Borç düşükse sevinmeli miyiz?

Ömer Gencal
Ömer Gencal EkoSpektrum: Piyasa ve Duygular [email protected]

Hazine ve Maliye Ba­kanı Mehmet Şim­şek, 3 Ocak 2025’te X hesabından, 2024 yılı­na dair bir ekonomik bi­lanço paylaştı. Paylaşım­ları arasında özellikle borçluluk oranları dik­katimi çekti.

Bunlar ara­sında hane halkı borç­luluğuna dair veriler ise (Grafikte kırmızı okun gösterdiği bar) beni derin bir dü­şünceye sevk etti. Bu düşünceler arasında bir yandan da, ilk evi­mi almak için yaptığım borçlan­ma sürecindeki hislerim aklıma geldi: biraz korku, bolca heyecan, müthiş bir gurur ve tarifi imkan­sız bir mutluluk... O dönemde, 28 yaşındaki bir genç olarak, gelece­ğe umutla bakıyor ve borçlana­rak yaptığım bu atılım nedeniy­le daha çok çalışmak için motive oluyordum. Bu borçlanma benim adıma gelecek için bir yatırımdı.

Ancak şimdi, borcun düşüklü­ğünün bir başarı ölçütü olarak görülüp görülmemesi gerekti­ğini sorguluyorum. Bu nedenle, Bakan Şimşek’in verdiği verile­ri gelişmiş ve gelişmekte olan ül­kelerle karşılaştırarak değerlen­dirmeye çalıştım.

Konut kredilerindeki düşüş: Başarı mı, sorun mu?

Yandaki tablo (Tablo1) olduk­ça çarpıcı: Arjantin hariç, diğer tüm ülkelerde hane halkı borç­luluk oranı Türkiye’den belirgin şekilde yüksek. Ancak burada dikkat çeken başka bir nokta var: Bu ülkelerdeki hane halkı konut kredilerinin Gayri Safi Milli Ha­sılaya oranları da Türkiye’den oldukça fazla. Kısaca kişi başı borçluluk bu ülkelerde neredey­se Türkiye’nin on katı kadar.

Türkiye’nin konut kredilerin­deki tarihsel gelişimine baktığı­mızda, 2014-2017 yılları arasın­da konut kredilerinin Gayri Sa­fi Milli Hasıla’ya (GSMH) oranı %6,25 civarındaydı. Ancak 2018 sonrası bu oran hızla düşerek gü­nümüzde %1,65’e kadar geriledi. Özellikle 2021’de uygulanan ult­ra gevşek para politikası, bu dü­şüşte büyük bir katalizör oldu. Bu dönemde konut fiyatları astrono­mik artışlar gösterirken, konut ihtiyacı olan kesimlerin gelirle­ri maalesef aynı oranda artmadı. Üstelik konut kredilerine tutar olarak da kısıtlar geldi.

Peki bu durumun asıl sonucu nedir? Öncelikle barınma konu­sunu ciddi şekilde sorgulamamız gerekiyor. Türkiye’deki konut sa­hipliği oranı hızla düşüyor. Bah­çeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Mer­kezi’nin TÜİK verilerine dayana­rak hazırladığı 2022 tarihli araş­tırma, konut sahipliğinin 2014 sonrasında keskin bir düşüş ya­şadığını gösteriyor.

Barınma: Artan fiyatlar ve azalan umutlar

Özellikle 2021 sonrasında hız­la artan konut fiyatları, kira enf­lasyonunu da tetikleyerek barın­mayı Türkiye’de ciddi bir kriz ha­line getirdi. Enflasyon nedeniyle bozulan gelir dağılımı, artan ko­nut kredisi faizleriyle birleşince, konut sahibi olmak artık birçok kişi için bir hayalden öteye geçe­miyor. Orta gelir grubunda yıllar­dır çalışan insanlar bile bu hayali gerçekleştiremiyor.

Gençler arasında ise durum da­ha vahim. Türkiye’de umutla ge­leceğe bakması gereken gençler, bu tablo karşısında borçlanmayı değil, barınma konusunda çare­sizliği seçiyor. Halbuki borçlan­mak, doğru koşullarda, bireyleri motive edebilir ve geleceğe yatı

 yatı­rım yapmalarını sağlayabilir. Bu sebeple borçluluğun düşük ol­ması, tek başına bir başarı ölçütü olarak değerlendirilemez.

Sonuç: Düşük borç, yüksek sorunlar

Borcun düşük olması, eğer eko­nomik dinamikler doğru bir ze­mine oturmuyorsa, başarıdan çok bir sorunun göstergesi ola­bilir. Barınma gibi temel bir ihti­yacın karşılanmasında toplumun geniş kesimlerinin zorluk çekti­ği bir ortamda, düşük borçlulu­ğun başarı olarak lanse edilme­si yanıltıcıdır. Daha adil bir gelir dağılımı, konut piyasasında eri­şilebilir fiyatlar ve dengeli kre­di politikaları olmadan, bu tablo­yu tersine çevirmek mümkün gö­rünmüyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar