Bölünme; okuyanlar okumayanlar
Sağdan soldan herkes gazetecileri eleştiriyor. Medya, iyi-kötü olan her şey için adeta hedef tahtası. Habercilik öldü mü? Tartışmasını bile bıraktık. Öldüğünden neredeyse eminiz… Gazeteciliğin nasıl devam edeceğini de nedense tartışmaz olduk. Bir sorun olduğu kesin de küllerinden yeniden doğması için yapıcı ve temeli olan tartışmalar olması gerekmez mi?
Özgürlüklerin yeni bir tarifi mi var? Kişisel bilgilerin korunması ne demek? Bilgi ve habercilik nasıl buluşur? Yorum gazeteciliği diye bir şey var mı? Gazetecilikteki değişimden daha büyük bir değişim mi var? Yorumlamak neden zor?...
Dennis Redmont belli aralıklarla yorumlarına başvurduğum ünlü Amerikalı gazeteci. Meslek hayatını önemli ölçüde Avrupa’da geçirdi. Aktif gazetecilik dönemi Avrupa’nın otoriter rejimler altında ezildiği tarihler… Coğrafya ağırlıklı Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan… Tarih, Redmont için yine yeniden…
Redmont, haberciliğin ve haberin göklere çıkarıldığı dönemin başarılı muhabiri ve yöneticisi. Uluslararası Haber Ajansı AP’nin coşkuyla hatırlanan yöneticilerinden.
Medya ve gazeteciliği konuştuk. Önemli tespitleri var. Biz yalnızca gazeteciliği konuşurken o hedef kitleye de vurgu yaptı. Bölünmüş dünyanın kırıldığı yerlere işaret etti. Nereden bakarsak bakalım, ortadan çatlamış kitleler var… Konuştuklarımızı sizlerle paylaşmasam olmazdı. Bu söyleşinin tamamı Youtube kanalımda da bulunuyor.
Genel anlamda dünden bugüne ne değişti? Yeni gazetecinin genetiğinde ne var?
Aynı anda birçok yeteneğe sahip olması gerekiyor; teknik, çok dilli, araştırmacı. Okuyan, dinleyen ve izleyen, hedef kitle bilgiye nerede ulaşmak isterse orada olacak. Mesajı değişik platform ve formlarda iletme yetkinliği olacak. Bu farklı platfromlar için yeteneklerini çoğaltacak. İletişim ekonomisi ve eko sistemi içinde kalabilmenin tek yolu bu. ABD’de gazetecilerin üçte biri işinden çıkarıldı. Sektör dışında kalmak an meselesi. Kimsenin yeri boş kalmıyor, gidenlerin koltuğu zamanın ruhuna uyan farklı yetkinlikleri olan genç gazetecilerle dolduruldu.
Platformların geleceklerine ilişkin beklentimiz ne olmalı?
Platformlar, facebook, twitter, google, Instagram… hepsi imaj sorunu yaşıyor. Cambridge Analytica Skandalı’nda 80 milyondan fazla kişinin özel bilgilerinin korunamadığı gibi, platformun farklı gerekçelerle kullanıldığı ortaya çıktı. Facebook kurucusu efsane Zuckerberg’in “özür turu” tarihe geçti. Ortaya çıkan soru ve sonuç şu; bu platformlara güvenebilir miyiz, okuduğumuz haberler doğru mu?... Netice; platformların kullanımı düşüyor. Yöneticileri Kongre’de ifade vermeye davet ediliyor. Markaların borsa değerinde düşüş yaşanıyor. Özetle ihtiyacımız olan doğrulanmış, sorgulanmış, güvenilir ve ulaşılabilir haber. Bilgiye ulaşmaya ihtiyacımız var.
Özür dileyen dileyene…
Başından itibaren hatalar var. Platformlar yalnızca bir araç olduklarını iddia ettiler. Kendilerini diyalogları taşıyan bir iletişim aracı olarak tanımlamayı tercih edip, düzenleyici rollerinin olmadığını iddia ettiler. Sonunda polis görevi görmek zorunda olduklarını anladılar. Diğer yandan, yayıncılık el değiştirdi. Yeni yayıncılar platformlar. Onlar hala özür dilemeyi sürdürürken hedef kitle de bombardımandan mutsuz.
Güven?
Bildiğim en önemli ürün “güven”. Pek çok kurum, kuruluş, güven araştırması yapıyor, güven endeksi oluşturuyor. Bazı ülkelerde araştırmacı gazeteciliğe duyulan güvenin kendisini toparlamaya başladığını görüyoruz. Güvenle ilişkilendireceğim ilginç bir konu ise, hedef kitle güven için para ödemeyi kabul etti. Devrim! Okur, okumak, izlemek için sonunda ödeme yapılabileceğini görmeye başladı. Financial Times 15 yıldır verdiği mücadeleyi kazandı, 1 milyon aboneye ulaştı. NewYork Times bu rakamı 2-3’e katladı.
Ekonomik bağımsızlık, özgürleşme getirir mi?
Medya özgürlüğü ABD dahil küresel olarak ticari ve uluslararası bir konu. Popüler bir söylem var; “basın özgürlüğü medyaya sahip olanındır…” Özgürlük göreceli bir şey. Ama rekabetle artar. Aralarından seçim yapabilecek yayın olduğu sürece daha fazla özgürlüğün tadını çıkarabiliriz.
Basın değişirken hedef kitleye neler oluyor?
Toplum ikiye ayrılıyor. Genel kitle eğlence, televizyon izlemeyi tercih ederken, eğitimli kesim ücretli kanallara kayıyor.
Bölünmüş bir dünya içinde mi yaşayacağız?
Çok esnek bir yapı, birinden birine mahkum olacağımız anlamına gelmiyor. Hedef kitle yüzüyor. Şunu da unutmamak gerek, birçok ticari marka hedef kitlesiyle doğrudan konuşmaya başladı. Kendi dünyasını yaratıyor, hedef kitlesiyle aracısız buluşuyor. Kendi haber mekrezlerini kuruyor, medyadan transfer yapıyorlar, gazetecilik deneyimi ve yetkinliği olan kişiler bir marka için çalışmaya başlıyor. Kendi dünyalarına gündemlerine tepki veriyorlar. Yeni bir iş modeli olarak kurumların yarattığı uzman gazetecilik karşımızda.
Medyada konsolidasyon yaşanacak mı?
Rupert Murdock, Time Warner, ComCast gibi büyük grupları biliyoruz bunlar dikey yapılanma içindeler. Eğlence, televizyon, gazete, dergi vb. sahibiler… Bunlarda rekabet sürüyor. Genel kitleye yayın yapan televizyonlarda erime var. Coğraf bağımsız olarak TV izleyicisi Netflix ve benzeri platformları tercih ediyor.
Yorum gazeteciliğinin sonu gelecek mi?
Devam edeceğini düşünüyorum. Kendimizi kandırmayalım yorum en ucuz şey. Konuşan kafalara sahip olmak hem kolay, hem ekonomik. İnsanları 90 dakika bir araya getiriyorsun konuşuyorlar ve maliyeti çok ucuz…. Asıl soru şu; kim neden izliyor? Kendi fikirlerini doğrulatmak için mi izliyorlar?
Ben haberle yorumu ayıran geleneksel görüşün önemine inanıyorum. Üç aşama olacak; haber, analiz ve yorum. Analize para ödeyecek bilgi sahibi olacaksın, yorumda görüşünü geliştireceksin.
Polarize gazetecilik?
Önümüzdeki birkaç yıl daha devam edecek. Avrupa seçim döneminde. Popülizm tavan yapmaya devam edecek. Geleneksel siyasi partiler ya da ana akım siyasi partiler aşırı uçlara cevap veremiyor. Yeni gelişmeler karşısında sessiz kaldıkça biz gelecekte radikal uçlar arasında çatışma, daha fazla nefret söylemi, daha fazla radikalizm göreceğiz. Hatta Avrupa’nın bazı yerlerinde sıcak savaşlara şahit olabiliriz; Balkanlar’da, Katalonya’da patlak verebileceğini düşünüyorum. Dikkatli olmalıyız.
Aynı anda farklı değişimleri yaşamak, ana değişimi algılamayı zorlaştırıyor.
Bazı değişimleri konuştuk ama bazılarına değinemedik bile. Örneğin ses devrimi olacak. Sesli habercilik ana akım olacak. ABD’de halkın %20’si sesli bilgi alışverişi yapıyor.
Bir başka değişiklik siyasette. Eskiden politikacılar seçimden seçime iletişim yapardı. Şimdi 7-24 sahadalar, sürekli iletişim halindeler. Bitmeyen kampanyalar her gün ve tam gün esasıyla sürüyor. Gazetecilik açısından önemli değiştiricilerden biri.
Tekrarlamam gerekirse, kurumlardaki yeni iletişim yapılanmasını da medyayı değiştiren konulardan biri olarak görüyorum.