Bizim gibi ülkelerdeki göreli rahatlama sürer mi?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Uluslararası finansal piyasalarda birkaç haftadır göreli bir rahatlama var. Doğrudan on yıllık ABD hazine tahvillerinin faizinin hareketlerine bakmak bu rahatlamayı saptamaya yetiyor. Geçen yılın mayıs ayında ABD Merkez Bankası’ndan (FED) gelen o önemli açıklama öncesinde yüzde 2’nin biraz altındaki düzeylerde geziniyordu ABD uzun vadeli faizi. Mayıs ayından sonra belirgin biçimde yükseldi ve bir ara yüzde 3’e yaklaştı. Sonra yüzde 2.6’lara kadar gevşedi. Ukrayna’da yaşananlar nedeniyle oluşan gerginlik sonrası küçük bir artış gerçekleşti; şu sıralarda ise yüzde 2.8 düzeyinde.

ABD para politikasının Türkiye gibi ülkeler açısından büyük bir önemi var. Mesela bir akademik çalışma, ABD’nin para politikasındaki değişikliklerin yükselen piyasa ekonomileri üzerine olan etkisinin ABD üzerine etkisinden daha fazla olduğu sonucuna ulaşıyor. Özellikle büyümeyi etkileme açısından bu sonuç özel bir önem kazanıyor.

Türkiye için de bu sonuç geçerli. Zira ABD’nin daha sıkı bir para politikasına geçmesi sonucunda ABD hazine tahvillerinin getirilerinin yükselmesi, bizim gibi ülkelere gelen dış kaynak miktarını olumsuz etkiliyor. Dış kaynak girişi elbette her yükselen piyasa ekonomisine aynı ölçüde azalmıyor. Finansal piyasalarca daha kırılgan olarak algılanan ülkelere açık ki daha az kaynak girişi oluyor.
Hatırlarsanız, ABD Merkez Bankası ABD Kongre’sine sunduğu bir raporda, uyguladığı politikadan olumsuz etkilenme potansiyeline sahip olan ülkeleri de incelemişti. Enflasyonun, dış borcun, kredi artış oranının, kamu borcunun ve cari işlemler açığının yüksekliği ile döviz rezervlerinin düşüklüğü açısından ülkelerin kırılganlık derecesine bakmış ve Türkiye’yi en kırılgan ülke olarak belirlemişti.
Dış kaynak girişinin azalmasının iki temel etkisi var: İlk olarak kredi artış oranını olumsuz etkiliyor. Zira birincisi, dış kaynak girişinin azaldığı bir ortamda belirsizlik yükseliyor ve ekonomiye duyulan güven azalıyor. Böylelikle yatırım hevesi törpüleniyor ve kredi talebi düşüyor. İkincisi, bankaların yurtdışından buldukları fon miktarı azalıyor ve daha az kredi açabiliyorlar. Dış kaynak girişinin ikinci olumsuz etkisi ise faiz haddini yükseltmesi ve döviz kurunu hem yükseltmesi hem de oynaklaştırması.

Yükselen ve oynaklaşan döviz kuru, döviz cinsinden borcu yüksek olan kesimlerin bilançolarını bozuyor. Yatırım yapma hevesleri ve kabiliyetleri bir de bu nedenle azalıyor. Ayrıca bozulan bilançolar teminatlarının değerinin düşmesi anlamına da geliyor. Kredi artış oranının azalması ise doğrudan tüketim ve yatırım talebini azaltıyor. Böylelikle büyüme oranı düşüyor.

Elbette anlattığım etkilerinin şiddeti finansal piyasalardaki gerginliğin şiddetine ve ne kadar sürdüğüne bağlı. Son zamanlarda ABD faizlerinde sınırlı da olsa geri çekilme Türkiye’nin 2014’teki büyüme oranı açısından olumlu bir gelişme. Ancak bu geri çekilmenin fazla sürmeyeceğini dikkate almak gerekiyor.
En azından iki nedenle: Birincisi, ABD Merkez Bankası 2015 içinde politika faizini artırmaya başlayacak. Kısa vadeli faizlerdeki artış uzun vadeli faizlere de yansıyacak. Bu yılın ortalarından bunun zamanlaması hakkındaki tartışmaları itibaren sık sık duyacağız. İkincisi, ABD uzun vadeli tahvil faizleri ‘normal’ düzeyinin oldukça altında. Bu ‘normali’ (mesela ‘yüzde 2 enflasyon artı yüzde 2 reel faiz diye düşünürseniz) yüzde 4-4.5 olarak alabilirsiniz.

Dolayısıyla, Türkiye’ye dış kaynak girişinin ve büyüme oranımızın baskı altında kalma olasılığı sürüyor. Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin bu baskıyı artırma potansiyeli ise oldukça güçlü.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018