingyalar, canlarını kurtarmaya çalışıyorlar.

Venezuelalılar ise hükümetin hatalı iktisat politikaları nedeniyle ortaya çıkan açlıktan kaçıyorlar. Öyle görünüyor ki, Venezuela’nın siyasi krizi, artık başka ülkeleri de yakından ilgilendiren bir insani krize dönüştü. İnsanlar karınlarını doyurmak için ülkelerinden yandaki ülkeye kaçınca, oranın düzeni de dengeleri de pek tabii ki bozuluyor. Aynı Türkiye’ye gelen Suriyeliler gibi.

Venezuela’nın farkı nedir?

Venezuela krizinin farkı nedir? Venezuela’da kimse “hadi şimdi bu milleti aç bırakalım” demedi başlangıçta. Ama ne dedi? Mesela merkez bankası başkanı “Enflasyon, kapitalistlerin açgözlülüğünden, kar etmek için gelişigüzel fiyat arttırmalarından kaynaklanmaktadır.” dedi. Sonra, Venezuela hükümeti bakkallardaki fiyatlara narh koydu. Yetmedi bakkallara el koydu. Ama ne oldu? Mal üretimi ve dağıtımı söz konusu olduğunda eskisinden farklı bir yeni sistem de ortaya koyamadı. Ama retoriğini ve sonuç vermeyen uygulamalarını hiç ama hiç değiştirmedi. Hatalarından ders çıkarmadı. Sonunda millet açlıktan kaçmaya başladı. Ortaya insani bir sorun çıktı. Beceriksizliğin bundan daha iyi bir tanımı olabilir mi? Hayır.

Nedir? Dünyayı değiştiremeyen, eldeki dünyanın kurallarına riayet etmek sorundadır. Hayallerini uygulamaya aktarıp işler bir yeni sistem kuramayan, beceriksizliğini kabul etmek zorundadır. Etmezse ne olur? İşte böyle olur.

Brezilya, Kolombiya ve uluslararası toplum haksız mı?

Bu yıl G20 dönem başkanlığı Almanya’dan Arjantin’e geçti. Arjantin, başlangıçta zorunlu göç konusuna özel olarak eğilmek söz konusu olduğunda sanki daha bir çekimserdi. Ama Latin Amerika’nın artık son derece önemli bir kaçkınlar meselesi olunca Venezuela sayesinde durum değişti. Uluslararası göç ve kaçkınlar hadisesi artık bölgesel olmaktan bile çıktı, küresel bir mesele oldu.

21. yüzyılın iki temel meselesi olacak gibi duruyor. Birincisi, teknolojik gelişmenin hayatımızın her alanını dönüştürmesi ve bunun yol açacağı sonuçlar. İkincisi ise uluslararası göçün ve kaçkınların giderek önemli bir politik meseleye dönüşmesi. Eğer ikincisini iyi yönetemezsek, birincinin zorlaşacağını göreceğiz. Göçmenler meselesini iyi yönetemezsek, teknoloji transferi ve teknolojinin yaygınlaşması giderek daha fazla politize olacak ve zorlaşacak.

Şimdi herkes çözüm arıyor. Önce Venezuela’ya yönelik yaptırımlar mı olsa konusu vardı. Şimdi millete dokunup, göçü hızlandırmayalım, adı yolsuzluğa ve insanlığa karşı işlenen suçlara karışmış yöneticilerle ilgili yaptırımlara ağırlık verelim tartışması başladı. Suçluları takip işinin, meşru bir biçimde nasıl yapılabileceği tartışılıyor uluslararası gündemde. Bakalım daha neler göreceğiz?

Peki, buradan Türkiye için ne çıkar? Türkiye, küresel göçün kontrolü için son derece önemli bir ülke. Küresel göçün artan önemi, Türkiye’nin arsa değerini de fevkalade artırdı. Ama nasıl artırdı? Türkiye-Avrupa Birliği Göç Anlaşması, Türkiye’yi bir geçiş ülkesinden, bir hedef ülke haline getirdi. Bu sayede, Avrupa bizim taraftan gelen göç dalgasından kurtuldu. Şimdi bu anlaşmanın sürdürülebilirliğini garanti altına almak için, buraya gelenlerin, Türkiye’nin işgücü piyasalarına entegre edilmesi gerekiyor. Bu entegrasyona yardımcı olacak, çalışma izni alan kaçkınların sayısının 16 binden, 160 bine çıkartacak akıllı çözümlere ihtiyacımız var bugün. Neden Türkiye, Mart sonunda Varna’da Avrupa Birliği aile fotoğrafında yer almaya çağrılıyor? İşte bundan. Elimizdeki imkanı görelim ama sınırlarımızı da bilelim derim ben. Gerçekçi olalım, lütfen.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar