Borç
Türkiye’nin borcu, özellikle döviz borcu sıkıntı yaratıyor. Benim sıkıntım başka. Bu konularda yazmama kararıma rağmen mecbur kalıyorum. Neden mi? Sonunda beni de hasta ettiniz. Yaş gereği herhalde tavuklar gibi uyuyup karga pisliğini yemeden uyanıyorum. Şu sıralar ABD’nin Boston kentinde olduğumdan ve Türkiye’den ile yedi saat geride olduğumuzdan ben uyandığımda bizim oralarda gün ilerlemiş oluyor. Sabah kahvemle ilk sigaramı (doktor dün sigarayı bırak yoksa tahtalı köye ekspres diyerek göz dağı verdi) içerken ekonomi haberlerine bakıyorum. Döviz ne oldu? Ne olacak? Kriz geldi mi? Geliyor mu? Geldi de biz mi kaçırdık? gibi sorular sorarak bu yaşta beni sabah sabah garip işler yapar hale getirdiniz.
Doktor “Sıkıntılarının nedeni zihinsel zehirlenme. Bunları okumayı bırak sabah kahve ve sigaranla YouTube’da Luciano Pavarotti ile Chuck Berry’nin ‘This is a Man’s World’ düetini izle düzelirsin” demek dururken “sigarayı bırak” diyor. Adam haklı. Sigarayı hemen dışardaki masanın üzerine bıraktım. Ama ekonomi haberlerini okumayı bırakamıyorum. Okuyorum ya! Şunun farkına vardım. Ekonomi konusunda gelen soruların, yazarların tartıştıklarının, gazetelerin yazdıklarının çoğu finansman konusunda. Kimse Türkiye’de insan kaynakları, bilgi ve know-how kaynakları, fiziki tesisler ve alt yapı, stratejik işbirlikleri ve ortaklıklar konularında uzun uzun yazmıyor, araştırmalar yapmıyor soru sormuyor. Varsa yoksa finansman.
Hayatım boyu para saadet getirmez ilkesini kanıtlama fırsatı bekledim!! Felek bana büyük paralar nasip etmedi ki para saadet getiriyor mu getirmiyor mu kendim öğreneyim. Onun için paranın saadet getirip getirmediği konusunda kişisel deneyimim yok. Bunun karşısında züğürtlüğün saadet getirmediğini çoğumuz gibi bende bilirim. Bildiğim bir şey daha var. Konu işletmeler olunca para nedir ne değildir, ne işe yarar onu iyi bilirim.
Siz okumaktan bıktınız belki ama ben yazmaktan bıkmayacağım. İşletmeler ürün/hizmetleri üretmek ve pazarlamak için insan kaynakları, bilgi ve know-how, fiziki tesisler ve alt yapı, stratejik işbirlikleri ve ortaklıklar ve mali kaynakları kullanan örgütlerdir. Yani olmazsa olmaz beş kaynağa ihtiyaçları vardır. İşletmeler bu kaynakları hem başlarken hem de zaman içinde tedarik etmek, yenilemek ve en azından harcadıklarını geri koymak için ‘çoğaltmak’ zorundadırlar. Bunu borçlanarak yapabilirler.
Kavramsal anlamda borçlanma bu kaynakların iade edilmek ve bir ücret ödemek şartıyla, yani geçici olarak dışarıdan temin edilmesi demektir. Bu her kaynak için geçerli bir tanım ve düşünce biçimidir. Bu bağlamda her kaynak için yöneticiler bir çok karar arasında bir kaç temel soruya cevap bulmak zorundadır. Bu sorular kaynaktan kaynağa zamandan zamana değişmez. (1.) Hangi kaynaktan (kalite ve miktar olarak) ne kadara hangi üretim ve pazarlama işi için gerekiyor? Ve (2.) Kaynağı nereden temin edebiliriz?
Bunun maliyeti nedir?
Her ne kadar borçlanma yoluyla her kaynağı temin edebilirsiniz. Söz gelimi insan kaynakları konusunda borçlanabilirsiniz. Bazı ihtisas konularında dışarıdan eleman temin edip sonra yolunuzu ayırabilirsiniz. Fiziki tesislerinizi kiralayabilirsiniz. Bilgi ve know-how kaynaklarınızı da bir ölçüde böyle temin edebilirsiniz. Tabii mali kaynaklarınız için borçlanabilirsiniz.
Mali kaynakların onu diğer kaynaklardan ayıran bir özelliği vardır. Mali kaynaklar diğer kaynaklara çevrilebilirler. Türkçesi paranız varsa insan tutabilir, fiziki tesis kurabilir, bilgi ve know-how satın alabilir, stratejik ilişkilere yatırım yapabilirsiniz. Daha önce de defalarca yazdığım gibi mali kaynaklar diğer kaynaklara çevrilebilir ama bu çeviride ‘en iyisini’ elde edeceğinizin bir garantisi yoktur. Söz gelimi, çok paranız olunca en doğru ve kaliteli insan gücünü sizin tutabileceğiniz “doğru bir çıkarım değildir. Buna rağmen bu çevrilebilirlik borçlanmanın ana nedenidir.
Birini işe az maaş istiyor diye tutmazsınız, fabrikanıza bir makinayı ucuz diyerek almazsınız, bedava diye tutup bir know-how’u sahiplenmezsiniz, masrafsız diyerek bir stratejik ortaklık kurmazsınız ama faizi düşük diyerek borçlanmakta duraksamazsınız. Neden? Çünkü bu kaynağı “İstediğim gibi çeviririm” diye düşünürsünüz.
Bunu daha önce de yazdım. Bir ara hem Avrupa’nın hem ABD’nin para basma makinaları fazla mesai yaptılar. Dünyada para bollandı. Ucuzladı. Parayı elinde tutan finansman kuruluşları kime vereceklerini şaşırdılar. Türkiye’de bundan yaralanan!! Ülkeler arsına koşarak girdi. Özel sektörün 2004 yılında toplam borcu 10 milyar kısa vadeli, 37 milyar dolar uzun vadeli olmak üzere toplam 47 milyar dolar. 2016 yılında kısa vadeli borçlar 15 milyar uzun vadeli borçlar 212 milyar dolar. İşin ilginç yanı bu 217 milyar dolar borcun 118 milyar dolarını finans sektörü yapmış. Yani borç verecek olan sektör en fazla borç alan sektör! Bu işte bir garabet yok mu? Dışarıya 100 dolar borçlanırsınız, onu içeride kredi olarak verirsiniz. Elbette faizi ödediğinizin üstünde tutarsınız. Oturun bir hesaplayın. Olup biteni anlarsınız. Reel sektörün borcu da geriye kalan 88 milyar dolar. Peki bu borcu kim vermiş? Başta İngiltere (30 milyar), sonra Almanya (23 milyar) sonra ABD (20 milyar) ve dördüncü olarak hani kavgalıyız ya Hollanda (18 milyar). Neticede Türkiye’nin döviz cinsinden dış borcunun GSYH'ye oranı Aralık 2016'da yüzde 55.7. Bunun yüzde 34.6'sı özel sektöre, %12.8’i finans sektörüne, %8.2’si kamuya ait.
İki soru var. Bu kadar borç alınan para Türkiye’nin hangi kaynak birikimine aktarıldı? Ve bu böyle devam edecek mi? Öncelikle, para eskisi kadar bol ve ucuz olmadığı için balayı bitecek ama daha hala dışarıda isteyene para var. O kadar pahalı da değil. Daha hala dışarıdan para bulabilirsiniz. Gelgelelim bu borçlanmanın sonuçları göze batmaya başladı.
Nitekim BDDK Başkanı Akben “Daha önce bireylerin konut ve otomobil almak için bankalara döviz borçlandığını ve her döviz artışında da ellerinde pankartlarla bankaların önünde dövizzede grupları oluştu. 2013’te bireylerde döviz borçlanmasını yasaklayarak bunun önüne geçtik. Çok şükür ki bu yasakların faydalı bir şey olduğunu gördük” diyor. Türkçesi vatandaşın döviz borçlanması yasak. Bu arada sayın Mehmet Şimşek de “Merkez Bankası'nın, şirketlerin döviz borcu için oluşturulan ve altyapı çalışması tamamlanan yeni takip modeliyle veri toplamaya başladığını ve Türkiye genelinde yabancı para borcun yaklaşık yüzde 23’ünü oluşturan yaklaşık 110 firmanın verileri bir ay içinde toplanacak" diyor ve ekliyor “Reel sektör kur riskinin yönetilmesinin de çok ciddi bir konu. Küresel ekonomideki belirsizliklerin devam ettiği bir ortamda Türkiye'nin döviz kuru oynaklığına karşı ilave tedbirler alması önemli. Bu tedbirlerin alınması ve gerekli düzenlemelerin yapılması için şirketlerin ne kadar döviz borcu olduğunun doğru tespiti önemli. Reel sektörün kur riskine yönelik sağlıklı bir gözetim imkanının oluşturulması için Merkez Bankası tarafından "sistemik risk veri takip modeli" oluşturuldu”. Türkçesi, kurumların da döviz borçlanmaları şimdilik yasak değil ama takipte. Bakan haklı hele yeni KHK ile devlete döviz borcu olanların borçlarını sabit tutulan 3.5338 TL’lik dolar ve 3.7086 TL’lik euro kuru baz alınarak TL ile ödemeleri kararlaştırıldığı için ve şu anda dolar 3.64 TL, yıl sonu tahmini 3.95 TL olduğu için takip faydalı!!
Sağlıcakla kalın