Bizim seçimleri beğenmiyor musunuz?

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

Biz kendi seçim süreçlerimizi çok tartışıyor ve beğenmiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bizde de kaset skandalları, dinlemeler vs. gördük. Ama seçim süreçlerinin gerçekten ne kadar kariyer yıkıcı olabildiğini görmek istiyorsanız, sizi Fransa’ya davet ediyorum. Yaşananları şöyle bir hatırlayalım mı?

■ Dominique Strauss-Kahn: IMF Başkanı olarak bir önceki seçim döneminin potansiyel Cumhurbaşkanı adayıydı. Sarkozy’ye rakip olarak görülüyordu. Ne olduysa oldu, bir anda New York’ta bir otel odasında temizlikçi bir kadına cinsel taciz iddiası çıktı ortaya. Otel koridorlarındaki iç çamaşırlı resimleri servis edildi. Gözaltına alındı. Bu arada birçok isim çıktı, Kahn’ın kendi düzenledikleri seks partilerine katıldığını iddia etti. Sonuç? Kahn mahkeme tarafından suçsuz bulundu, ama siyasi kariyeri bitmişti.

■ Christine Lagarde: Fransa’nın Ekonomi Bakanı iken, Avrupa krizi sırasında Kahn olayı sonrası IMF Başkanı oldu. O da IMF başkanı olarak görev yaparken, evi basıldı, aramalar yapıldı. Gerekçesi, bakanlığı sırasında Marsilya futbol kulübünün başkanı olarak bilinen, ama aslında Marsilya’nın neredeyse yarısına sahip olan ünlü işadamı Bernard Tapie’ye usulsüz imkan tanıdığı, kayırmacılık yaptığı iddiasıydı. İddialar tam da bir önceki seçim döneminde adı cumhurbaşkanı adayı olarak geçerken oldu. İki kez ifade verdi. İkincisi de bu seçim dönemi öncesine denk geldi. Sanki kendisine ‘Aman ha’ denir gibi.

■ François Hollanda: Sosyalist Parti’nin başında büyük ümitlerle cumhurbaşkanı oldu. Ama skandallar onu görevdeyken yakaladı. Motosikletle çapkınlığa giderken yakalandı. İkinci hatta üçüncü sevgilisi olduğu ortaya çıktı. Sonuç? Görevdeyken popülaritesi en düşük cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Üstelik, ikinci döneme aday olmayan ilk cumhurbaşkanı olarak da tarihe geçti.

■ Nicolas Sarkozy: Hollande’a seçim kaybettikten sonra siyaseti bıraktığını, eski top model eşi Carla Bruni ile sakin bir yaşam süreceğini söyledi. Sükuneti 2 yıl sürdü. Partisi UMP’nin cumhurbaşkanı adayı olmak için yeniden harekete geçtiğinde Fransız seçim lanetinin gadrine uğradı. 2007 seçim kampanyası için Fransa’nın en zengin kadını, Loreal’in sahibi olan Lilienne Bettencourt’dan seçim kampanyası finansmanı için zarfl ar içinde para aldığı iddiaları yeri göğü inletti. Hemen ardından, 2012’de kaybettiği seçimde 18 milyon euro’luk kaynağı usulsüz harcadığı gerekçesiyle savcılık resmî soruşturma açtı. Sonuç? Sarkozy kendi partisinde aday olamadı. Yerine ise eski Başbakan François Fillon aday oldu. Ama bakın, ona da neler oldu.

■ François Fillon: En güçlü cumhurbaşkanı adayı olarak görülürken bir başka skandala da o maruz kaldı. Eşine ve çocuklarına almadıkları görevler için Meclis kaynaklarından usulsüz şekilde 880.000€ para aktardığı iddia edildi. Ortalık karıştı. Adaylığı sorgulanmaya başlandı. Hatasını kabul etti. Ama son anda aday olarak kalacağını açıkladı. Hala şansı var.

■ Bruno Le Roux: Fransa İçişleri Bakanı, önceki gün ortaya çıkan bir skandal nedeniyle, tam da seçim önü istifa etmek zorunda kaldı. İddia, Le Roux’nun iki kızına usulsüz şekilde parlamentoda görev verdirdiği şeklinde. Savcı önceki gün soruşturma açma kararı aldı. Fillon kazanırsa seçim sonrası da görevde kalması beklenen Le Roux, istifa etmek zorunda kaldı.

Başka örnekler de var ama kafanızı daha fazla şişirmeyeyim.

Bunları gördükten sonra, bizdeki seçim dönemlerini tekrar düşünmek ister misiniz?

Zarrab Savcısı Türkiye’den kopamıyor!

Türkiye ilginç ülke... Huyundan mıdır, suyundan mıdır bilmem. Ama bir şekilde bizimle yolu kesişen, kopamıyor. Son örnek, bizim Rıza Zarrab davasının savcısı olarak tanıdığımız, bir günde yüz bine yakın Twitter takipçisi yarattığımız eski New York Başsavcısı Praet Bharara. Biz adını Zarrab davasıyla duymuş olabiliriz, ama kendisi aslında Wall Street Savcısı olarak biliniyor. Birçok büyük bankanın, fon yöneticisinin davalarında görev almış, finans dünyasının en çekindiği isimlerden biri olarak nam salmıştı. Ta ki, Trump seçilene kadar. Yeni yönetim ile savcılar arasındaki kavga nedeniyle kendisine deyim yerindeyse görevden el çektirildi. Böylece Bharara yeni ufuklara yelken açtı. New York’un en köklü üniversitesi NYU da, hukuk direktörü olarak göreve başladı. Fakat yeni ufuklarında da Türkiye meselesinden uzakta kalamadı. Göreve başladığı gün NYU’nun birinci etkinliği neydi biliyor musunuz? “Türkiye’de Akademisyenlerin Görevden El Çektirilmesi ve Üniversitelerde Daralan Hareket Alanı” başlıklı bir seminer. Düzenleyenler ve konuşmacılar arasında Balyoz davasının önemli isimlerinden eski Org. Hasan Iğsız’ın kızı ve NYU’da akademisyen olarak görev yapan Doç. Dr. Aslı Iğsız da var. Iğsız son olarak “Barış için Akademisyenler” bildirisiyle gündeme gelmişti. Seminerin Bharara’nın üniversiteye katılımıyla aynı güne denk gelmesi sadece bir tesadüf elbette.. Ama NYU’da Türkiye gündemini farklı kollardan yakalayan bir kadro dikkatimi çekti.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019