Borç deflasyon sarmalı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Deflasyon enflasyona alışan bizler için ters bir kavramdır. Latince flatus sözcüğünden türeyen deflasyon, hava kaçırma, sönme anlamına gelir. Özellikle biz Türkler yıllarca enflasyonu atalet kazanmış bir sorun olarak gördüğümüzden dolayı fiyatlardaki düşüşün sorun olabileceği hiç aklımıza gelmedi. Ancak fiyatlardaki düşüş ile birlikte üretimdeki azalma dünyanın başına bela olmuş durumda. ABD, Japonya, Almanya ve İngiltere tartışmasız bir şekilde bu krizin ağına düştü.

Krizin deflasyonist yönünün ağır basması nedeni ile alınan ilk önlemler faiz oranlarını aşağıya çekmek ve para arzını artırmak oldu. Doğrusu bu atağın, şimdilik pek bir etkisi olmadı. ABD ve Japonya'da faiz oranları reel olarak negatif düzeye inmiş durumda. Buna rağmen ne tüketim yapan var, ne de yatırım yapan. Peki neden? Sorunun yanıtını vermek için, 1929 bunalımı çerçevesinde ve kuramsal boyutta iki iktisatçının görüşlerinden yararlanmak gerekiyor.

1929 krizi dünya ekonomisinin yaşandığı en büyük krizdir. İktisatçılar krize doğal olarak farklı şekillerde yaklaştılar. ABD'nin önemli iktisatçılarından I.Fisher krizi hafife almış ve geçici bir dalgalanma gibi görmüştü. Buna karşılık Keynes, krizin derinleşeceğini ve sorunun sadece parasal önlemler ile çözülemeyeceğini vurguladı. Gelişmeler Keynes'i haklı çıkardı. 1929 krizi ABD başta olmak üzere dünyayı büyük bir deflasyonist krize sürükledi. ABD'de işsizlik oranı yüzde 30'lara ulaştı, sanayi üretimi yüzde 50 düştü. Keynes, ekonominin kendi dinamikleriyle bunalımdan çıkılamayacağını gördüğü için, devletin ekonomiye müdahalesinin zorunluluğunu dile getirdi. Çünkü Keynes deflasyonun talep yetersizliğinden kaynaklandığını tespit etmişti. Ona göre özel kesim, tüketim ve yatırım harcaması yapmıyorsa, kamu harcamaları artırılarak talep artışı sağlanabilirdi ve böylece talep yetersizliği ortadan kaldırılabilirdi. Nitekim öyle de oldu. Önce Roosevelt'in "yeni anlaşma" (New Deal) önlem paketi ardından II. Dünya Savaşı kapitalist dünyanın bunalımdan çıkışını sağladı. 

1929 krizinin gelişim sürecini iyi yakalayamayan I. Fisher, buna karşın deflasyonist süreçte  tüketicilerin ve yatırımcıların harcama eğiliminden neden vazgeçtiğini doğru analiz etti.. Ona göre deflasyonist krizde harcama yapılmamasının nedeni tüketicilerin ve yatırımcıların çok borçlu olmalarıdır. Borçlular adeta bu süreçte yere çakılmış durumdadır. Üstelik fiyatlar düştüğü için borçlarının reel değeri de yükselmektedir. Fisher, burada bugünkü krizi anlamada da işimize yarayacak bir çözümleme yaptı. Nitekim son krizde ABD'de sadece morgage kredi borçları 10 trilyon dolar düzeyindedir. Eğer Fisher'in görüşünden yola çıkarsak ABD'nin krizden 780 milyar dolarlık bir paketle kurtulma şansı bulunmamaktadır.

Çözümün sırrı yine devlet müdahalesinde yatmaktadır. ABD'de devlet ancak bankaların ellerindeki geri dönmeyen, adeta çöp niteliğindeki bu kredileri satın alarak borç deflasyon sarmalını kırabilir. Bu da krizin ABD'ye maliyetini daha da artırır. Gelinen noktada belki de yanıt aranması gereken soru da ABD'nin bu maliyete katlanıp katlanamayacağıdır. Galiba ABD hükümeti sorunun yanıtını biliyor, fakat itiraf etmekten korkuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019