Boşa kürek mi? Faiz artıyor, hukuk eriyor, güven eriyor
13 yaşındaydım. İlk kez bir klasik müzik konserine gitmiş ve ortamın büyülü atmosferinden çok etkilenmiştim. Sahneye çıkan sanatçılar, konser başlamadan önce kendi enstrümanlarını akort etmeye başladı. Yaylar çekildi, nefesliler üflendi, teller gerildi.
Herkes aynı anda kendi sesini çıkarıyordu ama ortaya çıkan sadece gürültüydü. O an hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Ta ki şef sahneye çıkana kadar. O an orkestrada bir sessizlik oldu. Ardından şefin tek bir hareketiyle müzik başladı. Ve o gürültü, bir anda müthiş bir senfoniye dönüştü.
Türkiye ekonomisi bugün, o konser öncesi sahneyi andırıyor. Herkes kendi enstrümanını çalıyor, ama sanki ortada bir şef yok. Şef olmasını beklediğimiz kişi ise orkestrayı oluşturanlar tarafından pek dikkate alınmıyor; bazılarıysa kendi partisyonlarını bile okumaktan aciz.
Herkes kendi notasını çalarken, müziğin ortak bir anlamı, yönü, duygusu kayboluyor. Ortaya çıkan şey, teknik olarak ses üretse de kulağa sadece gürültü gibi geliyor. Çünkü armoni, sadece bireysel çabayla değil, ortak bir vizyonla mümkün. Herkes karar alıyor, ama ortak bir düzen, bir ahenk yok.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), geçtiğimiz hafta politika faizini 350 baz puan artırarak %46 seviyesine çıkardı. Bant aralıklarını da aynı tutarak üst bandı %49 alt bandı %43.5 seviyesine yükseltti. Bu karar, teknik olarak enflasyonla mücadelede kararlılık sinyali olarak değerlendirildi.
Bu karar aynı zamanda Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunda da kuvvetli bir sinyal barındırıyordu. Bu gelişmelerin hepsi gerçekten pozitif algılandı. Ama o sinyalin duyulup duyulmadığı, artık sadece faiz oranına değil, ekonomik orkestranın kim tarafından ve nasıl yönetildiğine çok bağlı.
Bu hafta neler oldu?
-TCMB enflasyonla mücadele için güçlü bir faiz artışı yaptı ve yeniden rezerv biriktirme adına önemli bir adım attı.
-Aynı günlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğu sürerken, iktidar Kanal İstanbul projesinin inşaatının bir parçası olarak, İstanbul’un en kritik içme suyu kaynağı olan Darlık barajı rezerv havzasında iş makinaları ile 24.000 konutluk bir projeye başladı.
-Kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin önde gelen büyük şirketlerinin notlarını düşürdü.
-Tanınmış bir elektronik üreticisinin kredi notu kırılınca uzun vadeli dolar cinsinden ihraç ettiği (2029 vadeli) Eurobond faizi %9.30’dan %15.5’e fırladı.
Bu gelişmeler, ekonomide yaşanan sorunun yalnızca enflasyon olmadığını, daha derin bir finansal istikrarsızlığa doğru ilerlediğimizi ve güven kaybının daha da derinleştiğini açıkça gösteriyor.
Faiz sinyal verir, güven taşır
TCMB’nin doğru olanı ve üzerine düşeni yaptığına gerçekten inanıyorum. Ancak bu faiz artışları, içinde bulunduğumuz sistemsel güvensizliği telafi etmeye yetmiyor. Faiz, piyasalara bir sinyaldir; ama yatırım kararlarını belirleyen asıl unsur, o sinyalin ne kadar taşındığıdır. Güven yoksa, sinyal yankılanmaz, yutulur.
Kredi notlarının düşmesi, şirket iflaslarının gündeme gelmesi, yabancı para cinsinden borçlanmanın pahalılaşması, KOBİ kredilerinin, tüketici kredilerinin ve kredi kartlarının ödenmesinin sorunlu hale dönüşme hızının rekorlar kırması, “faiz artırımı = rasyonelleşme” tezine artık kimsenin inanmadığını gösteriyor.
Çünkü yatırımcı yalnız bugünkü faize değil, yarının siyasi iradesine ve o yükümlülüğün arkasında kimin duracağına ve ülke kapasitesini kimin en iyi şekilde ahenkle kullanacağına da bakar.
Kurumlar ahenkle senfoni çalmazsa...
Para politikası ne kadar sıkı olursa olsun, eğer ülkenin genelinde:
-Hukuk devleti kırılgansa
-Yargı bağımsızlığı tartışmalıysa
-Kurumsal çerçeve yoksa ve kural bazlı bir yönetimden ziyade keyfiyet varsa
-Belediyelere kayyum atanabiliyor ve yargı kararları siyasi araç olarak kullanılabiliyorsa
yatırımcı değil, finansal tanımıyla akbabalar gelir ama onlar da uzun süreliğine kalmaz. Sermaye çok kısa vadede vur kaç için girer ve ilk risk algısında, en son yaşadığımız siyasi gerginlikte olduğu gibi arkasına bile bakmadan kaçar. Nitekim bugün Türkiye’ye gelen sıcak para, üretim, teknoloji ya da istihdam yaratmak için değil, vur kaç için geliyor.
Halk borçla nefes almaya çalışıyor
Bireyler için de tablo vahim: Enflasyonla mücadelede en etkili araç olarak sunulan faiz artışı, dar gelirli yurttaşlar için başka bir bedel anlamına geliyor. Yıllık %127 artış gösteren sorunlu tüketici kredileri, yine yıllık %250 artışı işaret eden sorunlu kredi kartı bakiyesi, halkın artık yalnızca enflasyonla değil, borçla da boğuştuğunu ortaya koyuyor.
Faiz artırmak bir çözüm olsa bile bu çözüm dar gelirli vatandaşın bedelini en ağır şekilde ödediği bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.
Ahenk mi, gürültü mü?
Para politikasının senfonisi, ancak kurumlar aynı partisyona göre çalarsa güzel duyulur. Eğer tek tek enstrümanlar kendi başına çalarsa ortaya çıkan sadece gürültüdür. Bugün Türkiye’de yaşanan, tam olarak budur. Merkez Bankası zaman kazanmak ve kazanımları kalıcı hale getirmek için çabalayıp dururken, arkada bu zamanı çarçur eden bir siyasi irade vardır.
TCMB’nin kararları teknik olarak doğru olabilir. Ama bu kararlar, güven üretemeyen bir sistemde, bir şefin eksik olduğu bir orkestrada çalınan güzel ama duyulmayan notalar gibidir.
Ekonomide yön bulmaya çalışan bir merkez bankası, siyasi pusulasını yitirmiş bir sistemde yalnız başına kürek çeker. Ve ne acıdır ki, o kürek, çoğu zaman suya değil, boşa gider.