Böyle gitmez!..
Risk alma isteğini artıracak gelişmeleri abartma ve hayali de olsa hikâye üretme çabasında olan finansal piyasalarımız, S&P'nin Türk bankacılığı hakkındaki raporunu beğenmedi! Değerlendirme 2009 yılından bu yana yurtdışı kredi ve tahvil piyasasındaki aşırıya kaçan dengesiz artışlara ve yaratabileceği sorunlara dikkat çekiyor. Bu uyarıdan rahatsız olanlar her zaman olduğu gibi demagoji yapıyor; büyümedeki yavaşlamanın kredi riskini azalttığı iddia ediliyor ve kredi notunu yükseltmemek için bahane yaratıldığı öne sürülüyor. Durum böyle olunca sormak gerekiyor; eğer ciddi bir risk söz konusu değil ise neden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın para politikası farklılaştı; gaz-fren tartışmaları nereden çıktı?..
Yurtdışı kredi ve tahvil ihraçlarının hacmi 2009'dan bu yana yüzde 35 oranında artar iken toplam mevduatlardaki artışın söz konusu rakamın yarısı düzeyinde gerçekleşmesi normal bir durum değildir. Anılan dönemde Türk Lirası'nın değer kaybettiği ve faizlerin gerilediği, ekonominin büyüme potansiyelini kaybettiği dikkate alınırsa ortada çok ciddi bir riskin mevcut olduğu görülebilir. Fakat konuya kendi ihtiyaçları nedeniyle kısa vadeli ve spekülatif bir bakış açısı ile yaklaşanlar bu dengesizliği ve yaratabileceği sorunları anlayamazlar.
İki farklı unsur söz konusu dengesizliğin ortaya çıkmasında etkili oldu. Küresel kriz sonrasında likidite sıkıntısı korkusunun her koşulda bilinçaltı rahatsızlık yaratması ve mali sektörün para politikası uygulamalarına karşı sergilediği tepkisel tavır söz konusu anormalliğin oluşmasına katkı yaptı. Küresel kriz sırasında likidite endişesi olağanüstü düzeylere sıçramış hem faizler yükselmiş, hem de Türk Lirası değer kaybetmişti; belirsizlik ve kırılganlık çok yüksek düzeylerde geziniyordu; bu ortamda likidite stoklama ve döviz kuru ile faizlerdeki olumsuz eğilimleri terse çevirme çabası ön plana çıktı. Devamında ise bir rahatlama yaşandı ve kredilerde anormal bir gerileme ve cari açıkta kontrolsüz bir yükseliş yaşandı. Para otoritesi sürdürülebilir olmayan bu duruma müdahale etmek zorunda kaldı; zorunlu karşılık oranları kullanılarak para politikası sıkılaştı. Türk Lirası'ndaki aşırı değerliliğin azalması için çaba harcandı. Enflasyon tehlikesi ön plana çıkınca erimeye başlayan döviz rezervi nedeniyle uygulama farklılaştı. Artan kırılganlık nedeniyle hareket yeteneği daraldı, olağandışı koşullar altında olumsuzluğun artmasını önleme çabası bugüne kadar belirleyici oldu. Yine sormak gerekiyor; her şey normalleşti ve kredi notunda artışı hak ediyor isek tüm bunları neden yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz?..
Bu ortamda risk alma isteğini artırmaya çalışmak göle yoğurt mayası çalmaya benziyor. Tutmayacağı biliniyor, fakat herkes görüntüyü korumak ve ihtiyacı karşılamak adına tutacağı varsayımına göre risk alıyor! Bu çelişki bataklığına gömülenlerin "Kral Çıplak" diyenlerden rahatsız olması normaldir... Unutmayın, kendi çaresizliğini gizlemek adına herkesi aptal yerine koymak çözüm değildir...