Bizi 'yatay kariyer' mi kurtaracak?

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU [email protected]

Zagreb'de araba tamircisi Miroslav benim idolüm. Hayata babasının tamirhanesinde başlamış, liseden sonra okumamış, sevdiği bu işin birinci sınıf ustası olmuş.

Müşteriler hep kuyrukta, randevusuz şansınız yok, görünüşe göre iyi kazanıyor. Çünkü dünya yıkılsa yazın tamirhane bir ay kapalı, maaile Adriyatik adalarından birindeki yazlığında.

Kışın daha mütevazı; sadece iki hafta kapalı, Avusturya Alpleri'nde kayak tatilindeler. Ona "Lord" diyorum. Önünde şapka çıkarıyorum.  Devirlerle birlikte değerler de değişiyor. Çok eskiden "Oğlumuz üniversite okudu, mühendis oldu" diye hava atan bir anneye komşu ninenin, "Yazık çocuğa, biraz daha okuyup, memur olamadı mı?" diye acımaklı sorduğu hikaye edilirdi.

O dönem hızlı geçildi. Üniversite diplomasıyla toplumsal hiyerarşide sınıf atlandı. Mahallenin en güzel kızları "Ne avukatlar, doktorlar, mühendisler  istedi de vermedik" tekerlemesinin yıldızı oldu. İkinci el ilanlarındaki "Doktordan, temiz" şerhinin, arabanın kilometresinden daha mühim olduğu yegâne memleket bizimki. Bize hep üniversite okuyup diploma almadan hayatta hiçbir şey olunamayacağını söylediler.

Elinden bir 'iş' gelip kısa yoldan hayata atılmak isteyenler, pek teşvik görmedi: "Sana kız bile vermezler!" Böylece kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdeki 'tabela üniversiteleri'nden çıkma 'diplomasız işsizler ordusu'na nefer yetiştirir olduk. Mevzu derin, her dem taze gündem, çok laf gereksiz. Sadece değişen dünyada değişen durumların bugün bizi getirdiği yere dikkati çekmek için bu uzun girizgaha sarıldım. Şu an dünyanın ekonomisi gelişmiş hemen her ülkesinde muazzam bir 'kalifiye eleman' açığı yaşanıyor. Geçtiğimiz haftalarda rakamları sık sık yazdım bu köşede.

Almanya'dan Japonya'ya,  elektrik teknisyeninden hasta bakıcısına, hemen her alanda yerli işgücü ile doldurulamayan ve kartopu gibi büyüyen devasa açık var. Bizim gibi ülkelerden beyin göçü yetmedi, tekrar bilek gücü de çekiyorlar.  Beyaz yakalı bolluğunda mavi yakalının kalifiye olanı da kıymete binmeye başladı. Bu durum, 'müreffeh dünyada yeni hayat' peşinde olanlar için farklı bir umut kaynağı. Diğer yandan, memleketinden kopmadan daha iyi hayatı kovalayanlar için de üzerinde düşünmeye değer bir fırsat.

Bir işi gerçekten çok iyi yapan kalifiye eleman, usta değerini buluyor.  Ama galiba asıl mesele, hem gençleri hem de toplumu 'üniversite diplomalı' olmadan da, becerikli, işbilir bir usta olarak hem saygın, hem başarılı hem mutlu olunabileceğine ikna etmekte. Toplumun da beyaz yakalı olmayı yücelten değerler sistemi değişmeli. İşte tam da burada 'yatay kariyer' dediğim yol ayrımına geliyoruz.

Düşünün, üniversite diplomasıyla bir şirkete giriyorsunuz ve ilk günden itibaren 'yukarı daha yukarı' diye bir kariyer planlamasına mecbur, hatta mahkum oluyorsunuz O yola girdikten sonra maddi ve manevi yükseliş için kariyer basamaklarına vurmaktan başka seçenek yok. Sonra stres, depresyon, yoğun çalışma saatleri, kendine ve aileye zaman ayıramama şikayetleri, ne kadar iyi olursan ol kaderinin amirin iki lafına bağlı olması, bunun ast-üst ilişkilerini yozlaştırması vs...

Kariyer yolu epeyce dert dolu. Diğer tarafta da 'yatay kariyer' alternatifi duruyor. Makam olarak yükselme saplantısı olmadan, sevdiğin işin patronu olarak, zamanla usta-çıkar ilişkisinde yükün çoğunu atıp kendini neredeyse 'fuzuli adam' yapacak bir düzene evrilerek, sonunda emekli bile olmaya gerek duymadan 'yarı zamanlı emekli'  hayatını  yaşatacak başka bir yolda yürümek...

İkisinin de eksileri artıları var tabii. Ya da her gömlek her bedene uymuyor. Ama üzerinde düşünmeye değer. Bunları düşünmeye sevk eden, bir arkadaşımın anlattıkları. Ünlü bir Alman elektronik üreticisinin Antalya'daki servisinin emektar ustası işinde o kadar iyiymiş ki, Almanya'ya çağırmışlar. 4 bin euro gibi, Avrupa şartlarında makul bir maaş teklif etmişler.

Adam ciddiye almamış, "Ben burada kendi işimi yapıyorum ve kağıt üstünde daha az kazansam bile, Antalya-Almanya kıyaslamasında reel gelirim daha yüksek; sağolun almayayım" demiş. Arka sokakların yatay kariyer dünyası, plazaların dikey kariyer dünyasının kabusu olabilir mi acep? Galiba üniversite diploması  fetişizminden kurtulduğumuz gün, anaların ne ustalar doğurduğunu görme şansımız olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar