Bono piyasasının söylediği
Çok teknik olmadan 10 yıllık vadeli bir bononun, ki aslında ABD vakasını tartışıyoruz, getirisi dediğimizde hangi dinamiklerden bahsettiğimize değinmek istiyorum. Söz konusu menkulün cari getirisi yüzde 1.57 civarında. Uzun vadeli getiriler üç bileşene sahiptir:
1- Enflasyon beklentileri; 21 Temmuz itibarı ile yüzde 1.68 olarak görünüyor.
2- Kısa vadeli faizlerin seyri. Buna FED beklentileri diyelim. Piyasa artık faiz artışı beklemiyor. Bu fikre katılmasam da fiyatlamayı ben değil piyasa yaptığı için rakamlara baktığımızda yansıyan düşünce bu.
3- Term/Vade Premium/Primi. Yani 1 yıllık tahvilleri 10 yıl çevirmek yerine 10 yıllık tahvil almak için talep edeceğiniz prim diyelim. Bu prim genelde artı olur. 23 Haziranda yüzde -0.37, 24 Haziran cuma kapanışta yüzde -0.48 ve yüzde 1 Temmuzda yüzde -0.61’di. Şu anda ise yüzde -0.53 seviyesinde. Yani ABD 10 yıllık tahvil getirilerinde düşüşün önemli bir kısmı vade priminden kaynaklanıyor. Söz konusu prim ise 2 şeyden etkilenir: Uzun vadeli menkule olan risk algısı ve bu bononun arzı. Risk algısı ki bonolarda artık herkesin bildiği VIX “korku” endeksi yerine MOVE’u kullanıyoruz artarsa vade primi artmalı. Ancak son zamanlarda böyle bir durum söz konusu değil. Enflasyon korkusu yok ve risk ABD bazlı değil. Arz-talep ilişkisinde ise net bir ABD tahvil talep dengesizliği var. Zira hem getirisi sağlam Avrupa tahvillerine göre çok yüksek hem de likidite açısından hala dünyanın 1 numaralı piyasası. Ayrıca pek çok regülasyon değişikliğinden sonra kaliteli bonoları tutmak akla daha yatkın.
Kısacası ABD 10 yıllıklarında çok farklı dinamikler çarpışıyor ancak seviyelerin çok düşük olduğuna inanıyorum. Zira ABD bu yıl resesyona girmeyecek. Ancak ciddi bir yükseliş için yüzde 1.60-65 aralığı aşılmalı ve ABD dışı gelişmeler yatırımcıları korkuttuğu sürece bu kolay olmayacaktır. Öte yandan bu gösterge her türlü varlığın fiyatlanması için de baz teşkil ediyor. ABD 10 yıllıkları risksiz getiri olarak kabul edildiğinden hisse değerlemelerinden kredi oranlarına kadar pek çok hesabı etkiliyor. Önümüzdeki haftalarda FED’in 1929 krizi öncesinde İngiltere’yi toparlamak ve altın bulyon standardını yaşatmak için nasıl iç hedefl erinden saptığını ve bunun krize neden olduğunu işleyeceğim. Şu anda tahvil getirileri tarihi dip yapmışken FED bilançosunu derhal küçültmeye başlamalı (veya küçülteceği spekülasyonunu piyasaya sızdırarak bono getirilerini toparlamalı) böylece hem piyasada var olan güvenli tahvil talebini tatmin edecektir hem de getiri eğrisinde yaşanan ve yüzde 90 ABD dışı koşullardan oluşan yataylaşmayı engelleyerek bankacılık sistemini destekleyecektir. Aynı zamanda çok büyük bir kaygı olmasa da ilerideki yıllarda getirilerin artması ile portföyünde oluşabilecek olan potansiyel zararları da minimize edecektir. Maalesef bir süredir merkez bankalarının kendilerini getirdikleri noktadan çıkmaları hiçbir piyasaya hasar vermeden gerçekleştirilebilecek bir iş değil. Bu nedenle tüm merkez bankaları çok ve daha çok hasar arasında bir tercih yapmalı ve zamanın bu kez sonsuz olmadığını kabul etmeli.