Bonolar Merkez'in faiz politikasında..

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

 

UZMAN GÖRÜŞÜ / Serhan Yenigün / Finansinvest

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın temel varoluş nedeni enflasyonla mücadele, daha doğru bir söyleyişle fiyatlar genel düzeyine istikrar kazandırmak. Ancak Merkez Bankası, son dört ayda arka arkaya açıkladığı para politikası kararları ile yurtdışı emsallerinin izinden giderek büyümede yaşanan gerilemeyi birincil mücadele alanı haline getirmiş durumda. Bu konuda MB'nın doğru bir tercih yaptığını, dezenflasyon sürecinin devam etmesinin de bankanın elini rahatlattığını düşünüyoruz. 2008 Temmuz ayında %12,06 ile son beş yılın en yüksek değerine çıkan yıllık enflasyon (TÜFE), sonraki 6 ayda gerileme göstererek %10 seviyesinin de altına gevşedi. 2009 yılında TÜFE'nin yıllık %7 seviyelerine yaklaşması bekleniyor. Merkez Bankası'nın da benzer hesap ve beklentiler içinde olması, politika faizlerinin son dört toplantıda 525 baz puan aşağı çekilmesine neden oldu. Banka'nın belirlediği bu faiz patikasının piyasa oyuncuları ve tahvil-bono faizleri için de belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Nitekim, aynı dönemde tahvil - bono piyasasında gösterge bileşik faiz oranları %22 seviyelerinden %15'e kadar geriledi. Ancak, piyasa faizlerinin mevcut seviyelerden bir miktar daha gevşemek için önceki dönemdeki kadar olmasa da sınırlı alanı olduğunu düşünüyoruz. Mevcut durumda gecelik fonlama seviyesi olan %12,19'dan yaklaşık 300 baz puan yukarıda olan gösterge bileşikler, 2008 Kasım ayından beri ilk defa fonlamanın bu kadar üzerinde bulunuyor. Enflasyon oranlarının faizler üzerindeki doğrudan etkisi düşünüldüğünde, emtia fiyatlarının 2008 ortalarında başlayan soluksuz gevşeme eğiliminin sene başından itibaren dengelenmesi de dikkat çekici. Emtia fiyatlarının, küresel risk iştahında görülebilecek bir artış ile yeniden yukarı yönlü bir hareket sergilemesi, dezenflasyonun dengelenmesine, MB'nın da faiz indirimlerini durdurmasına yada limitlemesine neden olabilir.

Gösterge bileşik faiz oranlarının, MB'nın son indiriminden sonra hızlı bir gevşeme gösterememesinin nedenleri ise dikkatle takip edilmesi gereken riskleri gün yüzüne çıkartıyor. Dolar'ın, TL karşısında halen güçlü kalması önemli bir neden. Ancak, IMF ile devam eden stand-by sürecinde yaşanan pürüzlerin ve gecikmenin de faizler ve kurlar üzerinde baskı yarattığını görüyoruz. Mevcut seviyelerde tahvil ve bono yatırımları cazip bir görüntü sergilerken, IMF odaklı riskler yatırımcıların temkinli bir duruş sergilemelerine neden oluyor. Yabancı ilgisinin yetersizliği de, 150 baz puanlık yüksek faiz indirimine rağmen gösterge bileşiklerin gevşeyememesinde bir neden olarak sayılabilir. Ancak, sabit getirili Türk varlıklarındaki yabancı payının, İMKB'de hisse senetlerindeki kadar yüksek olmaması nedeniyle bu durumun önemli bir etken olduğunu düşünmüyoruz. Sonuç olarak, Türkiye'nin dış finansman tarafında elini rahatlatacak IMF anlaşmasına bağlı haber akışının yatırımcılar tarafından yakından takip edilmesi gerekiyor. Konuyla ilgili uzlaşı mesajlarının artması ve anlaşmaya ilişkin yapıcı beklentilerin oluşması durumunda bono ve tahvil yatırımlarının mevduat ve repo gibi alternatiflere göre daha kazançlı olabileceğini unutmamak gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017