Brexit ve trenter
Uzunca bir süredir Brexit diye bir akronim ile uğraştırılan halkımızın büyük bir kısmı bunun ne olduğunu pek bilmediğinden neyle, neden uğraştırıldığını da pek anlamadı. Konuda bir çift sözüm var. Birincisi, AB’yi ulus devletin sonu olarak gösterenlere, ikincisi ülkemi bu tür şeylere hazırlamak yerine nutuk atanlara.
Gecikmeden şunu bilmekte fayda var. İngilizlerin AB’den çıkalım demesinin altında ulus devlet motifleri vardır. “Efendim İngiltere malumlarıdır ulus devlet sayılmaz, bin yıllık filan bir krallıktır” diyeceksiniz. Seversiniz sevmezsiniz bilmem ancak İngilizler 1215 yılında Latince büyük sözleşme anlamına gelen Magna Carta denilen bir belgeyle günümüzdeki anayasal düzene ulaşan bir sürece imza atmışlardır. Magna Carta kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu. Tabii, bu belgenin altında sokaktaki vatandaşın demokratik hakları vardı diyecek kadar saf değilim. Diyeceğim o ki İngilizler daha Osmanlı beylik bile değilken İngilizleri korumak için ülkelerinde hukukun üstünlüğü konusunda bazı girişimlerde bulunabilmişlerdir. O gün bu gün yazılı olmayan yasalarıyla adı ulus devlet olmayan krallıklarını ulus devlet gibi idare ederler.
Derken ortaya AB diye bir birlik çıktı. Avrupalılar “Gelin bir olalım” diyerek bir araya geldiler. İngilizler ekonomik nedenlerle AB’ye katılmak istediler. Katılım talepleri 1963 yılında Fransızların ulusçu nedenlerle İngiltere’nin bu talebini veto etmesi üzerine reddedildi. Fransa’ya göre AB Fransız hakimiyetinde olmalıydı. Neyse zamanla bu da halloldu. AB ne Fransız oldu ne İngiliz. Hatta bir kısım yazar AB Alman oldu bile dedi. AB kuruldu. Kendi kural ve prosedürlerini ülke ülkelere şöyle veya kabul ettirdi. Bu nedenle AB ulus devlet fikrine, pek de iyi anlatılmayan nedenlerle karşı çıkan bazı yazarlar tarafından, ulus devletin ölümüne bir kanıt olarak gösterildi. Söz gelimi bir yazar “Çok uzağa gitmeye gerek yok, girmek için can attığımız Avrupa Birliği, ulusal mahkemelerden daha etkili olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Parlamentosu, müşterek para birimi, Avrupa’nın ortak gümrük ve ekonomi politikaları... Boşuna değil, AB’ye üye olan ülkelerin pek çoğu ‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz milletindir’ hükmünün benzeri olan hükümleri anayasalarından çıkardılar! ‘Biz çıkarmayız’ mı diyorsunuz? Siz bilirsiniz!” diyerek ülkelerin ulusal gündemlerinden vaz geçtiklerini, bizim de vazgeçebileceğimizi ima ediyordu.
Böyle güzel güzel giderken İngilizler İngilizce ‘Britain’ ve ‘Exit’, yani İngiltere ve çıkış kelimelerinden türeyen BREXIT diye bir akronim altında ülke AB’den çıksın mı çıkmasın mı diye halka sordular. Yani bir referandum yaptılar. Ahali de ‘exit’, yani çıkalım dedi. İngiltere AB’den yarın çıkacak değil. Çıkış süreci yıllar alabilir. Neden ‘exit’ dediler? Anlaşılan çıkalım diyenleri etkileyen en önemli gerekçelerden biri Trenter. Trenter yani Türkiye’nin AB’ye girişi. Trenter diye bir akronim yok tabii. Bu akronimi Türkiye’nin imi TR ve gir anlamındaki İngilizce ‘enter’ kelimelerinden ben şimdi uydurdum. Gerçi biz bir ara Ankara’da havai fişekler atıp Trenter’i kutlamıştık ama o zaman yanılmışız. Meğer o zaman AB bizi almamış, sadece bizim AB’ye girip girmememiz konusunu düşünmeyi düşünmek kararı almışmış.
Şimdi deniliyor ki referandum çalışmaları sırasında çıkış taraftarları Trenter’i bir tehdit olarak kullanmışlar. AB’de kalırsak göçmenlerle bu arada Türklerle uğraşırız diye İngilizleri korkutmuşlar. Sonuçta ulusal güdüleriyle hareket eden İngilizlerin %52’si “Aman” diyerek Brexit lehine oy kullanmışlar. AB içinde böyle ulus devlet reaksiyonları gösteren başka ülkeler de var. Söz gelimi AB-ABD ticaret ve yatırım işbirliği anlaşması çerçevesindeki görüşmeleri geciktiren en önemli konulardan biri ülkelerin ticari anlaşmazlıkların hallinde uluslararası mahkemelere verilecek yetkiler. AB ülkelerinden bazıları “Yok arkadaş öyle ulusal hukuk üstü hukuk olmaz” diyerek ulusal devlet reaksiyonu gösteriyorlar. Bu “Ulus devlet öldü” temasına bir kere daha bakılsa iyi olur. İkinci sözüm de şu. Brexit’in bizi de ilgilendiren sonuçları olacak. Bu sonuçlar neler olabilir? Benim bu konuda basından okuduklarım “Bu AB’ye ders olsun” veya “Bize türlü zorluk çıkarır mısınız oh olsun” veya buna benzer ‘’Türkiye bugünkü ilerleme hızıyla 3000 yılı civarında AB’ye üye olur” diyen İngiltere Başbakanı’na “Beter ol inşallah” şeklinde anlamlı! ve bize çok faydalı olacak! demeçler.
Halbuki şöyle bir şeyler yazmak isterdim: “İngiltere’nin AB’den ayrılmasının Türkiye açısından ekonomik, politik ve sosyal sonuçlarını tahmin ve olası olumsuz etkilere karşı alınabilecek önlemleri irdeleyen dernekler, birlikler, ekonomiden sorumlu resmi makamlar, konuda uzman kişiler ve üniversitelerimiz bir araya gelerek yaptıkları detaylı çalışmalar sonucu Brexit’in sonuçlarını gerek makro düzeyde, gerekse sektör bazında ayrı ayrı ve beraberce inceleyip bir ‘Brexit Beyaz Kitabı’ hazırlamışlardır.
Bu kitap gerek sektörlerin liderlerine ve gerekse ekonomik/sosyal politika yapımcılarına İngiltere’nin AB’den ayrılması haline bunun Türkiye üzerindeki olası olumsuz etkilerinin neler olabileceği ve bunlara karşı alınması gereken önlemleri içermektedir. Brexit’in ekonomik, mali, ticari, sosyal her türlü olası etkisi ileriye dönük irdelenmiştir. Bu çalışmanın faydaları hemen görülmüştür. Söz gelimi, referandumdan İngiltere’nin AB’den ayrılması önerisi çıkması halinde Türkiye’de Amerikan Doları’nın o gün 3 TL’yi aşacağı, aynı günde 2.93’e düşeceği öngörülmüş ve bazılarının bir günde malı götürmelerine engel olmak için gereken önlemler alınmıştır.
NOT: Bu tür konsensüs yaratan, kolektif senaryo çalışmalarını içeren benzer beyaz kitaplar Türkiye gümrük birliğine girerken, Çin WTO’ya dahil edilirken, Başkan Bush alt kapımızın önünde, başkan Obama yan kapımızda, önüne gelen alt tarafımızda savaş çıkarırken, Arap Baharı geldiğinde, vs., de yapılmış ve bu nedenle Ülkemiz tüm bu gelişmelerden ekonomik/ sosyal olarak önemli kazanımlarla çıkmıştır.” Maalesef bu tür bir yazıyı ne Türkiye Gümrük Birliği’ne girerken, ne WTO genişlerken, ne sağımızda solumuzda savaş davulları çalınırken yazamadım. Biz hala ulus devlet artık kalmadı diyerek kontrolümüz altında olmayan Global gelişmeler karşısında ulusal konsensüs yaratmak için senaryo çalışması yapmayı siyasetin bir parçası haline getiremedik. Bari senaryo çalışmalarını işletmecilik kültürümüzün bir parçası haline getirelim.
Sağlıcakla kalın