Böyle bir siyasi ortamda ekonomiye duyulan güvenin düşmesi şaşırtıcı mı?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Ekonomiye duyulan güveni her ay düzenli olarak ölçme ve somut verilerle ortaya koyabilme şansına sahibiz. TÜİK tarafından son olarak şubat ayına ilişkin ekonomik güven endeksi açıklandı ve buna göre ekonomiye duyulan güvenin bir ayda yüzde 15'e yakın gerilediğine tanık olduk. Şubat ayındaki düşüş bir yana, ekonomik güven endeksi geçen ay indiği 71.5 ile şimdiye kadarki en düşük düzeye de gerilemiş oldu. Söz konusu endeksin 2012 yılı başından bu yana hesaplandığını belirtelim. Yani ekonomik güven endeksinde 50 ayın verisine sahibiz ve bu dönemin en düşük gerçekleşmesi geçen ay oluşmuş durumda. Dikkat çekici bir yön de, ocakta yüzde 16.8 ve şubatta yüzde 14.8 olmak üzere peş peşe iki ay düşüş rekorları kırılması.  

Rakamlar tartışmaya hiç yer bırakmayacak kadar açık. Ekonomiye duyulan güven iki aydır çok hızlı düşüşler gösteriyor ve şubat itibariyle de ölçüm yapılan 50 ayın en düşük düzeyine inilmiş durumda.

Ekonomik güven endeksinin hangi alt endekslerinde ne gibi gelişmeler olduğu geçtiğimiz günlerde gazeteniz Dünya'da da, diğer gazetelerde de detaylı olarak yer aldı, bu gerileme üstüne yorumlar yapıldı. Biz bugün ekonomiye duyulan güvendeki bu hızlı gerilemeye biraz farklı bir pencereden bakmak ve ortaya başka bir soru atmak istiyoruz.

Bu düşüş şaşırtıcı mı?

Ekonomik güven endeksi; tüketici, reel kesim, hizmet sektörü, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerinin bileşeni. Dolayısıyla Türkiye'de hemen hemen tüm kesimler kapsanmış oluyor. Bir başka ifadeyle tüm kesimler için ekonomiye giderek daha az güven duyuluyor. 

Peki bunda öyle çok şaşılacak bir yön var mı? Ekonomiye güven duyulmasını sağlayacak adımlar atılıyor mu ki ya da ne gibi adımlar atılıyor ki güvensizliğin büyüyor olmasına şaşalım? 

Hatta, bırakınız ekonomiye duyulan güvenin artmasını ya da var olan güvenin pekişmesini sağlayacak adımları, bu zayıflamayı daha da körükleyecek davranışlardan geçilmiyor ki. 

Bu düşüş şaşırtıcı değil. Hele hele içinde bulunduğumuz koşulları, iç siyaseti, dış ilişkilerde yaşananları göz önünde bulundurunca bu güvensizliğin şaşılacak bir yönü yok.

Bir AYM kararı ve yaşananlar yeter

Tuhaflık mı arıyorsunuz; Anayasa Mahkemesi'nin meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül'le ilgili kararından sonra kopan fırtınaya bakın. Bu kararın açıklandığı tarih ve sonrasında yaşananlarla ekonomik güven endeksi aynı tarihlerde oluşmuş değil tabii ki ama bu karardan sonraki gelişmeler, Türkiye'nin nasıl bir siyasi ortamdan geçtiğine çok tipik bir örnek. Dolayısıyla benzeri örnekler dün de vardı, yarın da olacak ve ekonomi de, ekonomiye güven de bundan etkilenecek. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'nin kararı konusunda Afrika seyahati öncesinde söylediklerine muhalefetin tepki vermesinde şaşılacak bir yön yok elbette. Şaşılan ve biraz da "Neler oluyor" sorusunu sordurtan aynı cephede yer aldıkları varsayılan hükümet ve Cumhurbaşkanlığı arasında ve hükümet içinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları.

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Erdoğan'ın görüşünün kişisel olduğunu söylüyor. Yani Kurtulmuş, zımnen de olsa, açık açık dile getirilmese de Erdoğan'ın görüşlerinin bir anlamda hükümeti bağlamayacağını ifade etmiş oluyor. Bu, bir görüş ayrılığı değil midir ve ekonomideki aktörleri "Bu da nereden çıktı şimdi" diye düşünmeye sevk etmez mi...

Bitmiyor... Kurtulmuş bir anlamda "Hükümet Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte değil" anlamına gelecek bir açıklama yaparken, bu kez Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Erdoğan'a tümüyle hak veren, dolayısıyla kabine arkadaşının görüşüne ve yine dolayısıyla hükümetin görüşüne bir anlamda katılmadığını ortaya koyan içerikte bir açıklama yapıyor. Peki bu ekonomide kafa karışıklığına yol açacak bir soru işareti değil midir...

Devam ediyor tartışma... Bu kez bir açıklama da Erdoğan'ın başdanışmanlarından Mustafa Akış'tan geliyor. Akış, Erdoğan'ın AYM kararına dönük eleştirisinin kişisel görüşü olmadığını, Cumhurbaşkanı'nın bu görüşü devletin ve hükümetin başı sıfatıyla yaptığını söylüyor. Yani bu kez de Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş'a Cumhurbaşkanı'nın başdanışmanı yanıt vermiş oluyor. Ya bu, elbette bu da ekonomide kafaları karıştırıyor. 

Piyasaların pek üstünde durmadığı, gözünden kaçırdığı sanılıyor ama her şey hafızalara kazınıyor ve sürekli olarak "Nasıl olur da böylesine önemli konularda böylesine çelişkili durumlar ortaya çıkabilir" sorusu soruluyor. Bir örnek daha... Bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yabancı basın mensuplarının sorularını yanıtlarken Anayasa ve başkanlık için iki referandum yapılabileceğini söylemişti. Erdoğan, sözcüsünü düzeltmek durumunda kaldı ve "Bu konu Cumhurbaşkanlığı'nın görevi değildir. Referandum dil sürçmesi olabilir. Bu görev, parlamentonun görevidir" dedi de konu şimdilik kapandı. 

***

Piyasalar küçük çocuk gibidir. Bir şey anlamadığını, başka şeylerle ilgilendiğini zanneder, yanında rahat rahat konuşursunuz; ama o cin gibi kulağını dikmiş sizi dinliyor, anlamadıklarına da bazen hiç olmayacak anlamlar yüklüyordur. Ve çocuklar ebeveynlerinin örneğin bir komşuyla çok iyi geçinemiyor olmasını bir yere kadar anlayabilirler, çoğu kez fazla da umursayamayabilirler; ne var ki aile içindeki anlaşmazlıklarda keyifleri çok fena kaçar.

AKP, bir aile görüntüsünden hızla uzaklaştıkça ekonomiye duyulan güvendeki gerileme de artacaktır. Arada dalgalanmalar olur, kimi aylar iyiye gidiş görülebilir, bu yanıltmasın. Aile içindeki görüş ayrılıkları su yüzüne çıktıkça, büyük ya da küçük, tüm aile fertlerinin keyfi, huzuru kaçar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar