Boşa kürek mi? Faiz artıyor, hukuk eriyor, güven eriyor

Ömer Gencal
Ömer Gencal EkoSpektrum: Piyasa ve Duygular omer.gencal@dunya.com

13 yaşındaydım. İlk kez bir klasik müzik kon­serine gitmiş ve ortamın büyülü atmosferinden çok etkilenmiştim. Sah­neye çıkan sanatçılar, konser başlamadan ön­ce kendi enstrümanları­nı akort etmeye başladı. Yaylar çekildi, nefesli­ler üflendi, teller gerildi.

Herkes aynı anda kendi sesini çıkarıyordu ama ortaya çı­kan sadece gürültüydü. O an hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyo­rum. Ta ki şef sahneye çıkana ka­dar. O an orkestrada bir sessizlik oldu. Ardından şefin tek bir hare­ketiyle müzik başladı. Ve o gürül­tü, bir anda müthiş bir senfoniye dönüştü.

Türkiye ekonomisi bugün, o konser öncesi sahneyi andırıyor. Herkes kendi enstrümanını çalı­yor, ama sanki ortada bir şef yok. Şef olmasını beklediğimiz kişi ise orkestrayı oluşturanlar tarafından pek dikkate alınmıyor; bazılarıy­sa kendi partisyonlarını bile oku­maktan aciz.

Herkes kendi notası­nı çalarken, müziğin ortak bir an­lamı, yönü, duygusu kayboluyor. Ortaya çıkan şey, teknik olarak ses üretse de kulağa sadece gürül­tü gibi geliyor. Çünkü armoni, sa­dece bireysel çabayla değil, ortak bir vizyonla mümkün. Herkes ka­rar alıyor, ama ortak bir düzen, bir ahenk yok.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), geçtiğimiz hafta politika faizini 350 baz puan artı­rarak %46 seviyesine çıkardı. Bant aralıklarını da aynı tutarak üst bandı %49 alt bandı %43.5 seviye­sine yükseltti. Bu karar, teknik ola­rak enflasyonla mücadelede karar­lılık sinyali olarak değerlendiril­di.

Bu karar aynı zamanda Merkez Bankasının bağımsızlığı konusun­da da kuvvetli bir sinyal barındırı­yordu. Bu gelişmelerin hepsi ger­çekten pozitif algılandı. Ama o sin­yalin duyulup duyulmadığı, artık sadece faiz oranına değil, ekono­mik orkestranın kim tarafından ve nasıl yönetildiğine çok bağlı.

Bu hafta neler oldu?

-TCMB enflasyonla mücade­le için güçlü bir faiz artışı yaptı ve yeniden rezerv biriktirme adına önemli bir adım attı.

-Aynı günlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklulu­ğu sürerken, iktidar Kanal İstan­bul projesinin inşaatının bir par­çası olarak, İstanbul’un en kritik içme suyu kaynağı olan Darlık ba­rajı rezerv havzasında iş makina­ları ile 24.000 konutluk bir proje­ye başladı.

-Kredi derecelendirme kuru­luşları, Türkiye’nin önde gelen bü­yük şirketlerinin notlarını düşür­dü.

-Tanınmış bir elektronik üre­ticisinin kredi notu kırılınca uzun vadeli dolar cinsinden ihraç et­tiği (2029 vadeli) Eurobond faizi %9.30’dan %15.5’e fırladı.

Bu gelişmeler, ekonomide yaşa­nan sorunun yalnızca enflasyon olmadığını, daha derin bir finansal istikrarsızlığa doğru ilerlediğimizi ve güven kaybının daha da derin­leştiğini açıkça gösteriyor.

Faiz sinyal verir, güven taşır

TCMB’nin doğru olanı ve üzeri­ne düşeni yaptığına gerçekten ina­nıyorum. Ancak bu faiz artışları, içinde bulunduğumuz sistemsel güvensizliği telafi etmeye yetmi­yor. Faiz, piyasalara bir sinyaldir; ama yatırım kararlarını belirle­yen asıl unsur, o sinyalin ne kadar taşındığıdır. Güven yoksa, sinyal yankılanmaz, yutulur.

Kredi notlarının düşmesi, şir­ket iflaslarının gündeme gelmesi, yabancı para cinsinden borçlan­manın pahalılaşması, KOBİ kre­dilerinin, tüketici kredilerinin ve kredi kartlarının ödenmesinin so­runlu hale dönüşme hızının rekor­lar kırması, “faiz artırımı = rasyo­nelleşme” tezine artık kimsenin inanmadığını gösteriyor.

Çünkü yatırımcı yalnız bugünkü faize de­ğil, yarının siyasi iradesine ve o yükümlülüğün arkasında kimin duracağına ve ülke kapasitesini kimin en iyi şekilde ahenkle kulla­nacağına da bakar.

Kurumlar ahenkle senfoni çalmazsa...

Para politikası ne kadar sıkı olursa olsun, eğer ülkenin gene­linde:

-Hukuk devleti kırılgansa

-Yargı bağımsızlığı tartışma­lıysa

-Kurumsal çerçeve yoksa ve kural bazlı bir yönetimden ziyade keyfiyet varsa

-Belediyelere kayyum atanabi­liyor ve yargı kararları siyasi araç olarak kullanılabiliyorsa

yatırımcı değil, finansal tanı­mıyla akbabalar gelir ama onlar da uzun süreliğine kalmaz. Sermaye çok kısa vadede vur kaç için girer ve ilk risk algısında, en son yaşadı­ğımız siyasi gerginlikte olduğu gi­bi arkasına bile bakmadan kaçar. Nitekim bugün Türkiye’ye gelen sıcak para, üretim, teknoloji ya da istihdam yaratmak için değil, vur kaç için geliyor.

Halk borçla nefes almaya çalışıyor

Bireyler için de tablo vahim: Enflasyonla mücadelede en et­kili araç olarak sunulan faiz artı­şı, dar gelirli yurttaşlar için başka bir bedel anlamına geliyor. Yıllık %127 artış gösteren sorunlu tüke­tici kredileri, yine yıllık %250 ar­tışı işaret eden sorunlu kredi kartı bakiyesi, halkın artık yalnızca enf­lasyonla değil, borçla da boğuştu­ğunu ortaya koyuyor.

Faiz artırmak bir çözüm olsa bi­le bu çözüm dar gelirli vatandaşın bedelini en ağır şekilde ödediği bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.

Ahenk mi, gürültü mü?

Para politikasının senfonisi, an­cak kurumlar aynı partisyona gö­re çalarsa güzel duyulur. Eğer tek tek enstrümanlar kendi başına ça­larsa ortaya çıkan sadece gürültü­dür. Bugün Türkiye’de yaşanan, tam olarak budur. Merkez Banka­sı zaman kazanmak ve kazanımla­rı kalıcı hale getirmek için çaba­layıp dururken, arkada bu zamanı çarçur eden bir siyasi irade vardır.

TCMB’nin kararları teknik ola­rak doğru olabilir. Ama bu kararlar, güven üretemeyen bir sistemde, bir şefin eksik olduğu bir orkestra­da çalınan güzel ama duyulmayan notalar gibidir.

Ekonomide yön bulmaya ça­lışan bir merkez bankası, siya­si pusulasını yitirmiş bir sis­temde yalnız başına kürek çeker. Ve ne acıdır ki, o kürek, çoğu za­man suya değil, boşa gider.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bundan sonra ne olacak? 02 Nisan 2025
 Mektup 26 Mart 2025
Risk ateş gibidir… 11 Mart 2025
Babiş… 18 Şubat 2025