Brexit asıl Avrupa Birliği için endişe verici olmalı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

23 Haziran’da İngiltere’de Avrupa Birliği’ndan çıkış (exit) üzerine bir referandum gerçekleştirilecek. Son günlerde yapılan sondajlar, çıkış taraftarlarının iyice kuvvetlendiğini, ve bu durumun gerçekleşme ihtimalinin yüzde 45 gibi hiç de azımsanamayacak bir seviyeye çıktığını göstermekte. 

İlginç olan ise ne Başbakan ve Muhafazakar Parti lideri Cameron’un, ne de İşçi Partisi’nin resmi olarak Brexit’i desteklememeleri. (Ancak her 2 partide de –farklı nedenlerle- Brexit’i destekleyenler var. İşçi Partililerin yüzde 39’u, Muhafazakarların ise yüzde 61’i çıkış’ı destekliyor. Hatta bugünlerde “kalma” yanlısı olan İşçi Partisi lideri Corbyn aynı konuda 1975 yılında yapılan referandum’da çıkış yönünde oy kullanmış). 

Bu hafta İngiltere Maliye Bakanı Osborne Brexit olması durumunda gelir vergisi oranlarında ve diğer pek çok vergide artış getiren bir yasayı gündeme aldı. Ancak, çıkış taraftarları böyle bir yasanın gündeme getirilmesinin bir şantaj olduğu iddiasındalar. Aynı şekilde, bu kesim İngiltere’nin çıkması durumunda ekonomisinde meydana gelecek hasarlara yönelik tahminleri de abartılı bulmakta. Ancak, finansal piyasalar ise çıkış ihtimalini ciddiye alıyor, ve bu durumun İngiltere’nin aleyhine olacağını düşünüyorlar. Nitekim, İngiliz sterlini Brexit ihtimali artmaya başladığından beri dolara karşı değer kaybetmeye başladı. Bugünlerde kur 1.42 ile son 20 yılın en düşük seviyelerine yaklaşmış durumda. 

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmak isteğinin altında ağırlıklı olarak ekonomik değil, siyasal nedenler yatıyor. (Ekonomik olarak İngiltere çoğu AB ülkesine göre iyi bir durumda. Zaten iyi olmasa, çıkış konusunda bu kadar cesaretli de olamazdı. “Çıkış” konusunda belki de en geçerli ekonomik sebeplere sahip olan Yunanistan bile bunu yapamadı çünkü çıktıktan sonra acı bir ilaç içmek zorunda kalacaklardı, bunu göze alamadılar.) Brexit taraftarı olan sağ seçmen yabancı işçilerin kendi işlerini ele almakta olduğu endişesiyle, sol seçmen ise politikaların hiç de demokratik olmayan bir şekilde AB Komisyonu koridorlarında belirlendiğini düşündüğü için çıkmak istiyor. 

Açıkçası sağ seçmenin yabancı işçilerin (ve de mültecilerin) kendi işlerini çaldıkları ve kültürlerini yozlaştırdıkları düşüncesi, ne kadar yanlış da olsa, kolay kolay vazgeçilebilir bir düşünce değil. Öte yandan, (daha çok sol) seçmenin AB çatısı altında demokratik özgürlüklerin azaldığı şeklindeki inanışı çıkış için son derece geçerli bir sebep teşkil etmekte. İngiltere (veya herhangi bir üye ülke) doğrudan seçimle işbaşına gelmemiş olan Avrupa Konseyi tarafından yönetilmek yerine kendi kendini yönetmeyi tercih edebilir. Sonuçta, bugün için AB hâlâ bir demokrasi değil, bir teknokrasi. 

Angela Merkel’in politikaları ve mülteciler konusu da AB bağlarını iyice zayıfl atmış vaziyette. 2008 küresel krizi sonrasında Yunanistan ve diğer Güney ülkelerinin zora düşmesi karşısında, Merkel “hepimiz aynı gemideyiz, sizi aşırı borçluluktan çıkarmak için AB bonoları ihraç edelim vs.” demiş olsa, birliği çok daha güçlendirmiş olacaktı. 

Onun yerine bu ülkeleri tembel oldukları yönünde suçlayarak onları aşırı kemer sıkmaya zorlaması krizin daha da derinleşip uzamasına sebep oldu. Mülteciler konusu ise Avrupa’nın bir kısmında aşırı milliyeçi ve yabancı düşmanı söylemlerin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. 

Aslında bugün Brexit çevresinde yaşanılan mesele bize bir kere daha Dani Rodrik’in trilemma’sını hatırlatıyor. Rodrik, günümüzde bir toplumda demokrasi, küresel entegrasyon ve ulusal hükümranlık kavramlarının 3’ünün birden aynı anda teşkil edemeyeceğini iddia etmişti. Bugünkü yapısıyla AB üye ülkelerin demokratik taleplerini karşılamaktan çok uzak. İngiltere de AB’den çıkarak aslında bir anlamda daha demokratik (ama aynı zamanda daha az küresel entegrasyon içeren) bir yönetim şekline dönmek istiyor. 

Peki, İngiltere’nin AB’den çıkması durumunda ne olur? Bu durumun ekonomik etkisinin yazılan- çizilen kadar fazla olacağını düşünmüyorum. 

Bir defa, İngiltere AB’den çıksa bile büyük ihtimalle Gümrük Birliği’nden çıkmayacaktır. Tabii, bir de İngiltere ekonomisi için büyük öneme sahip finans sektörünün geleceği var. Ancak yabancı bankalar uzun zamandır konuşlandıkları Londra’yı kolay kolay terk edemezler. (Özellikle, onun altyapı ve imkanlarına sahip olan bir alternatif merkez olmadığı sürece.) 

Yazının başlığında da belirttiğim gibi Brexit’in gerçekleşmesi durumunda asıl etkilenecek olan AB’nin kendisi olacaktır. Bu “çıkış” ın hiç de dünyanın sonu olmadığını gördükçe birlik üyeliğinden “rahatsız” durumda olan başka ülkeler de zaman içinde bu yola gidebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019