Borçlanma maliyetleri artıyor
FED faizleri, bankalar arası borçlanma piyasasında durumu yansıtan FRA/OIS spreadi ve libordan sonra USD basis swaplarda da yükseliş var. Pek çok teknik terim kullandığımın farkındayım ancak hepsinin ortak noktası piyasada borçlanma maliyetinin arttığına işaret ediyor olmaları Oysa FED faiz artırmıyor, bu satırları okuduğunuzda belki de BOJ daha büyük bir gevşemeye gitmiş olacak ve ECB faizleri ekside. Peki o halde neler oluyor? Avrupa bankacılık sisteminde stres ve FED üzerindeki baskı da bir ay önceye göre artıyor olsa da bu kez gördüğümüz yükselişin önemli bir kısmı kriz koşulları kaynaklı değil. Yani evet bu “kez farklı” ancak yine de negatif etkileri olmayacak demek değil.
2008 krizi sırasında belki duyduğunuz bir terim olan “broke the buck” bir para piyasası fonunun/likit fonun net varlık değerinin (NAV) 1 doların altına düşmesi anlamına geliyor. Normal koşullarda bu fonlar devlet garantisi altında olmasa da kimse para kaybedeceğini düşünmez ve bu ihtimal de gerçekten çok düşüktür. Ancak 2008 yılında bu terimin kullanıldığını gördük .Rezerve Primary Fund bu durumu yaşadı . Bankaya yatırılan bir mevduatın geri dönmemesi veya yatırıldığınız miktardan daha azını geri almanızın sistem üzerinde nasıl bir etki yaratabileceğini tahmin edersiniz. Likit fonların da zarar yazması benzer bir tehlikeyi ortaya çıkarttı.
İşte bu gelişmenin ardından regülatörler harekete geçti ve Ekim 14’te hayata geçirilecek bazı değişiklikler yapıldı (tarih önemli çünkü dikkat ederseniz ağırlıklı 3 ay vadeli göstergelerden bahsediyoruz ve şu anda 14 Ekimin ötesine düşüyor) .Yeni kurallara göre prime fon tabir edilen (bunlar ağırlıklı kısa vadeli şirket borçlanma senetlerine yatırım yapan likit fonlardır) fonların NAV değeri günlük dalgalanmalara paralel olarak açıklanacak yani 1 dolar tabanı sabit değil, dalgalanacak. Buna göre 1 hafta içinde likide edilebilecek varlıkların değeri belli bir eşiğin altına düşerse ( toplamın 30%’u) fon çıkışlara 2% ceza kesebilecek veya 10 gün süresince durdurabilecek. Bu kurallara tabi olmak istemeyen yatırımcılar (sadece kişiler değil, gün sonunda hesabında milyonlarca dolar nakit kalanlar da) ve prime fonların kendisi kısa vadeli devlet tahvillerine yatırım yapan fonlara geçiyor veya dönüşüyor. Zira kimse paranın 10 gün dondurulma riskini göze almak istemiyor. Zira böyle bir durum reel piyasanın da kilitlenmesine neden olabilir. 2007 krizi sırasında kısa vadeli şirket borçlanma piyasası tamamen donmuş ve ancak FED’in alıcı olarak gelmesi ile yeniden hareketlenebilmişti.
Sonuç olarak bu gelişme şirket tahvilleri piyasasından çıkış veya talebin azalması neticesinde getirileri yukarı iterken kısa vadeli devlet tahvillerinde aşağıya bastırıyor. Yani fonlamasını bu piyasadan yapanların maliyeti artıyor. Elbette ceza ve nispeten daha yüksek getiri ile daha düşük ama güvenli getiri alternatifleri farklı yatırımcılara hitap edecek ve yeniden denge noktası bulunacaktır. Ancak sistemin özellikle Avrupa ve Çin bacağı zayıf olduğu için her türlü dalgalanmanın yan etki yaratma tehlikesi de bulunuyor…