Borç sorunu ağırlaşıyor
Türkiye de siyasi erk ağır iktisadi ve siyasi sorunlarla uğraşırken, dünyada neler olduğuyla çok ilgilenmiyor. Ana akım medya da siyasi iktidara destek haberlerinden yer kalırsa, dünyadan haberler diye sosyal medya da en çok tıklanan görüntüleri vermekle yetiniyor. Yüzümüzü biraz dünyaya dönsek, birçok ülkede ekonomide işlerin özellikle düşük ve orta gelirliler ile KOBİ’ler için pek iyi gitmediğini, bunun siyasi dalgalanmalara neden olduğunu göreceğiz.
Bu hafta başında Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) küresel borç görünümü raporunu yayımladı. Rapora göre küresel borç 2019’un ilk çeyreğinde 3 trilyon dolar daha artarak 246 trilyon dolara yükselirken, dünya GSYH’sının da yüzde 320'sine ulaştı. Bu borcun 179.6 trilyon doları gelişmiş ülkelere, 68.9 trilyon doları da gelişmekte olan (moda terimle) yükselen ekonomilere ait. Dünyada borç stoku hanehalkın da 46.6 trilyon dolar, finansal olmayan şirketler de 72.6 trilyon dolar, kamu da 67.0 trilyon dolar ve finansal sektör de 61.8 trilyon dolar düzeyinde.
En yüksek borç/GSYH oranı Japonya'da
Kamu borçlanma oranının (borç/GSYH) en yüksek olduğu ülke yüzde 226.4 ile Japonya, yüzde 152.7 ile Lübnan, yüzde 105 ile İngiltere ve yüzde 109.1 ile ABD. Hanehalkı borçlanmasında ise ilk üç sırayı yüzde 99,0 ile Güney Kore, yüzde 86.7 ile İngiltere ve yüzde 74.6 ile ABD takip etmekte. Reel sektör borçlanmasında ise sıralama şöyle: Çin yüzde 155.6 (Hong Kong’da oran yüzde 224), Singapur yüzde 116.9, Japonya yüzde 102,5. Finans sektör de en borçlu olanlarda yüzde Singapur yüzde 188.0, İngiltere yüzde 151.7 ve yüzde 123.5 ile Japonya.
Borçlanan var ise, borç veren de vardır. Dolayısıyla borçlanmadan kaynaklanan faiz gelirine de bunlar -borç verenler- el koymakta. Borç alanların ödedikleri faiz aynı zamanda gelir transferi demek. Borçlanma arttıkça borç verenlerin servetleri de artar. Hanehalkının elde ettiği ücret geliri ile ödediği faiz ya da bir KOBİ’nin elde ettiği kar’dan ödediği kredi faizi, ücret ve kar gelirlerinin faiz geliri elde edenlere bir transferdir. Küresel kriz öncesi sermaye akımlarının serbest hale getirilmesi kredi hacmini artırmış, başlangıçta kredi kullanarak tüketimini artıran hanehalkını, yatırım yapan KOBİ’yi mutlu etmiş, ancak bu borç kriz sonrası kabus gibi başlarına çökmüştü.
Kriz çözmeye yönelik politikalar borcu artırdı
Krizi çözmeye yönelik politikalar bu borcu azaltmadı, tam aksine arttırdı. Çünkü bu politikaların amacı borçları ödenebilir kılmaktı. Demokratik ülkelerde bu yapılanma iktidarların başını yedi. İngiltere’de muhafazakârlar parlamentoda çoğunluğunu yitirdi, Yunanistan’da hükümet iki defa değişti, son olarak Syriza iktidardan düştü. Bizim gibi anti demokratik ya da hybrid (melez) demokrasi ile idare edilen ülkelerde ise ideolojik söylemlerle iktidarlar yaşam sürelerini uzatabildiler. Ancak bu sürenin de bir sonu bulunmakta, üstelik süre de oldukça acılı geçmekte.