Borca yetecek kadar mal varlığı
Yrd. Doç .Dr. Yusuf İLERİ - Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Bugün için Vergi Dairesi Eğitim Projesi (VEDOP) kapsamında borçluların bankalardaki paraları ile gayrimenkulleri, deniz taşıtları ve trafik siciline kayıtlı araçları birkaç tıkla elektronik ortamda tespit edilerek haciz konabilmektedir. Yasalarımız, borçludan mal beyanında bulunurken amme alacağına yetecek miktarda mal varlığı göstermesini, tahsil dairesinin de alacağına yetecek kadar mal varlığını haczetmesini öngörmüştür.
6183 sayılı Kanun’un 55’inci maddesine göre, vadesinde borcunu ödemeyenlere bir ödeme emri tebliğ edilerek, 7 gün içinde borcunu ödemesi veya mal bildiriminde bulunması istenir. 6183 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesine göre asıl olan borcu karşılayacak miktarda mal bildiriminde bulunmaktır. Mal bildirimi servet beyanı olmadığından, borcuna yetecek miktarda mal bildiren amme borçlusunun daha fazlasını bildirmeğe zorlanması mümkün değildir. Bununla birlikte mal bildirimi mutlaka bir malın bildirilmesini ifade etmez. Malı ve geliri olmayan borçluların bu doğrultudaki bildirmeleri de mal bildirimi hükmündedir. Borçlunun mal bildirimini vererek, yaşayış tarzına ve geçim kaynaklarına göre varsa haczi kabil olmayan malını bildirmesi kendi yararınadır. Bir örnek vermek gerekirse 6183 sayılı Kanun’un 70’inci maddesi borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceğini hüküm altına almıştır. Borçlu, varsa böyle bir taşınmazı bunu mal bildiriminde göstermek toplum içindeki yeri, yaşantısı, aile yapısı, birlikte yaşadığı bireylerin sayısı ve evin özelliklerini açıklayarak evin haline münasip olduğuna tahsil dairesini ikna etmek, bu mümkün olamazsa yargıya taşımak suretiyle olası bir haczi engellemesi mümkün olabilir.
Borcun 7 günlük sürede ödenmemesi, mal bildiriminde bulunulmaması halinde vergi dairesi harekete geçmektedir. 6183 sayılı Kanun’un 62’nci maddesinin birinci fıkrasında “Borçlunun, amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.” hükmü yer almıştır. Yasa, amme alacağına yetecek kadar mal varlığı haczolunur demiş demesine, ancak amme alacağına “yetecek mal varlığı” bu malların değerinin belirlenmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki uygulamada kimi durumlarda borçlunun tespit edilen tüm malları haczolunabilmekte hacizlerin kaldırılması ise değer tespiti sonrasına kalmaktadır. Danıştay kararları da haciz konulan malların tamamının değerinin belirlendikten sonra amme alacağına yetecek miktarın üzerindeki mal varlığına konulan haczin kaldırılabileceği yönündedir (Danıştay 14. Dairesi 20.2.2014 tarih ve E. 2012/679 K. 2014/2401 sayılı kararı). Danıştay 3. Dairesi E:1999/2680, K: 2000/24946 sayılı kararında ise “Haczedilen taşınmazların açık arttırma ile satışı yapılarak paraya çevrilmediği gibi bilirkişi marifetiyle rayiç bedellerinin tespiti yoluna da gidilmeden, yapılan menkul malların haciz işleminde” hukuka uygunluk görmemiştir. Menkul mallara değer, kanunun 81’inci maddesi uyarınca haczi yapan memur tarafından biçilir. Gayrimenkullerde ise, Kanunun 91 inci maddesi, rayiç değerin bilirkişinin mütalaası alınmak suretiyle satış komisyonları tarafından tespit edileceğine hükmetmiştir. Değer tespit ve haciz işlemlerinin hızla sonuçlanması ise, borçlunun iki üç yılda bir çıkan yapılandırma yasalarından yararlanmama sonucunu doğurabilir. Yani vergi ilişkisinin her iki tarafı açısından da sıkıntılı bir süreç. Bir taraftan amme alacağının tahsili diğer taraftan vergi kaynağının kesilmemesidir söz konusu olan. Hülasa, 6183 sayılı Kanun’un, “Tahsil dairesine kamu alacaklısı ile kamu borçlusunun çıkarlarını olabildiğince bağdaştırma yükümlülüğünü haciz işlemleri bahsinde getirmesi nedensiz değildir. Vergi tahsilatı alanında büyük bir birikime sahip olan vergi idaresinin zor durumdaki borçlulara yardımcı olabilmek adına bütün inisiyatifini kullandığı bilinmektedir. Bu alandaki temel sorun mükellefin ödeme gücüdür. Kamu yönetimleri, özellikle vergi yönetimi kendilerine borçlu bulunanların ekonomik durumlarıyla da ilgilenmek zorundadırlar. Vergi kaynağının korunması ve sürekliliğinin sağlanması buna bağıldır. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” deyişiyle tarihimize işlenmiş bu ilkenin vergilendirme sürecinin her aşamasında, özellikle vergi icra hukuku alanında işletilmesinin bugünkü ekonomik durgunluk koşullarında yaşamsal önemi vardır. 6736 sayılı Yapılandırma Kanunu’nun bu bilinç ve ilkenin eseri olduğu söylenebilir. Kanunun 10’uncu maddesi onbirinci fıkrasıyla, kanuna göre ödenecek tutarlarla ilgili tatbik edilen hacizlerin yapılan ödemeler nispetinde kaldırılması ve buna isabet eden teminatların iade edilmesi öngörülmüştür. Bu hüküm, “borca yetecek kadar” malın haczolunacağı ilkesinin kanuna uygun formüle edilmiş halidir.