Blockchain, 10 yıla aracıyı ortadan kaldırır mı?
“Bu fiyatların ne anlama geldiğini bilmiyorum” dedi uluslararası portföy yönetimi ile ilgilenen muhatabım, daha yenilerde, şu bir ayın içinde. “Neyi yansıttıklarını anlamadığım için endişeyle izliyorum doğrusu.” Dünyada hisse senedi piyasaları pek coştu. Amerikan merkez bankasının beklenen faiz artırımını sürekli ertelemesi ortadaki bu coşkuyu açıklamaya tek başına yetmiyor. Ortada teknoloji şirketlerinin hisse senetlerine yönelik bir teveccüh de var. Bakınca görünüyor.
Apple, Alphabet, Microsoft, Amazon ve Facebook gibi teknoloji şirketlerinin toplam piyasa değeri 2,9 trilyon dolar oldu. Apple’ın piyasa değeri, tek başına, Türkiye’nin milli gelirine eşit hale geldi. Bunlar bildiğimiz resmi piyasalarda işlem gören hisse senetleri.
Bir de daha bu piyasalarda ilk halka arzını gerçekleştirmemiş teknoloji şirketleri var. Uber’in değerlemelerdeki değeri 70 milyar dolara ulaştı. Airbnb 50 milyar oldu. Dropbox, SpaceX 10 milyarlarda. Bu kadar da değil.
Neden bir değeri olduğunu bilmediğimiz şifreli paraların toplam piyasa değeri bundan bir hafta önce 150 milyar doları aşmıştı. Hatta ben ilk o vakit bu konuyu Dünya’ya yazmıştım. Bu hafta sonu baktığımda, toplam piyasa değeri 140 milyar dolardı. Şifreli para/jeton dünyasında Bitcoin hala lider. Toplam piyasa değerinin yüzde 48’i bitcoin. Ethereum ikinci. Piyasa payı yüzde 19. Ama doğrusu ya iş bu kadarla da bitmiyor. Şifreli paranın dayandığı blockchain teknolojisini günlük hayata uyarlamaya çalışan startuplar da yakın ilgi görüyor.
İsrail menşeli bir startup olan Bancor Haziran 2017’de 153 milyon dolar topladı ilk para ihracı (initial coin offering-ICO) ile. Bancor ICO’su göz kamaştırdı elbette. ICO bir şifreli para olan ethereum ödemeli olarak yapıldı. Ether, 30 milyar dolara ulaşan toplam piyasa değeri ile bitcoin’den sonra iki numaralı şifreli para cinsi. Bancor, 153 milyon doları yalnızca 3 saatte topladı. Bu startup’ın İsrail dışında ilk aktivitesi de geçen Mart ayında medyada raporlanmıştı. Bancor bu yıl Puerto Rico’da yapılan “CoinAgenda Bitcoin ve Dijital Para Yatırımcıları Konferansı”nda birinci seçilmişti. Bu yıl konferansa dünyanın değişik yerlerinden 8 startup davet edilmişti. Herkes 15 dakikalık sunumunu yapmış ve Bancor birinci olmuştu. Şimdi işte bu Bancor Haziran’da hem de 3 saatte startup dünyası için rekor düzeyde yatırım aldı.
Bu arada, blockchain startup’ı Bancor’un isminin üstat Keynes’in 1940-1942’de önerdiği uluslararası para birimi bancor’dan geldiğini de parantez içinde ekleyeyim. Bancor’u kuranlar önemli bir probleme çözüm getirmek üzere yola çıkmışlar. Bir startup’ın aktivitelerini finanse etmek için ihraç ettiği şifreli para/jeton’ların likiditesini sürekli temin edebilmek için bir algoritma tasarlamışlar. Böylece Startup’ların herhangi bir aracıya ve dahi bir borsaya ihtiyaç duymadan kendi başlarına, kendi dertleri ile dertlenen, neyle ilgilendiklerini bilen başkalarını bularak büyüyebilmelerinin önünü açmışlar. En önemli soruna, çıkış meselesine acil bir çözüm yolu bulmuşlar. Neden? Mevcut finansal aracı kuruluşlar, borsalar hep statükonun parçası da ondan. Bu nedenle bir startup’ın bunların dikkatini çekebilmesi son derece zor. Ancak blockchain teknolojisi, kestirme sonuçlara imkan hazırlıyor. Bu nedenle de iyi.
Geçenlerde “10 yılda banka kalır mı?” diye sorduğumda, twitter’dan biri bana “10 yıla TEPAV kalır mı?” diye sormuştu. Bakın buna da bir cevap var. Bancor’un yaptığı, Bancor gibi startupları ortaya çıkaran kuluçka merkezlerinin yaptığı aslında bir nevi, laboratuarlı think tank (think tanks with labs) faaliyeti. Son derece hayatın içinde ve teknik. Kamu politikasının ayrılmaz bir parçası aynı zamanda. Soruna teknolojiye dayalı bir cevap tasarlarken, değer yaratılıyor. Üstelik kamu politikasında kapsamlı değişiklik gerektiğinden, eskisi gibi bir farkındalık kampanyasına da ihtiyaç var yine. Fark şurada, eskisi ile yenisi arasında, düşünce kuruluşu açısından: Bu yeni halde çözüme yönelik geyik değil, doğrudan iş yapılıyor.
Bugünlerde, bir nevi, dotcom çılgınlığı dönemi gibi bir dönemin içindeyiz yine. Baştaki alıntıyı hatırlatırım. Fiyatların neyi temsil ettiğini dotcom çılgınlığı döneminde de anlamıyorduk. Hatırlayın 1997-2001 döneminde Amerikan Nasdaq borsası patlıyordu. İnternetin başlama yılındaydık. Ortalığı teknoloji şirketleri sarmıştı. Fiyatlar sürekli yükseldi. Sonra 2000-2002’de balon patladı. Ama o çılgınlık dönemi, mesela İsrail’e çok iyi geldi. İsrail dotcom çılgınlığı dönemi sayesinde “Startup ülkesi/milleti” olarak anılmaya başlandı. 2000’de Nasdaq’a kote 33 İsrail firması olmuştu. Şimdilerde bu sayı 70i aştı.
Neden böyle oldu? Pasteur’ün dediği gibi “İş gözlem yapmaya geldiğinde, talih, hazırlıklı zihinlere güler.” Bakarken neyi aradığınızı biliyorsanız, görürsünüz. Yoksa neyi aradığınızın farkında değilseniz, yalnızca bakakalırsınız. İsrail, 1990’ların sonunda teknoloji startuplarını destekleyecek ortamı hazırlamıştı. Dotcom balonu en çok İsrail’e yaradı.
Şimdi şifreli paranın dayandığı blockchain teknolojisine dayalı startupların öne çıktığı bir dönemdeyiz. Blockchain bir nevi ortak yevmiye defteri tutmak gibi bir şey. Tüm işlemleri tarih sırasıyla kaydettiğiniz bir sanal defter. Bu defterin her bir sayfasını bir blok olarak alırsanız, defterin tümü bir bloklar zinciri oluşturuyor. Blockchain teknolojisi sayesinde, kamu otoritesine gerek kalmaksızın iki kişi kendi aralarında güvenle işlem yapabiliyorlar. Neden? kamuya açık yevmiye defterine ayrı ayrı bakabildikleri için elbette.
En son Alman demiryolları şirketi Deutsche Bahn (DB) bilet satışlarını blockchain teknolojisini kullanarak yapmak üzere çalışmaya başladı. DB blockchainleşmeye karar verdi. Ne demek? Acentaların işi zor demek. Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu (SEC) blockchain teknolojisi için bir çalışma grubu kurdu ve geçen ay, ilk para ihraçlarının (ICO) menkul kıymet ihracı olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar verdi. Yine İsrail Sermaye Piyasası Kurulu (ISA) blockchain tabanlı işlemler için bir çalışma grubu oluşturdu. Benzer bir çalışmayı Hindistan sermaye piyasasında da görebiliyoruz. Burası sessiz.
Benim buradan gördüğüm şudur: Birincisi, startup yarışmaları, aktiviteleri düzenlemek, ne olduğunu bilmiyorsanız, size oyun gibi geliyor olabilir. Değildir. Bancor deneyimi bunun böyle olmadığının pek güzel bir kanıtıdır. Çıkış yapabilmenin yolu, dünyanın neresinde olursa olsun aynı dertle dertlenenlere ulaşabilmektir. Türkiye’nin kaliteli startuplar açısından utanılacak bir durumu da yoktur. Problem çıkış yollarının iyi tasarlanmamış olmasındadır. TEPAV’ın BIO Startup programının iki yıllık tarihi her açıdan buna şahittir.
İkincisi, yeni teknolojilerde mesafe almak söz konusu olduğunda, kamunun hareketsiz kalmadığı yerlerde, özel sektörün de harekete geçtiğini gözlemleyebilmek mümkündür. Türkiye’nin tarihi bu açıdan utanç vericidir. “Hele bir teknolojiler otursun, biz sonra bakarız” diye merak etmeden beklemek tam da Pasteur anlamında talihi küstürmek için tedbir almak anlamına gelmektedir. Türkiye bu hatayı sürekli yapmaktadır. Neden? Cehaletten elbette.
Üçüncüsü, blockchain teknolojisi her alanda aracıyı ortadan kaldırma imkanını getirdiğine göre, bütün bu borsalar, aracı kuruluşlar, acentalar ve dahi bayiler sonunda ne işe yarayacaktır? 10 yıl sonra bunların ne kadar ayakta kalacaktır? Servis sektöründe azalan istihdam için ne yapmak gerekecektir? Şimdi bunlara bakıp, “o vakit olmasın” demeyin. Zaten olacak. Marifet, şimdiden hem bu teknolojik değişim sürecinde yer bulmak, hem de bu yıkıcı sürecin sonuçları üzerine düşünmeye başlamakta.
Dünyanın sahici gündemi teknolojik yenilenmedir. Yalancı gündemlere kapılmayın derim ben. Türkiye’nin sahici büyüme ve istihdam gündemi de teknolojik yenilenmeden geçmektedir. Yalancısına kanmayın.