Borç batağındaki kulüplerimiz ya da mali başarı ve sportif başarı üzerin

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR [email protected]

Kulüplerimizin mali durumlarındaki olumsuzluklar tüm yakıcılığıyla devam ediyor ve bu sorunlar onların geleceklerini tehdit altına almış durumda... Mali başarıya ulaşmadan sportif başarı, sportif başarıya ulaşmadan mali başarı ne yazık ki gelmiyor. Son iki yıl içerisinde özellikle Süper Lig'de naklen yayın gelirlerindeki astronomik artış çoğu spor kulübümüzün vergi ve SSK prim borçlarının ortadan kalkmasına yol açtı. Ancak buna rağmen hale vergi ve SSK prim borcu olan Süper Lig ekipleri de bulunuyor. Sorunun son yıllarda alt ligler doğru kaydığını gözlemliyoruz. 

Geçenlerde medyada çok da fazla kendisine yer bulamayan, değişik tarihlerde iki farklı haber yayınlandı. İkisi de benzer konuları içeriyordu. Haberler öz olarak borç batağındaki kulüplerin durumlarını ortaya koymaktaydı. İşte bu haberler aslında böyle bir yazının yeniden kalene alınmasına neden oldu.

Radikal'de, "Spor kulüpleri borç batağında"( ) başlıklı haberi okuyunca, aslında son on yılda spor daha doğrusu futbol kulüplerimizin yapısında çok da önemli bir değişikliğin olmadığını bir kez daha görmüş oldum. Nitekim bundan tam sekiz yıl önce yine buna benzer bir haber nedeniyle NTVMSNBC'de bu konuya ilişkin bir makale kaleme almış ve bazı analizler yapmıştım.( )

Bu haberler sonrası futbol takımlarının böylesi bir borç batağına girmelerinin nedenlerini yeniden analiz etmek gerekiyordu. Neden bir futbol takımı, bu kadar büyük bir borç yükünün altına girer? Bu takımların katlandıkları bu mali külfet, sportif anlamda bir nimete dönüşmekte midir? Yeşil sahalarda başarılı olan takımlar, acaba mali anlamda da başarıyı yakalayabiliyorlar mı? Ya da mali anlamda başarılı olan takımlar, sportif olarak da başarılı olabiliyorlar mı? Daha buna benzer birçok soruya yanıt arayabilmek amacıyla, yeni bir analitik bir analiz kaçınılmaz oluyor.

Ancak analizimize geçmeden önce isterseniz konuya ilişkin yayınlanan haberlere bir göz atalım.

Spor kulüpleri borç batağında!

SGK'ya 71 milyon lira borcu olan 279 spor kulübünün 123'ünün yapılandırmaya gittiğini söyleyen Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, 48 spor kulübünün üst düzey yöneticileri hakkında icra takibi başlatıldığını söyledi.

Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) görev yapan 200 yöneticiye 1 milyon 209 bin TL ödeme emri göndermesi, futbol kulüplerinin kuruma olan borçlarını gündeme getirdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 279 spor kulübünün SGK'ya 71 milyon 130 bin TL borçlu olduğunu, 123 kulübün borçlarını yapılandırdığını, 48 spor kulübünün üst düzey yöneticileri hakkında icra takibi başlatıldığını anlattı.

Spor kulüpleri arasında en fazla sigorta prim borcu Bank Asya 1. Lig takımlarından birisine ait. Kulübün 967 bin liralık sigorta prim borcu var. Borçlular listesinde iki de Spor Toto Süper Lig ekibi bulunuyor. Kayıtlara göre, bu takımlarımızdan birisinin 351 bin 734 lira, diğerinin ise 331.325.47 sigorta prim borcu bulunuyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, futbol kulüplerinin borçlarının sigorta pirim alacaklarından ve uygulanan kanuni faiz ve cezalardan oluştuğunu belirtti. Kulüpte yöneticilik yapmış kişilerin 'müştereken ve müteselsilen' borçtan sorumlu olduğuna anımsatan Dinçer, borçların on yıla kadar tecil ve taksitlendirilmesi imkânı getirildiğini, 2008 yılı Mayıs ayında yapılan yasa değişikliği ile iki ay içinde başvuranlara, borçları iki yıl taksitle ödeme imkanı sağlandığını anlattı.

279 kulüp, 71 milyon borç

Dinçer'in verdiği bilgiye göre; başta futbol kulüpleri olmak üzere spor dünyası SGK'ya büyük miktarda borç taktı. Toplam 279 spor kulübünün SGK'ya sigorta primleri gibi kalemlerden 71 milyon 139 bin TL borcu bulunuyor. 123 spor kulübü borçlarını taksitlendirmek için kurumla anlaştı. 15 spor kulübünün taksitlendirmesi devam ediyor, 26 spor kulübü de borçlarını yeniden yapılandırmayı tercih etti. 48 spor kulübünün üst düzey yöneticileri hakkında icra takibi başlatılırken, diğer borçlu kulüplerin tüzel kişiliğine yönelik icra takibi devam ediyor.

Devlet Bakanı Özak: "Kulüplere Borç Affı Getiremeyiz" 

Borç batağında olan kulüplere yönelik her hangi bir af konusunun gündeme gelmesinin söz konusu olmadığının altını çizen Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Özak, "Kulüpler için borç affı olmaz. Bizim dönemimizde iyileştirme oldu 4-5 kez. Borcu affettiğiniz zaman bir başkasına haksızlık yapıyorsunuz. Bir de af affı getiriyor. Önemli olan sürdürülebilir bir hale getirilmesinde kulüplerin kulüplere yardımcı olabilmektir. Kulüplerin gelirlerini, televizyon gelirlerini arttırıyoruz. Eskiden İddaa yoktu şimdi o da var. Ürün gelirleri yeni bir yöntem. Reklamla da ilgili. Türkiye ekonomisi iyileşince reklam geliri de artıyor. Vatandaşların forma alma gücü artıyor. Bunlar hep ekonomi ile ilgili. O bakımdan biz kulüplere aslında ekonomiyi iyileştirerek çok yardımcı olduk, havuzda verilen o paraların da Türk ekonomisinin de iyi olmasından dolayıdır. Bu refahla ilgili bir konu. Konu da ekonomi ne kadar iyi olursa kulüplerimizin cebine da o kadar çok para girer." ifadelerini kullandı.

Spor kulüpleri var olan vergi ve Sosyal Güvenlik Primleri nedeniyle önemli bir sıkıntıdayken, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Özak; "ekonomik krizde olan futbol kulüplerinin mali borçlarının affedilerek silmelerinin mümkün olmadığını, ancak borçları yapılandırmaya devam edeceklerini" söyledi.

Futbol kulüplerine ellerinden gelen yardımı yapmaya çalıştıklarını dile getiren Bakan Faruk Nafiz Özak, "Bazı ödeme ve yardımlarda gelen paralar direk maliye ve sigortaya gittiği için ceplerine ayrı girmesi bir para lazım. Bu ancak şöyle olur. Özel sektör verir, kombine alınır, reklam verilir girer. Bunlar olabilir. Diğer resmi paralar kulüplerin cebine girmiyor. Bütün kulüplerimiz böyle bütçeleri düzgün, politikaları iyi kulüpler olursa bu Milli Takım'a da yansır. Milli Takım'daki düşüşün sebeplerine bakarsanız kulüplerin performansı düşünce milli takımın da performansı, Avrupa kupalarındaki başarı düşüyor. Bunu kabul etmek lazım. Onun için kaliteyi yükseltmek için hep beraber uğraşmak lazım.'' dedi.

Büyük kulüplerin gelirleri çok olduğu için çarkı rahatlıkla döndürebildiklerinin altını çizen Bakan Özak, "Tavsiyem şu. Aklın yolu bir. İyi bir işletmeci gelir gider dengesini kurar. Kulüplerimizi yönetenleri hepsi, kendi işlerinde çok başarılı. Kendi işlerinde böyle gelir gider dengesizliği yok. Ama kulüpler sürdürülebilir bir borçlanmaya giriyorlar, gelirlerini devamlı arttırıyorlar, giderleri de devamlı artıyor. Bu şu anda önemli bir sorun. Bunu medya, divan kurulları denetlerken konuşuyor. Kulüplerimizin şuanda yaptığı çok borçlanarak ileriye doğru daha çok gelir elde ederek bu işi sürdürebilmek. Başarılarını ve marka değerini artırmak. Dolayısıyla tribünler dolsun, kombine satayım, ürünlerimi satayım, göğüs reklamımı satayım, kolumdaki reklamımı satayım böyle gidiyorlar. Şuana kadar da gittiler. Ama her kulüp bunu yapamıyor. Çünkü her kulübün marka değeri yüksek değil. O bakımdan bu işin gelir gider dengesini kurmak lazım. Marka değerini yükseltmek ve topluma da mal etmek lazım. Burada da taraftarlara ve sevircilere çok büyük görevler düşüyor." diye konuştu.

Kulüplerimizin devlete olan vergi ve SSK borçlarına ve bunlara ilişkin bakanın açıklamalarını okuduk. Şimdi biz analizimize geçelim.

Sportif ve mali başarının analitik analizi

Analizimiz temelde iki bileşenden oluşmakta. Bu bileşenlerden biri, yani diyagramın düşey bileşeni mali durum mali başarı (MB), yatay bileşeni ise sportif başarı (SB) dir. Diğer bir ifadeyle; iki eksenli analizimizi oluşturmak için, birbirini kesen iki eksenli bir kartezyen koordinat sistemi çizelim önce. Dikey eksen mali başarıyı, (MB); yatay eksen sportif başarıyı, (SB) gösteriyor olsun. İki eksenin kesiştiği 0 noktasına göre (MB)'nin yukarı tarafı, mali durumun pozitif olduğu konumları; alt tarafı ise mali durumun negatif olduğu konumları sergiliyor.

Yani, mali yapıda pozitiflikten kasıt, gelirlerin giderlerden büyük olması, bütçenin açık vermemesi veya en azından denk olması; negatiflikten kasıt ise, bütçe açığının olması ya da giderlerin gelirlerden büyük olması durumudur. Yine 0 noktasına göre (SB)'nin sol tarafı sportif durumun, yani sportif başarının negatif; sağ tarafı ise pozitif sürdüğü konumları temsil ediyor. Bu durumda bu iki eksenin birbirini kestiği noktanın sağında ve solunda üst ve alt bölgeler olacaktır.

Sol üst bölge (II nolu bölge) takımların sportif alanda başarılı olamadıkları negatif durum ile mali performansın olumlu olduğu, pozitif mali durumu (buna örnek, Gençlerbirliği, Kayserispor verilebilir ya da Gaziantep veya borcu olmayan diğer Anadolu kulüpleri buna örnek gösterilebilir); sağ üst bölge (I nolu bölge) hem mali hem de sportif başarının pozitif olduğu olumlu / ideal bölgeyi gösteriyor ki, (buraya geçen yılın şampiyonu Bursaspor'u yazabiliriz. Çünkü geçen yılın şampiyonluğu ve bu yıl Şampiyonlar Ligi'nden gelecek paralarla Bursaspor mali başarıda önemli bir yol kat etmiş oldu.); sol alt bölge (III nolu bölge) hem sportif başarısızlığın ve hem de mali başarısızlığın olduğu, hiç istenmeyen en negatif bölgeyi; sağ alt bölge ise (IV nolu bölge) mali başarısızlığa karşın, sportif başarının olduğu, çoğu zaman görülemeyecek, sıra dışı performansı yansıtan a tipik bir durumu (UEFA'yı kazanan Galatasaray'ı) anlatmaktadır.

Burada ilk aşamada iki sorunun yanıtını arıyoruz:

1- Bugün itibarıyla Türk futbol kulüpleri bu koordinat sisteminin neresindedir?

2- Önümüzdeki dönemde nerede olacaktır?

Nerede duruyoruz?

Bu analizde sportif başarıdan kastedilen, ulusal ya da uluslararası kazanılan şampiyonluklar ile veya bu başarıya çok yakın derecelerdir. Örneğin, Süper Lig'de bugün 3 büyüklerin şampiyonluk dışındaki dereceleri, başarısızlık olarak görülüyorsa da, aslında lig ikinciliği Şampiyonlar Ligi'ne katılabilme olanağı verdiği için, bunu bir yerde başarı olarak görmek gerekir. Ya da şampiyonluğa oynamayan bir Anadolu takımının ligde ilk 3 sıraya girebilmesi ya da UEFA Avrupa Ligi'ne katılabilmesi bir başarı olarak değerlendirilmektedir. Veya Avrupa'da finallere çıkabilme durumu da bir başarı olarak görülebilir.

Bugün futbol kulüplerimize bakıldığında, bu modelde futbol kulüplerimizin büyük bir kısmının mali anlamda performanslarının son derece kötü olduğu; yani diyagramın yatay ekseninin altında yer aldığı görülmektedir. III ve IV nolu bölge olarak nitelendirdiğimiz bu bölge bir anlamda "borç bataklığı"dır.

Bataklıktan kurtulmaya çalışan takımlarımızın bir kısmı, sportif anlamda başarıyı yakalarken, büyük bir kısmının yeşil sahalarda da başarılı olamadıkları ortaya çıkmaktadır. Başta üç büyükler olmak üzere, devlete vergi, SSK vb. borçları bulunan, futbolcusuna taksitini ödeyemeyen bu nedenle çoğu zaman UEFA'lık olan bir durumdan söz ediyoruz.

3 büyüklerin tekelleri

Her ne kadar Süper Lig'de geçen yıl Bursaspor üç büyüklerin tekelini kırarak şampiyon olduysa da, hala ekonomik ve mali anlamda üç büyüklerin lig yapılanması üzerindeki etkileri devam ediyor. Bu yapının kırılmasına yönelik özellikle 2005 yılında havuz gelirleri dağıtım politikalarındaki yapılan değişiklikler nihayet meyvelerini de vermeye başladı. Artık maç başına ve sezon sonuna göre önemli para kazanabilme olasılığı bulunan Anadolu takımları ligde önemli sürprizler yapmaya başladılar ve bu devam edecekmiş gibi de görünüyor. Ancak hala üç büyüklere yönelik "rant politikası" devam ettiği sürece bu transformasyon süreci uzayacakmış gibi görünüyor. Bu durum devam ettiği sürece, bu bölgede yer alan kulüplerimizin, bellerini doğrultabilme olanağı da olmayacaktır, bir bakıma… Bu anlamda üç büyükler bugün IV nolu sağ alt bölgede görünüyor. Yani mali durum negatif bir durum sergilerken, sportif başarı pozitif bir görünüm veriyor. Kısa dönemde bu bölgeden çıkılacağına ilişkin bir görünüm şimdilik yok.

Yukarıda da ifade ettiğim üzere Bursaspor'un geçen yıl ortaya koymuş olduğu performans onları bu analizde I'inci bölgeye konumlandırıyor. Gaziantepspor ve Gençlerbirliği takımlarımız  II nolu bölgede yer alırken; bu iki takımımızın dışındaki diğer takımlarımız III nolu bölgede kendilerine yer bulabilmektedirler. Kısa ve orta vadede III nolu bölgede yer alan takımlarımızın ilk hareketleneceği bölge, IV nolu bölge olarak görülmektedir. Bu takımların başında da taşıdığı potansiyel itibariyle Trabzonspor geliyor. Trabzonspor gerek sportif, gerekse mali başarı açısından rahatlıkla bu bölgeye ulaşabilir. Ancak içinde bulundukları mali yapı şimdilik onların I nolu bölgeye hareket etmelerine pek olanak vermiyor.

Diğer takımlarımızın Lig'de ve Avrupa'da ortaya koyacakları sportif performans onları III nolu bölgeden II nolu bölgeye hareketlendirebilir ancak, pratikte bu oldukça zor görünüyor. Ama bu hareket sağlıklı olabilmenin de bir göstergesi aynı zamanda. Bu hareketlenmede, bir yerde geleceğe yatırım yapmak veya önce mali yapının düzeltilerek, daha sonra sportif başarılara ulaşmaya çalışmak felsefesi bu hareketlenmenin ana temasını oluşturuyor.

UEFA kriterleri ve 2014-15 sezonundan itibaren uygulamaya alınacak olan "Finansal Fair-Play" uygulaması da, takımlarımızın öncelikle III ve (IV) nolu bölgelerden acil kurtulmaları gerektiğini ifade ediyor.

Mali sıkıntılar artarsa

III ve IV nolu bölgelerden kurtulamayan takımların, zaman içinde silinip gitmeleri de kaçınılmaz görünüyor. Bu bölgelerden kurtulma sürecinde, eğer sportif başarılara da ulaşılabiliyorsa; bu başarılar ekonomik olarak ta taçlandırılabilirse, takımların sağlayacakları ciddi maddi gelir, mali yapının da hızla düzelmesini de beraberinde getirebilir. Getirebilir diyorum, çünkü buna en iyi örnek, Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olmasına karşın, ekonomik anlamda bu şampiyonluğu yakalayamamasıdır…

Ama normalinde hedef, ideal olan bölgedir. Yani, hem sportif hem de mali performansın pozitif olduğu (I) no.lu bölgedir. Tüm hareketlenmelerde, gidilmesi gereken bölge burası olmalıdır.

Mali performans olarak III ve IV nolu bölgelerde bulunan takımlarımız, adeta ateş hattında olan kulüpler. Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz üzere Süper Lig'de yer alan 2 kulübün ve diğer liglerde yer alan 277 kulübün borçlarına istinaden haklarında icrai işlem yapılıyor olması bu durumu ortaya koyuyor.

Mali başarısızlık = Sportif başarısızlık

Analizimizde göze çarpan nokta; futbol kulüplerimizdeki mali yetersizliklerin, takımlarımızın sportif yeterliliklerinin de önünü kesmesidir. Bu durum "haksız rekabet"in de beslendiği bir olgu olarak çıkıyor karşımıza. Bugün, örneğin liglerdeki diğer takımlarımız borç batağı içinde yüzmeye çalışırken, üç büyüklere sağlanan çeşitli dolaylı yasal çıkarlar, rant transferi, III ve IV'üncü bölgede yer alan takımların haksız rekabete uğramasına neden oluyor.

Alt bölgelerden üst bölgelere hareketlenme sayısı son derece sınırlı iken, üst bölgelerden özellikle II nolu bölgeden aşağılara doğru hareketliliğin daha fazla olduğunu görmekteyiz. Mutlaka, bunda ülkemizin sosyo-ekonomik yapısının büyük etkileri vardır, ancak bu başlı başına bir etken midir? Onu da sorgulamak gerekir.

Kulüplerimizin mali yapıyı düzeltmeye çalışırken, sportif olarak olumsuz performans sergilemeleri, bu olumlu hareketin önünü kesmektedir. Bu bağlamda yayın haklarından elde edilen gelirlerin dağıtımı, biraz koruyucu bir özellik taşısa da, başka gelir kalemlerinin olmayışı, takımlarımızın ideal bölgeye hareketini mümkün kılmamaktadır.

Alt ligler ile Süper Lig arasındaki mali uçurumun daha da artması diğer kulüplerimize alt yapıdan oyuncu çıkartma olanağının da önünü kesiyor. Her ligde alt ligler, prima liglerin fidanlığı durumundadır ve bu nedenle Avrupa'da özellikle alt liglere hiç te azımsanmayacak ölçüde parasal fonlar transfer olunur. Bu bir gerekliliktir. Bu durum Türk futbolunun geleceği açısından da son derece önemlidir. Alt ligleri güçlü olan ülkeler, rekabetçi yapısı ve futbol kalitesi yüksek liglerdir.

Özellikle Süper Ligimizde takımlarımızın gerek sportif, gerekse mali anlamda Avrupa'da mücadele ettikleri rakiplerinin gerisinde kalmaları bu yapılanmanın patolojik bir sonucudur. Sadece üç büyüklerin bütçesini büyüterek Avrupa ile rekabet edebilme şansını yakalamaya çalışmak doğru bir strateji gibi görünmüyor. Ancak son beş yıl içinde özellikle havuz gelirlerinin önemli ölçüde artması ve bunların dağıtım kriterlerinin rekabetçi dengeyi olumlu etkileyecek şekilde yeniden belirlenmesi taktire değer gelişmeler olarak görülebilir. Ancak bu tek başına yetmiyor. Özellikle kulüp borçlanmalarındaki dengesizlik haksız rekabetin artmasına yol açıyor. Bunun mutlaka kontrol altına alınması en öncelikli görevlerin başında geliyor.

Neler yapılabilir?

Ya da bu aşamada üçüncü ve dördüncü sorular geliyor gündeme. Hem mali performansın hem de sportif performansın pozitif yönde sürdürülebilir kılınması her zaman mümkün mü? Yani birinci iyi seçeneğin yakalanması söz konusu mu? Bu soruya olumlu yanıt verebiliriz. Çünkü dünyada bunu becerebilen ülkeler ve bu ülkelerin takımları var.

Ancak, özellikle Avrupa'da da bize benzer bir portrenin ortaya çıkması; temelde haksız rekabete yol açabilecek ciddi bir kaygı olarak UEFA tarafından değerlendirildiği için, UEFA 2014-15 itibariyle kendisine üye olan ülke liglerinde yer alan tüm takımların mali anlamda disiplinine yönelik aldığı kararlar zaten takımlarımızı mali disipline uymaya davet ediyor onları.

Bu nedenle tüm kulüplerimiz öncelikle mali yapılanmalarını bu kurala uygun hale getirmek zorunda. Aksi halde bu kurallara uyamayan kulüpler lisans alamayacakları için en kriterlere sahip olamayan ülke takımları, UEFA'nın organize edeceği şampiyonalara katılamayacak…Peki UEAF Kriterleri ve Finansal Fair- Play uygulamaları açısından pozitif durum Türk takımları için mümkün mü?

Geçmişe baktığımızda bu sorunun yanıtı kısa vadede pek olumlu görünmüyor. Ama başka bir çare olmadığı da ortada…

Hem mali başarının hem sportif başarının negatif olması mümkün mü? Ne yazık ki evet. Maalesef bu durum, ülke liglerinin kapasite ve kalitelerinin de mihenk taşını oluşturmakta.  

Sonuç

Türk futbol kulüplerinin sağ üst bölgede konumlanmasının, yani hem mali performansın hem de sportif performansı pozitif yönde götürmesinin, geçmiş deneyimler çerçevesinde bakıldığında, kısa ve orta vadede pek mümkün veya kolay olmadığı görülüyor. Madem en iyi durumu gerçekleştirmek ya da kısa süre gerçekleştirilse bile bunu sürdürebilmek mümkün değil, o zaman ikinci iyiyi elde edip onu sürdürülebilir kılmak hedeflenebilir.

İkinci iyiyi kısa vade ve uzun vadede değerlendirirsek; Kısa veya orta vadede takımların hızlı bir şekilde II nolu mümkün olursa I nolu ideal bölgeye hareket etmeleri; yani, öncelikle berbat durumdaki mali yapılarına çeki düzen vermeleri ve daha sonra düzelen yeni mali yapı temelinde, yeni sportif başarılara yelken açmaları akla gelen ilk mantıklı yol…

Kısa vadede ise bir takım mali açmazlar içinde olabilir, negatif bir mali performans sergileyebilir, hatta bu süreç içinde yokluk ve yoksulluklar içinde mucize başarılara da ulaşabilir, takımlarımız. Ama bu bölgede kalıcı ikamet edemez. Sadece, kısa vadede ulaşacağı sportif başarıları parasallaştırarak, buradan mali yapıya kaynak tedariki sağlayıp, ya I nolu sağ üst bölgeye ya da II nolu sol üst bölgeye hareketlenmelidir.

UEFA finansal fair play uygulaması geliyor

UEFA finansal fair play uygulamaları zaten, III ve IV nolu bölgede takımların kalmasına izin vermeyeceğine göre, kulüplerimizin gerekli aksiyomları almaları bir zorunluluk olarak görülüyor. Bunun için öncelikle, futbol kulüp yönetimlerinin günü kurtaran ve popülist uygulamalar yerine, daha radikal ve kalıcı uygulamalara geçmesi gerekiyor. Bu bağlamda futbol kulüplerine kurumsal yönetim modeli önemli ölçülerde yardımcı olacaktır. Kaynaklar çok etkin ve verimli kullanılmalı; sportif performansı artırabilmek için mali performansa da odaklanılmalıdır. Ancak mali performans için ilk koşul öncelikle ortaya sportif performans koymaktır. Sportif performans iyi yönetimle birleşince zaman içinde mutlaka mali başarı da gelecektir zaten. Bir süre sonra sportif performanstan bağımsız mali performans ta söz konusu olabilir ancak bunun için mutlaka marka olmak gerekiyor.

Bu durum kulüplerimizi ciddi ölçüde mağdur ediyor. Süper Lig dahil hemen hemen çoğu kulübün yayın geliri dışında önemli bir geliri bulunmuyor. Bunun en iyi örneğini bu sezon başında Şampiyon Bursaspor dahil 11 Süper Lig ekibinin göğüs reklamı verebilecek bir sponsor bulamamaları, alternatif gelir kaynakları yaratmaya yönelik bir strateji ve planlarının bulunmayışı örnek gösterilebilir. Kulüpler mutlaka başka gelir kalemleri yaratmak zorundadırlar. Bu nedenle ticari anlamda ülkemizin Uluslararası entegrasyonlara girebilmesi, bu konuda takımlarımıza ciddi rahatlıklar sağlayabilecektir.

Yoksa kısa vadede işimiz çok kolay görünmüyor. Önümüzde bir takım UEFA zorlamaları da olsa, biz bu kriterlerin de zayıf karnını yakalayıp, talebe uygun görüntü oluşturma çabalarımız devam edecek gibi görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar